Sosyal Demokrat Başbakan Olaf Scholz liderliğindeki koalisyon hükümetinin önümüzdeki günlerde meclise sunmayı planladığı değişikliklerle, Türklerin yıllardır beklediği “çifte vatandaşlık” da artık mümkün olabilecek, Alman vatandaşlığına geçişler kolaylaşacak.
Hükümet sözcülerinin verdiği bilgiye göre, İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan 39 sayfalık yasa değişikliği taslağı, birkaç gün içerisinde ilgili bakanlıklara iletilecek ve koalisyon ortakları taslağa son şeklini verecek.
Bakanlar Kurulu’nun onayının ardından teklifin Federal Meclis’e sunulması, 2023’ün ilk yarısında oylanarak kabul edilmesi bekleniyor.
Scholz liderliğinde, Sosyal Demokrat Parti (SPD), Yeşiller ve Hür Demokrat Parti (FDP) tarafından geçen yıl kurulan üçlü koalisyon hükümeti, koalisyon sözleşmesinde, Almanya için “modern bir göç ülkesi” vizyonunu ortaya koymuş, çağdaş vatandaşlık yasası için kapsamlı politika değişikliğine gitmeyi vaat etmişti.
Yasa değişikliği neler getirecek?
Alman hükümeti yeni düzenlemelerle ülkede yaşayan göçmenlerin Alman vatandaşlığına geçişlerini hızlandırmayı ve kolaylaştırmayı hedefliyor.
Vatandaşlığa başvurmak için Almanya’da 8 yıl yasal olarak ikamet etmiş olma şartı 5 yıla indirilecek.
Hatta uyum konusunda özel bir başarı kaydedenler için bu süre daha da kısaltılacak, 3 yıl Almanya’da ikamet etmiş olmak, yeterli sayılacak.
Çok ileri derecede Almanca dil becerisine sahip kişiler, akademik veya meslek hayatlarında, ya da gönüllü çalışmalarında, kendi çabalarıyla önemli başarı sergileyenler, bu kapsamda değerlendirilebilecek.
Türkleri ilgilendiren yeni düzenlemeler neler?
Almanya'da Türkiye kökenlilerin yıllardır beklediği çifte vatandaşlık hakkı da reform paketinde yer alıyor.
Yasa değişikliği ile Almanya, bugüne kadar uygulanan “çoklu vatandaşlığın önlenmesi” prensibini terk ediyor.
Alman vatandaşlığına geçen herkes, sahip oldukları vatandaşlığı muhafaza edebilme hakkına sahip olacak.
Almanya’daki mevcut düzenlemeler AB üyesi ülkeler ve İsviçre vatandaşlarına çifte vatandaşlık hakkı tanıyor.
Ayrıca, vatandaşlıktan çıkmaya izin vermeyen İran, Suriye, Arjantin, Brezilya ve Meksika gibi çok sayıda ülkeden gelenler, kriterleri yerlerine getirmeleri şartıyla, çifte vatandaşlıktan yararlanabiliyor.
Ülkedeki en büyük göçmen grubunu oluşturan Türkiye kökenlilere çifte vatandaşlık imkanının tanınmaması bu nedenle uzun yıllardır tartışmalarla yol açıyor, ayrımcılık eleştirilerini beraberinde getiriyor.
Türkiye kökenli birçok kişi, geldikleri ülkeyle bağlarını kaybetmemek için Alman vatandaşlığına başvurmuyor.
67 yaş üstündekilere yeni kolaylıklar
İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan ancak henüz son şekli verilmeyen taslakta, Almanya’ya gelen ilk kuşaklara dönük de önemli değişiklikler öngörülüyor.
Bu kuşağın, Almanya’nın ekonomik ve toplumsal kalkınmasına önemli katkılar sunduğuna vurgu yapılarak, bu katkıların “onurlandırılması” gerektiğine işaret ediliyor.
Geçmişte “misafir işçi” olarak görülen, dil öğrenebilmeleri, uyum sağlayabilmeleri için devlet tarafından desteklenmeyen bu kuşağın Alman vatandaşlığını alabilmeleri için kuralların esnetilmesi planlanıyor.
Bu kapsamda, 67 yaşından büyük olanlar için Alman vatandaşlığına geçişlerde dil yeterlilik şartları hafifletilecek.
Basit bir sözlü sınavla, bu kişilerin Almanca bilgisinin, günlük hayatlarını idame ettirecek yeterlilikte olup olmadığına bakılacak.
Bu kişilerin, Almanya’nın hukuki ve sosyal düzenine ilişkin soruların yer aldığı, vatandaşlık testinden de muaf tutulmaları öngörülüyor.
Alman hukukuna bağlılık kriterleri
Almanya’da göçmen karşıtlarının ve aşırı sağcı partilerin sık sık gündeme taşıdığı, radikal dincilere, demokrasiye ve özgürlüklere karşı olan siyasi İslamcılara vatandaşlık verileceği propagandasına karşı da hükümet, bir dizi yeni kriter getirmeyi hedefliyor.
Mevcut uygulamada, Alman vatandaşlığına başvuranlar için Anayasa’ya ve “Almanya’daki yaşam koşullarına uyum sağlanması” gibi genel koşullar bulunuyor.
Hükümet ise bu kapsamda daha ayrıntılı yeni kriterler getirmeyi planlıyor.
Basına sızan bilgilere göre, dini yorumlarını, inanç anlayışlarını Anayasa’nın üzerinde görenlerin, kadın-erkek eşitliğine aykırılık teşkil edecek boyutta, kemikleşmiş ataerkil aile yapısına sahip olanların vatandaşlık başvuruları reddedilebilecek.
Resmi evlilikleri dışında, dini nikah yoluyla birden fazla kadınla evli oldukları tespit edilen, kadınların haklarını hiçe sayan erkeklerin de başvurularının reddedileceği belirtiliyor.
Alman hükümeti yeni düzenlemelerle ülkede yaşayan göçmenlerin Alman vatandaşlığına geçişlerini hızlandırmayı hedefliyor
Güvenlik kaygıları, sızmalara karşı önlemler
2015 yılından bu yana kaçak göçün artmasıyla birlikte, Orta Doğu ülkelerinden, Afganistan’dan, Belarus üzerinden ve Rusya’dan yüz binlerce göçmenin geldiği Almanya’da, vatandaşlığa geçme kriterlerinin esnetilmesi, bazı güvenlik uzmanları tarafından eleştiriliyor.
Özellikle de, terör örgütleriyle ya da bazı istihbarat servisleriyle bağlantılı kişilerin kolay bir şekilde Alman vatandaşlığı elde edebileceğini savunan bu uzmanlar, buna karşı önlem alınmasını talep ediyor.
Hükümetin hazırladığı taslakta ise bu konudaki endişelerin dikkate alındığı, yeni adımların belirlendiği kaydediliyor.
Der Spiegel dergisinin haberine göre Alman vatandaşlığına geçmek isteyenler hakkında daha kapsamlı bilgi toplanacak, güvenlik kurumları nezdinde yapılacak sorgulamanın kapsamı genişletilecek.
Buna göre ilgili kişiler hakkında sadece iç istihbarat teşkilatı BfV’den değil, aynı zamanda dış istihbarat teşkilatı BND, ayrıca Federal Polis Teşkilatı ve Federal Kriminal Dairesi'nden de bilgi istenecek.
Bu yolla, "terör örgütleriyle" ya da radikal dinci gruplarla ilintili kişilerin vatandaşlığa geçerek, Alman devlet kurumlarına sızması önlemeye çalışılacak.
Hristiyan Demokratlar reforma karşı çıkıyor
Ana muhalefetteki Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU), düzensiz göçü teşvik edeceği, uyum sorunlarını daha da artıracağı gerekçesiyle, Alman vatandaşlığa geçişlerin kolaylaştırılmasına karşı çıkıyor.
Muhafazakar siyasetçiler bu hafta yaptıkları açıklamalarda, Alman vatandaşlığının değerli olduğunun altını çizerek, ülkede belli bir süre ikamet etmiş hemen herkesin vatandaşlığa alınmasının bu değerin yitirilmesine yol açacağını iddia ettiler.
Önceki yıllarda “çifte vatandaşlık” girişimlerine şiddetle karşı çıkan Hristiyan Demokratlar, bu konudaki itirazlarını da yinelediler.
Alman vatandaşlığına geçecek olanların bir tercih yapması gerektiğini savunan muhafazakarlar, çoklu vatandaşlığın önlenmesi ilkesinin devam ettirilmesi gerektiğini söylüyor.
Liberallerin eleştirileri tartışmaya yol açtı
Scholz hükümetinin yasa değişikliği girişimi Almanya’da özellikle göçmenler arasında büyük heyecan yaratırken, muhalefetin sert eleştirileri sonrasında koalisyon ortığı liberal FDP’den gelen açıklamalar dikkat çekti.
FDP Genel Sekreteri Bijan Diji-Sarai, Alman basınına yaptığı açıklamada, yasadışı göç ile mücadelede istenen ilerlemenin henüz kaydedilemediğini, bu nedenle vatandaşlığa geçişleri kolaylaştırmanın “zamanlamasını” uygun görmediklerini söyledi.
SPD’li İçişleri Bakanı Nancy Faeser ise Tagesspiegel gazetesi içini kaleme aldığı yazıda, koalisyonun büyük ortağı Sosyal Demokratların kararlı olduğunun mesajını verdi.
Vatandaşlık yasasında öngörülen değişiklikleri “gecikmiş reform” olarak nitelendiren Faeser, bir göç ülkesi olan Almanya için paradigma değişikliğinin gerekli olduğunu, reformun toplumsal uyum için de büyük bir fırsat sunduğunu vurguladı.
SPD’nin yanı sıra, koalisyonun ikinci büyük ortağı Yeşiller de, vatandaşlık yasasında reformu güçlü bir şekilde savunuyor ve çifte vatandaşlık hakkının getirilmesini destekliyor.
Scholz’dan kritik mesajlar
Almanya Başbakanı Olaf Scholz, Salı günü yaptığı açıklamada, koalisyon hükümetinin vatandaşlık yasasında kapsamlı reformları hayata geçirmekte kararlı olduğu mesajını verdi.
Göç ve uyum konulu bir toplantıda konuşan Scholz, Almanya’nın güçlü ekonomisi, liberal düzeni ve siyasetteki istikrarıyla pek çok kişi için bir umut ülkesi haline geldiğini söylerken, bu başarıda göçmenlerin katkısının gözardı edilemeyeceğine vurgu yaptı.
On yıllar boyunca Almanya’ya gelenlerin ülkenin gelişmesine büyük katkı sağladıklarının altını çizen Scholz, “Ülkemizdeki doktorların dörtte biri Almanya doğumlu değil, göçmen kökenli. Hemşire ve hasta bakıcılarındaki oran daha da yüksek, üçte birini Almanya’da doğmamış olan göçmen kökenliler oluşturuyor. Koronavirüs salgını, bunun ne denli değerli bir katkı olduğunu, çok dikkat çekici bir şekilde, gözler önüne serdi” diye konuştu.
Almanya’da çalışan nüfusun 45 milyonu aştığını, bunun Almanya tarihindeki en yüksek seviye olduğunu anlatan Scholz, “Çalışan kişi sayısındaki son artışın üçte ikisini Alman vatandaşlığına sahip olmayanlar oluşturuyor” dedi.
Göçmenlere vatandaşlık, demokrasiyi güçlendirir
Almanya’da yaklaşık 9 milyon kişinin yıllardır burada yaşadığını ve çalıştığını, ancak hala Alman vatandaşlığına sahip olmadıklarını anlatan Scholz, demokrasinin bir gerekliliği olarak, burada yaşayanların seçme ve seçilme hakkına sahip olmalarının önemini vurguladı.
“Bir demokrasi ancak söz hakkına sahip olma imkanıyla var olabilir. Meşruiyet bu yolla oluşuyor, devletin aldığı kararların kabul edilmesi de yine bu yolla güçlenebilir” diyen Scholz, uzun süredir Almanya’da yaşayan ve çalışanların, kökenleri, ten renkleri ve dini aidiyetleri ne olursa olsun, tüm hak ve yükümlülüklerle Almanya’nın bir parçası olması gerektiğini kaydetti.
Çok sayıda kişinin sahip oldukları vatandaşlıktan vazgeçmemek için Alman vatandaşlığına geçmekten çekindiklerini, bu nedenle bu şartı kaldırmak istediklerini anlatan Olaf Scholz, şunları söyledi:
“Neden bu konuda ısrar ettiğimiz hiç bir zaman anlamadım çünkü aidiyet ve kimlik, bir taraf kazanırken diğer tarafın kaybettiği bir oyun değildir… Alman vatandaşlığına geçenlerin yüzde 60’ı sahip olduğu vatandaşlıktan çıkmak zorunda kalmıyor. Geriye kalan yüzde 40’lık kesimin, çoğunluk için tanınan bir hakkın kendilerine neden tanınmadığını anlayabilmesi son derece güç. Adalet kanaati bu şekilde oluşturulamaz.”
Alman vatandaşlığına geçenlerin sayısı son yıllarda ciddi gerileme kaydediyor.
Hukukçular ve göç uzmanları, nüfusun yüzde 10’undan fazlasının yurttaşlık haklarına sahip olmaması ve siyasi karar alma süreçlerine katılmamasının bir demokrasi açığı olduğu uyarısında bulunuyor. ((BBC TÜRKÇE)