Türk Yerel Medyası ve Bazı Deneyimlerim

Çarşamba Günü AB Bakanlığı'nın Ordu'da gerçekleştirdiği "Türk Yerel Medyası AB Yolunda Projesi" kapsamında gündeme gelen Altıncı Bölgesel Bilgilendirme Semineri'ne katıldım. "Türk Yerel Medyasının AB Sürecinde Daha Etkin Rol Alması" konulu panelde gazeteci dostlarım ile birlikte tartışma olanağını değerlendirdim.

Konuşmam sırasında AB ülkelerinde, örneğin Almanya'da yerel medyanın oynadığı önemli rolü ve de sabahları ilk okunan gazetenin bölgenin yerel gazetesi olduğu alışkanlığını anlattım. Almanya'da halk ilk önce oturduğu yörenin haberlerini okur. Hatta abonesi olduğu bir yerel gazetesi vardır. Eyalet, ulusal ve dünya haberleri ile ilgili sayfalar yerel haberlere ayrılandan daha azdır. Okuyucu bu konulara da ilgi duyuyorsa ayrıca bir de ulusal medyanın gazetelerinden birini alır. Ancak yerel medya her zaman okuma sırasında bir numaradır.

Bu da zaten en doğal olanı bence.

Kıbrıs'ta olduğum günlerde burada olup bitenlerden haberdar olmak için ilk önce KKTC Medyası gazetelerini okur sonra Türkiye'den gelen bir ya da iki gazeteyi okurum. Çünkü yaşamakta olduğunuz bölgenin haberleri her zaman sizi en fazla ilgilendirenlerdir.

Çarşamba Günü benim için hem güzel bir deneyim hem de maalesef Türkiye Yerel Medyası'nın içinde bulunduğu durum konusunda söylediklerimin kanıtlandığı bir gün oldu.

Türkiye'de bir kentten örnek vererek anlattığım bir deneyimim sonrası ilginç tartışmalar yaşadık hep birlikte.

Yerel Medya'daki bazı arkadaşlar nedense "her açıklamakta güçlük çektikleri olayın" arkasında "komplo teorileri" var olduğunu ortaya atıp sonra da bu "attıklarına" en çok kendileri inanıyorlar.

Türkiye'de bir kentte bir yerel gazete ve televizyonun sahibi olan ismi bende saklı bir şahsiyeti bir gün ofisinde ziyaret ettiğimde bana "merhaba" dedikten sonra ilk sorduğu soru "Söyleyin bakalım Ozan Ceyhun siz Alman ajanı mısınız?" diye sormak olmuştu. Peşinden konuştukları da ilk sorusuyla bir bütün oluşturmaktaydı. Şaşırıp kalmıştım, Türkiye'de bir yerel bile olsa gazete sahibi olan ve entellektüel olduğu iddiasında olan bir şahsın bu derece "çağdışı ve uyduruk komplo teorilerine" ayırdığı vakit ve böylesine saçmalıklarla dolu düşünceleri nedeniyle.

"Koskoca Almanya'nın işi gücü kalmamış, Ozan hadi git o kente ve orada sadece kebab yeme casusluk yap demişti" demekki bana. Rahmetli Aziz Nesin yazsaydı gülerdik bu duruma. Bu "müthiş" gazete patronunun bir de "komplo teorileri" saçmalığı dışında hiç bir işe yaramayan "kalemşör" tetikçisi vardı. O da habire hakkımda yazılar yazmayı ve beni eğer bu bir suç ise "Alman" olmakla suçlamaktaydı. Almanya vatandaşı olmak bu adamların kafasında ya "ajan" ya da "hain" olmak anlamına geliyor olmalıydı. Almanya'da Türk düşmanı aşırı sağcı Almanlar da karalamak istediklerinde "Türk Ozan" demekte olduğundan bana "Alman Ozan" diyerek akıllarınca kötülediklerini sananların konumu gerçekte oldukça hazindi.

Neyse sonra bu gazeteye sanırım 100 bin liralık "bir AB Bröşürü" hazırlama "yemi attılar da" ben de rahat ettim. Hatta aynı gazete bu bröşürü benden aldıkları içeriklerle hazırladı ve üstelik benim de reklamımı yaptı. Nedense artık "Alman ajanı" olup olmamam pek fazla bir rol oynamıyordu.

Sahi sonra ne oldu biliyor musunuz? Bu sözünü ettiğim gazete patronu şimdi CHP milletvekili!

Bekliyorum CHP miletvekili olarak Almanya'ya gelsin ve SPD ile bir toplantıya katılsın diye! Niye mi? Süprizler açıklanmaz! Merak etmeyin onu kendi gibi yöntemleri benimsemiş aşırı sağcı Alman gazete patronları ile tanıştırmayacağım.

İşte böyle! Seminerde bu deneyimimi paylaştıktan sonra yerel medyanın konumunu ve "çağdaşlaşması" gerektiğini epey ateşli bir şekilde tartıştık.

AB Bakanlığı yetkilileri çok duyarlıydılar. Bulunduğu kentte bir okulun durumunu eleştiren habere yer verdiği için kentin Eğitim Müdürlüğü tarafından kara listeye alınan "Şehir" adlı gazetenin bu sorunuyla özel olarak ilgilendiler ve eminim en az bir AB ülkesi kadar "düşünce özgürlüğü" alanında standartlara sahip olma hedefindeki Türkiye'de yerel medyaya yapılan bu tarz baskılara karşı projeler geliştirecekler. Bu yukarıda sözünü ettiğim kent için de geçerli.

AB Bakanı Egemen Bağış ve Bakanlığının "Türk Yerel Medyası AB Yolunda Projesi" bu açıdan çok değerli. KKTC'de bu proje model olabilir ve KKTC Medyası ve Yerel Medyası AB Yolunda Projesi" başlığı ile Türkiye'dekine benzer sorunlara sahip Kıbrıs Türk Medyası'nın ve de burada da var olan bazı "malum kafa yapılarının" değişmesine katkı sunulabilinir.