Uzun zamandır Türkiye - Avrupa ilişkilerinde sivil toplum üzerine düşen görevleri yazmayı ihmal ettik. Böyle davranmamızda hiç şüphesiz Türkiye-Avrupa Birliği ülkeleri arasında yaşanan diplomatik ilişkiler etkili oldu. Türkiye’de yaşanan kanlı 15 Temmuz darbesinin Avrupa’daki insanımıza yansıması, Avrupalıların bu konuda tutumları, bizde moral bırakmadı. Ayrıca, bu yöndeki gayretlerin her iki tarafın karar vericileri tarafından ciddiye alınmaması da bir başka sebep elbette.
Her şeye rağmen, Türkiye’nin Avrupa Birliği’ne üyeliğinin sürekli ertelenmesi, sürecin sekteye uğraması, bazıların açıkça Türkiye AB’ye üye olamaz demelerine rağmen, Türkiye-Avrupa ilişkileri devam ediyor. Bundan sonrada devam edecektir. O zaman, on yıl önce olduğu gibi Türkiye merkezli ve Avrupa’da etkin olan Sivil Toplum Kuruluşlarının yeniden harekete geçme zamanı gelmiştir. İlişkilerin, ortak çalışmaların, değişim programlarının sivil toplum düzeyinde, anlayışında, karakterinde yeniden canlanması ve devamının getirilmesi hem Türkiye hem Avrupa için faydalıdır. İlişkilerde sivil diplomasi geliştirilmelidir.
Sivil toplum çalışmalarının temelini, hasseten uluslararası ortak çalışmaların olmazsa olmazları iki veya daha fazla ülkede etkin ve aktif STK başta olmak üzere ortak geliştirilecek proje ve programlar oluşturur. Bunun için STK’ların amacında sınır ötesi faaliyetlerin yer alması da gerekmektedir. Ya da alemşumul iddiası olan ve etkin STK’lar hedef kitlelerine başka ülkelerde özel amaç grupları eklemelidirler. Aksi halde, zorlamayla uluslararası STK ortak çalışması yapmak mümkün değildir.
Bütün bu düşünceler, dün (Perşembe) akşamı Amsterdam Türkevi Araştırmalar Merkezi’nde yapılan bir tanışma toplantısı öncesi aklıma geldi. Türkevi’ndeki toplantı, TESAM (Ekonomik, Siyasal ve Stratejik Araştırmalar Merkezi) tarafından organize edildi. Hollanda’daki bazı Türk Sivil Tolum kuruluşları temsilcileri ile tanışma amacını taşıyan toplantıya farklı kesimlerden ilgi gösterildi. TESAM, TESİAD (Tüm Etkin Sanayici İş Adamları ve İş Kadınları Dernekler Federasyonu) bünyesinde bir düşünce kuruluşu. TESİAD bünyesinde 5 dernek barındırmakta. Tüsiad ve Müsiad’dan sonra üçüncü büyük girişimci kuruluşu. 1200 üyesi var. Bursa, İstanbul, Konya ve Ankara’da teşkilatlanmış durumda. Türkiye genelinde 110 akademisyenle birlikte çalışan TESİAD, 2011 yılında TESAM’ı hayata geçirmiş. Türkiye merkezli olmak üzere, Balkanlar, Türkistan bölgelerindeki partner kuruluşlarla ortak projeler gerçekleştiren TESAM şimdi de Avrupa’ya açılmak istiyor.
TESİAD Genel Başkanı İlyas Bozkurt, Türkevi’ndeki tanışma toplantısında hedeflerinin Türkiye’de dünya markası bir ‘Düşünce Üniversitesi’ kurmak olduǧunu söylüyor. Bozkurt, hayallerinde Oxford, Cambridge gibi bir analitik, ‘mükemmelliğin en yüksek uluslararası düzeylerinde eğitim, öğrenme ve araştırma arayışı sayesinde topluma katkıda bulunan’ bir araştırma üniversitesi kurmak olduǧuna vurgu yapıyor. Haraket noktalarının 3M prensibi (Milliyetçilik, Muhafazakarlık ve Modernlik) olduǧunu söyleyen TESİAD Başkanı İlyas Bozkurt, dünya insanlıǧının milletimizin temsil ettiǧi deǧerlere ihtiyacı olduǧuna dikkat çekiyor. Bozkurt 3M prensibini şöyle açıklıyor: “Milliyetçi, modern ve Müslüman anlayış, bütün Türk dünyasının ortak değeridir. Irka değil, kültüre dayalı milliyetçilik, seküler laiklik ve bilime dayalı modernizm, Ahmet Yesevi esasıyla sevgi, ahlak ve merhamet üzerinde duran bir muhafazakarlık anlayışına dikkat çekilmesi, bizim temel önerimizdir.”
Evet, Türkiye-Avrupa ilişkilerinde sivil diplomisiye geri dönersek; Avrupalı Türkler olarak öyle bir duruş ve konum geliştirmeliyizki, herhangi bir diplomatik krizde bile sivil ilişkiler devam etmeli. Ülkeler arası olası olumsuz ilişkilerden azami etkilenmeli hatta ilişkilerin normalleşmesi, iyileşmesi için sivil diplomasi rol üstlenmelidir. Avrupalı Türklerin gönüllü kuruluşları geçicilik, göçmenlik ya da azınlık psikolojisinin yol açabileceǧi tedirginlik, güvensizlik, belirsizlik, karar verememezlik, can istemezliǧi gibi hasletlere kapılmamalılar. İçinde yaşadıkları ülkelerin STK temsilcileri, karar vericileri, medya mensuplarıyla daha yakın ve stratejik ilişkiler içine girmeliler. Türkiye’deki STK’lar, hasseten sınır ötesi etkin olan STK’lar da, faaliyetlerini ayni ve acil yardım faaliyetleriyle sınırlamamalılar. Türkiye- AB ilişkileri ve dünya ile ilişkilerde sivil diplomasi Türk’ün alemşumül varoluş anlayışı ve TÖRE’si doǧrultusunda yapılmalıdır.