Türkiye'de iç siyasetin dönüşümü

Siyaset, hiç kuşkusuz bir hesap kitap meselesi. Geçmişi değerlendirmek, dersler çıkartmak, geleceğe yönelik öngörülerde bulunup stratejiler geliştirmek bu işte en önemli unsurlar. Krizleri, çöküşleri, değişimleri çok iyi gözlemlemek gerekiyor. Suriye ile bir gün dost, diğer gün düşman olunabileceğini, soğuk savaşın bir gün var, diğer gün yok olabileceğini, inancımızdan ya da ideolojimizden bir gün zarar diğer gün fayda görülebileceğini bilerek yol almak gerekiyor. Zira hiçbir şey sabit durmuyor, her şey değişiyor, dönüşüyor.

Şu an üzerinde konumlandığımız politik zemin olağanüstü kaygan ve belirsizliklerle dolu. Arap Baharı büyük bir demokratikleşme dalgası da yaratabilir, büyük bir istikrarsızlık ortamı da; küresel ekonomik kriz yeni pazarların ortaya çıkışıyla da sonuçlanabilir, toplu bir çöküş ortamıyla da; bölgesel çatışmalar içine yeni coğrafi alanların katıldığı büyük bir küresel savaşa da yol açabilir, kadim siyasi problemlerin halline de. Tek çözüm her durum için uygulamaya koyulabilecek alternatif modeller kurgulamak, esnemek, değişime adapte olabilmek.

Dışarıdaki değişimlere paralel olarak Türkiye'nin iç siyasetinde de bazı farklılaşmalar beklenebilir. Özellikle çevre ortamda büyüyen güvenlik riskine paralel olarak oy verme motivasyonunu belirleyen temel parametrelerde bir değişim söz konusu olabilir.

Özetle...

1-
Türkiye'nin uzun yıllardır sürdürdüğü teröre karşı mücadele politikası, ilk defa bu denli sınırlar ötesine taşma riskini de içerisinde barındırmaya başlamış durumda. PKK'nın içerik ve taktik değişikliğinin bir sonucu olarak son dönemde Türkiye'nin teröre destek veren ülkeler çerçevesi güneydoğu sınır komşularının tamamını ve İran'ı da kapsar hale gelmiş durumda. Önümüzdeki dönemde bu konuda tırmanma olabileceğinden hareketle güvenlikçi söylemler daha popüler hale gelecektir. Bu durum bir yandan MHP'nin besleneceği bir damar yaratırken, diğer taraftan da AKP'nin kuruluşunda etkili olan liberal politikalardan giderek daha sağa doğru kaymasına meşruiyet sağlayacaktır. Geldiğimiz noktada geçmişte AKP'ye destek veren bazı kesimlerin eleştirilerine vesile olan, 'milliyetçi söyleme kayma' eğiliminin mantığı da bizatihi bu siyaset zemininden kaynaklanıyor. Başbakan Erdoğan ise ulusalcı duruşun gelişim potansiyelini gördüğünden, pre-emptive (önceden) bir strateji değişikliğiyle MHP'nin ve CHP'nin tabanından gelen eleştirilerin zeminini kaydırırken, kendisine de yeni bir oy havuzu açıyor.


2-Güvenlikçi söylemin devlet merkezli olması ve AKP'nin devletle mücadele eden parti görünümünden devletle özdeş bir parti hüviyetine geçişi 'halkın yanında kimin duracağına' dair bir boşluk yaratacaktır.
'Devlete karşı halkı kim temsil edecektir' sorusunun cevabının CHP'de şekillenmesi mümkündür. CHP, adındaki halkçı vurguya rağmen bugüne kadar hep bir devlet partisi olagelmiştir. İdeolojik söyleminin, AKP'den boşalacak 'yoksulların yanında olma, ayrımcılığa uğrayanlara destek verme, eşitlik, özgürlük' gibi mecralara kayması halinde CHP'nin sadece laik elitlerden değil, muhalif ve liberal İslami kesimden de oy toplayabilmesi mümkündür. Devletçi yaklaşımın tek tipleştirme özelliği vesilesiyle doğacak olan yaşam tarzına müdahale, mezhepsel tahammülsüzlük, etnik baskı gibi potansiyel gündemlerin CHP'nin oy tabanına olumlu etki etmesi ve özellikle Kürt meselesinin çözümünde partinin daha aktif hale gelmesi beklenebilir. Bu çerçevede BDP ile CHP'nin bazı ortak zeminler yaratması mümkündür.


3-
Önümüzdeki dönemde parti tabanlarında radikal kaymaların olması şaşırtıcı olmaz. Zira parti politikaları da değişen iç ve dış zeminle birlikte hareketleniyor. Dünya AKP'nin iktidara yürüdüğü 2002 koşullarında değil, tıpkı AKP'nin 2002'deki parti politikalarının aynı olmadığı gibi. Gündemler, hedefler, riskler değişmiş durumda. Önümüzdeki dönem bu değişime AKP kadar CHP'nin, MHP'nin ve BDP'nin nasıl bir tepki vereceğine bağlı olarak da şekillenecek. Cumhurbaşkanlığı seçimlerine doğru partiler arası yakınlaşmalar, ittifaka dönüşen düşmanlıklar, derin kardeşlik ve dostluklardan kopan husumetler görülmesi hiç de şaşırtıcı olmaz.
 


(Akşam gazetesinden alınmıştır)