‘Türkiye'nin Tahrir’i’ neresi olacak

ŞUNDAN eminim, Beyaz Türklerin eli bugün televizyonların kontrol düğmesine gitmeyecek.

Haber kanallarını es geçecekler.
Kendilerini, eğlence programlarına, belgesellere, dizilere atacaklar.
Çünkü bugün, kâbus günü.
“Salı kâbusu...”
Gruplarda açılacak ağızlar, yumulacak gözler...
Hakaretin, aşağılamanın bini bir paraya gidecek...
Belagat üstünlüğü kesin “karşı tarafın” olacak...
Beyaz Türklerin “yenilmişlik duygusu” yeniden depreşecek.
Bugün biraz daha unutmaya çalışacaklar.
İçlerindeki hüzün biraz daha artacak.
Ülkenin bir bölümünü “öz evladı” kabul edenlerin, onlarda yarattığı “üvey evlat” duygusu biraz daha depreşecek.
Biliyorum, yakın çevremden bu duygunun ne olduğunu çok iyi biliyorum.

* * *

Bazıları benim için şunu diyor:
“Türkiye’de son 5 yıldaki gelişmeleri okuyamadı.”
Şunu hiç anlamadım.
“Türkiye’yi okumak” nedir?
AK Parti hükümetini koşulsuz desteklemek mi?
“Bugüne kadar oy verdiğim hiçbir parti iktidara gelemedi” diye övünen bir insana, “Türkiye’yi okuyamamak” suçlaması ne ifade edebilir ki?
Evet ben Türkiye’yi okuyamamakla iftihar eden bir insanım.
Böyle yetiştim. İtiraz kültürüyle büyüdüm.
 
* * *
 
Şimdi okumamaya devam ederek şu tahminlerde bulunacağım.
BİR:
- “Dindar nesil” yetiştirmek isteyenler sukutuhayale uğrayacak.
Bir gün onlar da bu çağda, tornadan insan çıkarmanın mümkün olmadığını anlayacaklar.
İKİ:
- “Dindar nesil” yetiştiremeyenler, ne yazık ki, azınlık da olsalar, iki tarafta da “kindar bir nesil” yetiştirmeyi başaracaklar.
Onların yarattığı bu sorunu ne yazık ki gelecek nesiller yüklenecek.
ÜÇ:
- “Dindar nesil” yetiştirmek için her alanda gaza bastıkça, tepkiler büyüyecek.
DÖRT:
İddia ediyorum ki, ilk büyük tepkiler, imam hatip okullarında başlayacak. Tepkinin ilk Tahrir Meydanı oraları olacak.
Oralardan binlerce Ahmet Hakan mezun olacak.
- Üstelik, bu isyanın bayraktarlığını, muhafazakârlaştırdıklarını, dindarlaştırdıklarını zannettikleri kızlar yapacak.
   
* * *

Türkiye’yi okuyamayan bu adamın yazdıklarını bir kenara not edin.
İleride tekrar bakarsınız...

-  Sahiller hâlâ cıvıl cıvıl. İnsanlar, muhafazakârlaşmaya hâlâ nanik yapmaya devam ediyor.
-  Ülkenin iç taraflarındaki muhafazakâr mahalle baskısından bunalanlar kapağı hâlâ sahillere atmaya devam ediyor.
-  Son 10 yıldır AK Parti’ye koşulsuz destek veren liberal aydınların bir bölümü, eleştirel bir tutuma geçti.
Bu beyazlaşma devam edecek.
-  Beyaz Türkler, hâlâ ekonominin en büyük taşıyıcı gücü olmaya devam ediyor.
Günün modasına ayak uyduran muhafazakâr bir orta sınıf gelişiyor, ama hâlâ en büyük tüketici Beyaz Türkler.
-  Otomobili onlar alıyor, sinemaya onlar gidiyor, onlar seyahat ediyor.
-  Evet, Türkiye’nin merkezi daha muhafazakâr bir alana kaydı.
Ama Beyaz Türkler oturdukları mahallelerini değiştirmediler.
-  Muhafazakâr yeni Türkiye’yi savunanlar, eski merkez medyanın, “halkı okuyamadığını” iddia ettiler.
Beyaz Türkler buna cevap verdi: “Siz halkı okuduğunuzu iddia ediyorsunuz, ama biz de sizi okumuyoruz.”
-  Muhafazakârlar kendilerini artık bu ülkenin “muktedir çoğunluğu” ilan ettiler, ama medyada, sanatta, ekonomide hâlâ çoğunluk olamadılar.
-  Dışarıdan değirmene su taşımayla, gizli kapaklı bin bir destekle medyalarını ayakta tutmaya çalıştılar.
Yine başaramadılar.
-  Türkiye’nin merkezi muhafazakârlığa kaydı, ama oraya giden insanlar, muhafazakâr gazeteleri almamaya devam ettiler.
-  Medyayı, yani para kazanabilen, kendi kazandığı para ile yürüyen medyayı hâlâ Beyaz Türkler ayakta tutmaya devam ediyor.
-  Muhafazakâr gazetelerin tirajı tepetaklak giderken, Beyaz Türklerin para vererek satın aldıkları gazeteler hâlâ ayakta, hatta gelişiyor.
Yani Beyaz Türkler hâlâ ayakta, hâlâ yıkılmadılar.
Nerden? Nasıl oluyor da hâlâ ayakta?
Çünkü onlar da bu ülkenin “öz evladı”.
Çünkü başkalarının “ak’ı” varsa, onların da “beyaz”ı var.
Nasıl ki, “ak” sıfatı, ırkçı bir etnik aidiyeti, kimliği temsil etmiyorsa, “beyaz” kelimesi de, etnik aidiyete dayalı bir anlamı ifade etmiyor.
   
* * *

Ve Beyaz Türkler kendi anayasalarını şöyle yazıyor:
-  İnançlıyız, ama “dindar neslin” tornadan çıkmış bir ferdi olmayı reddediyoruz.
-  Değerlerimize sahip çıkıyoruz, ama modern bir hayatın gereklerini de yerine getirmek istiyoruz.
-  Kimseye müdahale etmek istemiyoruz, ama başkalarının da bize bazı şeyleri empoze etmesine karşı çıkıyoruz.
   
* * *

Çünkü şuna inanıyoruz:
Çünkü bu ülkede herkesin kendine ait “hayat tarzı” anasının “ak” ve “beyaz sütü” kadar hakkıdır.
O yüzden.
Ey baskıcı, empoze edici, zorlayıcı yeni devlet...
Çekil aradan...

(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)