"Tüketim"i kutsamak mı? anne eli öpmek mi?

Geçenlerde bir arkadaşım kızı için “beni bankamatik olarak  görüyor, benimle ancak para istemek için konuşuyor”şeklinde yakındı. Bu, gerçekten de bir anne için içler acısı bir durumdu… Toplum nasıl bir dönüşümden geçiyor, tamam iktisadi gelişme, büyüme, kalkınma vs. iyi gidiyor da toplumdaki değerler ne durumda diye düşünmeye sevketti beni…Din, ahlak, gelenekler ve benzeri derin konulara girmeyeceğim ancak kısaca yeni yaşam düzeninin ve çalışma biçiminin insan ilişkilerindeki dönüşüme etkisinden bahsetmek istiyorum…


Günümüz dünyası artık sanayileşmenin de ötesinde teknoloji ve iletişim alanında büyük bir hızla akıl almaz gelişmelere sahne olmakta ve bu gelişime ayak uydurmaya çalışan toplumlar ciddi bir dönüşüme uğramakta…


Toplumsal yaşamın ağırlıklı olarak kentlere kayması bireylerin artık bir iş sahibi olmasını zorunlu kılmakta, bu zarureti yeni çalışma düzeninin dayatmacı ilkeleri başka zaruretlerle perçinlemektedir. Yeni çalışma düzeni çalışanlardan her gün daha fazla şey talep etmektedir, daha fazla, diploma, daha fazla yabancı dil, sürekli öğrenmek, kendini yenilemek, mesleki eğitim almak, vs. Mesai saatlerinin uzun olması zaten günlük yaşam düzeni içerisinde bireyin ailesiyle geçirdiği zaman dilimini en aza indirgemiştir. Yeni düzenin Tanrısı ise tüketimdir ve tüm bu katlanılanlar, diplomalar, dil eğitimleri vs. aslında tek bir şeyi kutsamak içindir, o da kapitalist düzenin dayattığı tüketim toplumu…1 Hafta boyunca çalışır didinir durur ve neredeyse 1 haftalık kazancımızı hafta sonu gittiğimiz bir alışveriş merkezinde bırakıp eve geri döneriz. Ve tekrar bir sonraki hafta sonu için para biriktireceğimiz yeni bir yoğun haftaya gireriz. Bu kısır döngü böyle devam eder gider…Oysa ki tüm bu çabalar boşunadır, ne kadar çalışırsak çalışalım, bir kuruş kenara atamayız çünkü biz farkına varmasak ta  “sistem”, paramızı emmek için her türlü düzeneği hazırlamış, tuzağı kurmuştur; alışveriş merkezleri, lüks arabalar, her şey dahil “İsraf Otelleri”nde kışın “kar”, yazın “deniz” tatilleri… “Sağlık”ta, “eğitim”de lüks alternatifler…Tüm bu hengame içerisinde doğru düzgün kitap okumaya, sinemaya/ tiyatroya gitmeye, akraba- komşu ziyaretlerine  vakit bulamayız bile…Elbette çalışmanın/üretmenin de insana verdiği büyük bir haz vardır. Bununla birlikte insan sosyal bir varlıktır ve ancak ekonomik olduğu kadar  sosyal açıdan da ihtiyaçları karşılanabildiği ölçüde sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürecektir…Çocuğunun attığı ilk adımı görememiş bir anne, babasının cenaze törenine katılamamış bir oğul veya sağlıklarında ihtiyar anne ve babasıyla yeterince zaman geçirememiş evlatlar,  daha 1. nesil akrabalarını dahi tam olarak tanımayan insanlar bu duyguların boşluğunu/eksikliğini isteseler de parayla pulla doldurabilirler mi?


Yaşam akıp gidiyor ve bizler iş güç derken ailemizle, dostlarımızla ve tüm sosyal çevremizle olan ilişkilerimizi ihmal ediyor, bağlantılarımızı gün geçtikçe daha da zayıflatıyoruz. Maddi değerler ve bu değerlere ulaşmak için verilen uğraş  maneviyatın , insan ilişkilerinin, toplumsal bütünleşmenin fersah fersah önüne geçmiş durumda…Maddiyat elbette insanın yaşaması için gerekli, olmazsa olmaz… Ama işsiz kaldığımızda da bize yine ailemiz, dostlarımız sahip çıkmıyor mu???