Değerli dostum Sefa Karahasan geçenlerde bir yazı yazdı.
Yazıya yönelik okur yorumlarını okuyunca onun yazısına yönelik olarak bu yazımı kaleme alma ihtiyacı duydum.
İlk önce Sefa Karahasan'ın mesajını sizlerle paylaşmak istiyorum:
"Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde kurulun Türkiyeli dernekler derhal kapatılmalıdır! Bu sözü önceki gün twitter hesabımda yazdıktan sonra sayısız olumlu ve olumsuz tepki aldım...Kıbrıs Türk insanı ve kültürü ile 40 yıldır ‘kaynaşamayan’ bu halka ‘aynı duyguları’ yaşayacak duruma gelemeyen Türkiyeli varsa, bu ülkede yaşamamalı! 40 yıl ‘göçmenlik’ mi olur?...Bugünden itibaren bu dernekleri yönetenler yeniden düşünmelidir. Kıbrıs Türk halkı ile tek vücut olarak sorunlarda kafa yormalıdır. Seçim dönemlerinde ‘dernek’ açılışları yapmamalıdır. Siyasi partilerle ‘ilişkileri’ düzeyli bir seviyeye çekmelidir. Bunları yaparken, artık ‘dernekleri’ kapatmak gerektiğini anlamalıdır...Yeni bir yılda; toplumsal uzlaşı için ‘bölgesel’ derneklere değil ‘kültürel’ derneklere ağırlık vermeliyiz. Birlikteliği vurgulayan. Kıbrıs Türk kültürü ile Türkiye’nin yani Anadolu’nun kültürünü kaynaştıracağımız yapılaşmalar! Bizlerin tek vücut olduğunu o zaman daha iyi anlatırız Kıbrıslı Türklere!"
Sefa Karahasan'ın yazdığı bu cümleleri hangimiz imzalamayız?
Elbette göç alan bir ülkede en doğru politika ülkeye gelenlerin onları kabul edenlerle kaynaştırılmasıdır.
"Göçen" bir insanın ardında bıraktığı değil yerleştiği ülke vatanı olabilmelidir.
Sefa Karahasan'ın yazdıklarını biz Almanya'da, Belçika'da, Hollanda'da ya da Danimarka'da da çok yazıp çizdik.
Önerdik.
Hatta bireysel olarak uygulamaya kalkanlarımız oldu.
Aramizdan kimileri "biz artık Almanız" dediler.
"Trabzonlular ya da Kayserililer" dernekleri yerine "Faşing derneklerine" üye oldular.
Bazıları hızlarını kesemedi "Karnaval Prensi" olup "zilli şapka" giydiler. Caddelerde cabriolara binip halkı selamladılar. Onlara bakanlar da "allah allah bu Türkü arabaya kim almış?" dedilerse de gürültüden duymadılar.
Hatta fırsatını bulup soylu soyadı "von" olan bir Alman bayanla evlenip Satılmış Öztürk olan isimlerini Satılmış von Löwenherz olarak değiştirenler de oldu.
"Hristiyan olursak daha fazla kabul görürüz" umuduyla çoluk, çocuk "Yehova'nın Şahitleri'ne" katıldılar. Kilise de "ellhamdülillah hristiyanız" deyip yaşlıların elini öperek kabul görmeyi umdular.
Ama olmadı!
Çünkü istemek ve de hatta abartmakla kısacası tek taraflı olmuyor bu işler.
İçinde olduğunuz toplumun kabul etmesi çok önemli sizi.
Elbette ülkeye yeni gelenler ülkede yaşayanların yüzlerce yıllık yaşamlarına ve de kültürlerine hatta örf ve adetlerine saygı göstermekle yükümlüler.
"Eski köye yeni adet" gerekli olmayabilir.
Ancak öte yandan "yerlilerin de" gelenlere yönelik olarak "tolerans" kelimesine özen göstermelerini bekleme hakkımız var.
"Bunları gemilere tıkıp Anadolu'ya yollayalım" diyenlerin "niçin Trabzonlular Derneği var bu adada?" sorusunu sormaya hakkı olur mu?
Dışlanan insanlar doğal olarak "kendi kabuklarına çekildiklerinde" şaşırmamak lazım.
Sefa Karahasan'a teşekkür borçlıyuz.
Bu konuyu her yönlü tartışmamız için ilk adımı attı.