Türk Milleti Sınıfta Kalmıştır

İslam Dinini ve Türk Milletini en iyi, en güçlü, en başarılı hangi millet, ülke, toplum, halk, grup temsil eder diye düşünmeye başlamıştım ve bu düşüncelerimi sizinle paylaşacağımı bildirmiştim. Elbette ileri sürdüğüm tüm fikirler benim kişisel duygularımdan ve düşüncelerimden ibarettir ve bazı okurlara göre doğru, bazı okurlara göre yanlış olabilir.

İsterseniz önce İslam dininden bahsedelim. Kim veya kimler bu dini en başarılı şekilde temsil etmektedirler? Bana göre bugün İslam Dinini en başarılı şekilde temsil edebilen hiçbir toplum, halk, millet, grup yoktur!  Bu kanıya nereden vardım? Şuradan vardım!  İslam dininin koşullarını, Allah’ın emirlerini yerine getiriyorum gerekçesiyle ortaya çıkan ve kendilerine biat etmeyen insanların kafalarını kopartan terör örgütleri vardır. Bu terör örgütlerine karşı ilk ve en kuvvetli mücadeleyi, savaşı halkının büyük çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin hepsi top yekun başlatması ve başarı ile bitirmesi gerekirken, bir çok İslam ülkesi tarafından bu teröristlere yardım yapılmaktadır. Üstelik bu terör örgütlerinin sömürgeci süper Haçlı veya Siyonist  güçler tarafından kurulduğuna , beslenildiğine, büyütülüp canavarlaştırdığına dair haklı şüphelerimi de sizinle paylaşmıştım ve hiçbir terörist grubun ciddi bir veya birkaç devletin finans, sponsor, mali, lojistik, silah, cephane, teknoloji, istihbarat desteğini arkasına almadan ayakta kalamayacağını, bekasını sürdüremeyeceğini de ısrarla vurgulamıştım.

Bu gerekçelerle bugün İslam dinini hakkı ile temsil edebilen hiçbir ülke, toplum yoktur ve İslam Dininin tek temsilcisi sadece Kurandır. Ancak teröristler de ellerinde Kuran tutmaktadırlar ve her ayetinden kendilerine biat etmeyenler için şiddet, ölüm, kafa kopartmak meallerini çıkartmaktadırlar. O halde halkında  nüfus sayımı olarak ciddi sayıda, ciddi mevcutta Müslüman vatandaş olan devletler asker, polis, istihbarat, cephane, teknoloji, silah güçlerini birleştirerek bu terör örgütlerini kim kurarsa kursun, arkalarında kim olursa olsun yok etmeliydiler. Bu işi ABD Hükümetine bırakmamalıydılar.

Şimdi de Türk Milletini en iyi, en üst kültür kimliğinde, en tarihi köklere dayanarak başarılı seviyede  temsil edebilen devletin, halkın, toplumun kimler olduğunu soralım kendimize!  Bu halk, bu toplum, bu devlet kim? Türkiye’mi?  Dağıstan mı? Ahıska mı? Balkanlar mı? Rumeli mi? Makedonya mı? Kıbrıs mı? Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Kırgızistan mı? Kırım Tatarları mı? Doğu Türkistan mı? Irak Türkmenleri mi? Suriye Türkmenleri mi? Arnavutluk Türkleri mi? ABD de veya Avrupa’da yaşayan Türkler mi? Avustralya’da yaşayan Türkler mi?

Göktürk hakanı Bilge Kaan ve kardeşi komutan Kültigin ile Mustafa Kemal Atatürk’ü, Şeyh Şamil’i, Enver Paşa’yı, Kazım Karabekir Paşa’yı, Yahya Kemal Beyatlı’yı, Namık Kemal’i, Mehmet Akif Ersoy’u, Ziya Gökalp’i , Cengiz Han’ı, Attila’yı, Şeyh Edebali’yi, Ertuğrul Gazi’yi, Osman Gazi’yi, Alp Aslan’ı, Piri Reis’i tanımak, bilmek, anlamak, sevmek, benimsemek gerekiyor  demeyeceğim. Tarihimizi yapan, tarihimizi yazan  büyüklerimizi öğrenmek, tanımak bile günümüzde çok lüks oldu. Azerbaycan, Özbekistan, Türkmenistan, Kazakistan, Kırgızistan devletleri halklarının büyük çoğunluğunun Türk olduğunu bilen yok. Doğu Türkistan’da Çinlilerin sistematik asimile, soykırım politikaları uyguladığını bilen yok. Kıbrıs Türklerinin sadece var olma haklarına sahip çıktıkları için bütün dünya  tarafından ambargoya, kara listeye alındığını bilen yok.

Bütün bu koşullarda, Dünya Türklerini her türlü farklılıklarına rağmen ekonomi, siyasi, askeri, kültür, dil gibi sahalarda kaynaştırmayı, birleştirmeyi kim aklından geçirdi? Türkmen Hükümeti mi? Özbek yöneticileri mi? Kazakistan Devlet Başkanı mı? Azerbaycan halkı mı? Kırgızistan üniversiteleri mi? Kıbrıs halkı mı? Pakistan ve Hindistan Türkleri mi? Türkiye Cumhuriyeti mi? Kim? Kimler? Bence bu konuda Türk Milleti sınıfta kalmıştır. Türkiye demiyorum, dünyanın her bir tarafındaki Türk Milletinin tüm etkili, yetkili, akademisyen  ve aydın geçinen fertlerini işaret ediyorum.

25 Eylül 1974 yılında, Çin, Hindistan ve Pakistan arasında Thun Hunza  Devleti kuruldu. Sekel Hun Türklerinin son halkı gibiydiler. Elbette bu devletin bekasını sürdürmesine dünyanın süper güçleri izin vermedi. Bugün Pakistan sınırları içinde varlığını sürdüren bir halk olarak kaldılar. Bu olay ile Kıbrıs Barış Harekatının aynı yıla denk gelmesi belki de Yaratan İlahi gücün Türk Milletine verdiği tarihi bir mesajdır.

Özgür olduğunu sanan Türk devletleri  ve Türk toplumları ABD, Rusya, Çin gibi süper güçlerle işbirliğine, stratejik  ortaklığa, müttefikliğe mecbur bırakılmaktadır, mahkum edilmektedir. Ama bu işbirliği adaletli bir ortaklık şeklinde değildir. Yani Türklerin verdikleri, Türklerin sürekli verdikleri ama hiç alamadıkları, muhataplarının ise sürekli aldıkları bir ortaklıktır bu. Global canavarın kolları ahtapot gibi bütün Türk halklarını sarmıştır.

Din Allah ile kul arasında bir bağdır ve dini, mezhebi her ne olursa olsun samimi dindarlar ile Allah arasında ilahi bir bağ olduğuna inanırım ve yine inanırım ki bu bağ için herhangi bir ruhban sınıfına, elçiye, yasaya, kurala, şarta ihtiyaç yoktur. Ancak millet olma, olabilme kavramı, o milletin fertleri arasında olması gereken ruhsal bir bağdır, ilahi değil dünyevi bir bağdır ama olması gereken bir bağdır ve dünyanın her neresinde , her nasıl , her kimin kontrolünde veya dikkatinde yaşıyor olurlarsa olsunlar, o milletin fertlerinin birbirlerinin acıları, umutları, hüzünleri, sevinçleri için empati yapıyor olabilmelidirler.

İngiliz elbette önce İngilizleri sever. Alman tabi ki öncelikle Almanlara güvenir. İspanyol’un öncelikle İspanyolları tercih edeceğini bilmeliyiz. Rus diğer Ruslar varken Türkler veya Çinlilere silah arkadaşlığı yapmaz. Çinli yanında öncelikle Çinli ister. Türk olduğunu söyleyen bir insanın da dünyanın tüm Türklerinin ekonomik, askeri, siyasi, kültürel, dil, harf, hak, hukuk olarak birlikte hareket etmeleri gerektiğine inanması, O Türk’ün ırkçı olduğunu değil, normal psikolojik yapıda bir insan olduğunu gösterir.

Bağımsızlığını veya büyük özgürlükler içeren özerkliğini sağlayan Türk toplumlarında milli duygular, milli kültür, milli benlik zayıflamaktadır. Çünkü  bireylerin ve toplumun ve onlara öncülük edenlerin hedefleri, beklentileri tamamlanmış gibi olmaktadır ve bu konuda büyük bir rehavet, tembellik baş göstermektedir. Bu yüzden azınlık, grup olarak yaşayan veya asimile taarruzları, kuşatması altında bulunan Türk toplumlarında muhteşem bir direnç görebilirsiniz. Balkanlarda, Rumeli’de, Doğu Türkistan’da , Kıbrıs’ta ve Pakistan Türklerinde bunun örnekleri çoktur. En büyük örnekte 1974 de kurulduğunu bildiğimiz, Çin, Hindistan, Pakistan arasındaki Thun Hunza Devletidir ama ne yazık ki bu devleti yaşatacak Mustafa Kemal Atatürk dehasına ve ruhuna sahip bir liderleri olamadığı için, sömürgeci yada patron devletler  bu devletin fazla yaşamasına izin vermemişlerdir.

Sovyetler Birliği ve Yugoslavya döneminde ‘’ komünizm tehlikesine ancak Türkiye dur diyebilir ‘’  gazını Türk hükümetlerine ve psikolojik kampanyalarla Türk gençlerine , Türk Ordusuna veren Avrupa, Amerika ülkeleri ve NATO üyeleri aslında bilinç altlarında büyük bir korku taşıyorlardı. O korku da şuydu;  Türkiye ile Kafkaslardaki, Orta Asya’daki , Balkanlardaki, Makedonya’daki, Rumeli’deki Türkler kardeş olduklarını hatırlayıp birleşirlerse, o zaman NATO VE AB şemsiyeleri ile güneşimizi kapatan  batının haçlı efsanesi çökecekti ve komünizm yalanlarının, masallarının kocaman bir hiç olduğu ortaya çıkacaktı. Çünkü  görünürde hangi yönetime bağlı olursa olsun Türk Milletinin fıtratında komünist , diktatör veya faşist rüzgarlara kapılmak yoktur ve anlatılan komünist gibi yaşam biçimi asla yoktur.

Hitler’in ikinci dünya savaşında Türkiye’ye saldırmama sebebine;  kimileri İsmet İnönü’nün stratejik ve askeri dehası, siyasi zekası der, doğrudur ama Hitler’in ve kurmaylarının Türk Ordusunun nasıl savaştığını bilmeleri  ve  sivil Türk halkının da gerektiğinde Türk  Silahlı Kuvvetleri gibi  nasıl bir direniş gücü kurabileceklerinin verdiği korku da bu  sebeplerin içindedir. Aynı gerekçelerle Kızıl Ordusunun Kars sınırına yakın bölgelerinde tatbikatlar yaparak gözdağı verdiği Rusya ‘da Türkiye’ye direk saldırmayı göze alamamış ve Kars’ı istemekle nabız yoklaması yapmıştır. Bence NATO’ ya girmeseydik de Rusya bize saldırmayı göze alamazdı.

Keşke saldırsaydı. Belki o zaman Azerbaycan, Özbekistan, Kazakistan, Kırgızistan, Türkmenistan kardeşlerimizle biran önce kucaklaşır ve Mustafa Kemal Atatürk’ün vasiyetine rağmen hala gerçekleştiremediğimiz Ergenekon çıkışını, Göktürk  ve Hun evlatlarının kucaklaşmasını gerçekleştirmiş olurduk ve etrafımızda hiçbir demirden dağ kalmazdı.

Bu yazının maksadı başka milletleri aşağılamak ve küçük görmek değil, tam tersi kendimizi küçük görmektir. Çünkü batılılar ve doğunun  ayısı, kaplanı Rusya ile Çin bizden daha zeki ve ileri görüşlüymüşler ki, Türk Milletinin boylarının, kollarının birleştiği anda NATO, AB, Komünizm,  Global masallar, Kapital cambazlıklar gibi adaletsizliklerin sıfırlanacağını anlamışlar ve Göktürk evlatlarının bir araya gelmesine asla izin vermemeyi olmazsa olmaz bir prensip olarak ilkelerine, ruhlarına, akıllarına işlemişlerdir.