24 Kasım 2016 tarihinde Türkiye-Suriye sınırında hava sahası ihlali yaptığı gerekçesiyle bir Rus uçağının düşürülmesinden bu yana kopan Türkiye-Rusya ilişkileri, Türkiye’nin akılcı bir atağı sonucunda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin arasında bu hafta gerçekleşen görüşmeden sonra hedefi ve içeriği geçmiştekinden çok daha farklı yeni bir kulvara girdi.
Konuların başında enerji, politik işbirliği, ekonomik işbirliği, nükleer teknoloji, savunma sanayinde işbirliği ve Suriye konusunda kurulan mekanizma yer alıyor. Her bir konu başlığı bir diğerinden daha önemli.
15 Temmuz darbe girişimine İncirlik Hava Üssünün de müdahil olması, Suriye’ye yönelik bazı gruplara karşı yapılacak müdahalelerde Türkiye-Rusya işbirliğinin kapısını açtı. Gerçekte Türkiye’nin ve Rusya’nın Suriye politikalarına bakılırsa üst üste örtüşen konu Suriye içinde kanton ya da başka devletin kurulmasına her ikisinin de karşı olması, uyuşmayan görüşleri ise Esad’lı bir geçiş dönemi. Rusya Esad’ın başında olacağı yeni bir hükümet ile sınırlı bir zaman dilimi içinde geçiş dönemi isterken, Türkiye geçiş döneminin Esad’sız olmasını istiyor. Politikanın hiçbir somut kuralı bulunmayan bir al-ver sanatı olmasından dolayı, Türkiye ile Rusya’nın bu aşamadan sonra Suriye konusunda ortak bir noktada buluşacakları kesin. Kesin olan bir başka konu da, Suriye’ye birlikte askeri, siyasi ve ekonomik müdahalede bulunacakları. Türk ve Rus savaş uçaklarını yan yana ortak bir harekatta görmek kimseyi, özellikle de Batıyı şaşırtmamalı bundan sonra. Bu paralelde Rusya’nın PKK ve PYD konusundaki tavırları değişikliğe uğrarken, Türkiye de Suriye’deki cihatçı gruplarla olan ilişkisini gözden geçirecek.
Savunma Sanayiinde, Türkiye 3 yıl önce 2013 yılında açtığı füze savunma sistemi ihalesini Çin kazanmıştı. İhaleye göre Çin ve Türkiye ortak üretim yapacaktı. NATO ve ABD hemen itiraz ettiler. Gerçekte Türkiye o ihale ile Batı’ya bir mesaj vermiş, kendileri ile birlikte savunma füzeleri üretmek istediğini ortaya koymuştu. Yıllardır Türkiye’yi sömürülecek bir devlet olarak gören Batı, hiçbir zaman Türkiye’ye kendi savunma sistemini kurmasına ve üretim yapmasına sıcak bakmadı ve savunma teknolojisinin ana unsurlarını vermek istemedi. Bu nedenle de Türkiye’nin bu isteğini görmezlikten gelmeyi, daha doğrusu halk tabiri ile “aptalı oynamayı” tercih etti yıllarca. Şimdi gündemde Rusya ile savunma sanayiini geliştirme ve uzun menzilli füze savunma sistemleri gibi kritik projelerde Rusya ile işbirliği var.
Türkiye ve Rusya bölgenin en güçlü iki ülkesi. Birbirleri ile dayanışma ve fikir birliği içinde olmadan her ikisinin de münferit olarak çok fazla bir şey yapmaları mümkün değil. Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Rusya Başkanı Putin bu gerçeğin farkındalar. Bu nedenle de 10 Ağustos günü gerçekleşen St. Petersburg zirvesi bölgenin geleceği ve Türkiye’nin kendi ayakları üzerinde durmak çabaları açısından çok önemli. Yıllardır Türkiye’nin gelişmesini önlemek için her tür tuzağı kuran, düzenbazlığı yapan, zamanı geldiğinde enflasyonu tetikleyen, Kıbrıslı Türkleri yok olmaktan kurtardığı için silah ambargosu uygulayan, ekonomisi gelişmesin diye PKK belasını yaratan ve halen besleyen, teknolojik işbirliği yapmayıp sömürmeyi tercih eden, kalkınmaması için her tür sorunu yaratan ve Türkiye hükümetlerinin kendisine karlı tutumu işine gelmediği zaman darbeler planlamaktan ve düzenlemekten çekinmeyen Batı’ya şimdi Türkiye “Ben artık yıllardır gelişmemesi için elden geleni yaptığınız ve çelimsiz addettiğiniz Türkiye değilim” diyor…
Tabii anlayana. Anlamayana zamanı gelince anlatırlar…