Antalya’dayız… Seçimden birkaç gün önce geldik. Lara‘daki otellerden birindeyiz… Balkonda oturmuş bu yazıyı yazıyorum. Karşımda masmavi Akdeniz. Bakınca insana sonsuzluk, özgürlük duygusu veriyor. Tam 22 ülkenin kıyısı var bu denize… Düşünüyorum da bu 22 ülkede binlerce yıldır ortak bir “Akdenizlilik” kimliği oluşabilmiş mi acaba ? veya oluşamamışsa niye ? Karalardan denizlere akan ırmaklar gibi binlerce yıl harman olan bir kültür var mı ? Ne dersiniz ? Sizler ne düşünüyorsunuz?
* * * *
Türkiye, İtalya, Yunanistan ve İspanya gibi Akdeniz ülkelerinde yaşayanlarda rastlanan kültüre biz Akdeniz kültürü diyoruz. Duygularla ile hareket etmek, sabırsızlık göze çarpıyor genelde… Mutfakta da balık, bol yeşillik ve zeytinyağı… Bu deniz etrafındaki kıyılarda Mısır, Hitit, Fenike, Hellen, Roma, Doğu Roma, Selçuklu ve Osmanlı gibi dünya tarihinin akışına yön veren medeniyetlere evsahipliği yapmış…
* * * *
Akdeniz milletlerinin ortak tarihini araştırmak için ODTÜ’deki fizik hocam Prof. Dr. Erdal İnönü ile tarihçi Prof. Dr. Halil İnancık çok çaba gösterdiler… İnönü, UNESCO genel kurulunda Türkiye’yi temsil ediyordu. Fikir onundu. Ama Prof. İnancık da tarihçi olarak çok destekledi. UNESCO da kabul edilmesiyle tüm Akdeniz ülkelerinde, Akdeniz Uygarlıkları Enstitüleri kuruldu. Türkiye’de de Akdeniz Üniversitesi bünyesinde faaliyet gösteriyor. İki değerli hocanın ruhu şad olsun…
* * * *
Altı ay önce de bir turizm toplantısı dolayısıyla buradaydım. Yılın ilk üç ayında Antalya’ya gelen turist sayısı geçen yıla göre artmış. Almanların bu yıl birinciliği Ruslardan devralacağı söyleniyor. Rezervasyonlar böyle gösteriyormuş. Eşimle sabahları erken kalkıp yalınayak kumda epey yürüyoruz. Herkes bilir, kumsalda yürümek, düz yolda yürümeye benzemiyor, daha çok çaba, daha çok efor gerektiriyor… Varsın gerektirsin… Kum tanelerinin adeta masaj etkisi de çabası… Stres, huzursuzluk veya yorgunluk duygusu, ayaklarımız yumuşacık kumlarla buluşunca uçup gidiyor sanki…
* * * *
Bilenler biliyor… Lara plajı, doğu batı doğrultusunda kilometrelerce uzanan sahil şeridi… Kuzey- güney yönlü sahil genişliği 40-45 metreyi buluyor… Bu genişlik yer yer 100-150 metreye kadar çıkıyor… Bunun ardında hemen Lara kumulları/ormanları başlıyor. Batı kısmında ilk birkaç kilometre oteller yok. Daha sonra istisnasız beş yıldız kategorisine giren oteller sıralanıyor. Arkadaki sokakları karış karış gezmesem de sordum. Keyifli sokakları yok. Biraz ruhsuz bir Antalya banliyösü desem ağır olur mu acaba ?
* * * *
Lara Plajı Konyaaltı Plajı ile birlikte Antalya‘nın ünlü iki plajından biri… Şehir merkezine yaklaşık 15 km. mesafede, doğuda… Lara ismine baktım. Hitit dilinde ‘Kum’ manasına geldiği, kumsal kelimesinin de dilimize Hititçe’den yerleştiği söyleniyor. Bir kez Antalya’ya gittim, gazeteci dostlarla buluşmak üzere… LC07 nolu belediye otobüsüne bindim. Kundu’dan gelip Güllük’e gidiyormuş. Şoföre sordum bu hatta tam 67 durak varmış baştan başa… Bilet ücreti 18 Lira.
* * * *
Bunlar bir çırpıda aklıma gelenler… Tabiiki herşey tozpembe de değil. Tezat çok… Biraz otelin dışına çıkıp dolaşınca sözde alışveriş merkezi adı altında kırık dökük dükkanlar sıralanıyor yol boyunca. Dünyaca ünlü markaların kopyaları satılıyor. Bir terliğe eğilip baktım. Dünyanın bildiği bir marka. Adı bir yana bir de pervasızca ‘Made in Germany‘ yazıyor irice. Satıcıya naifçe bu gerçekten Alman malı mı dedim. Satıcı ‘Alman malı değil ama orijinalinden daha sağlam‘ demez mi.? Gülümseyip yoluma devam ettim.
* * * *
Aldığım bilgiye göre, oteller doluya yakınmış. Sezon hazırlıkları da bir yandan sürüyordu. Tuhaf bir duygu. Beş yıldız oteller. İçerde herşey düşünülmüş. Dışarı çıkıyorsun, toz toprak, çöpler. Kırık dökük kaldırımlar... Bir bozkırdaymış gibi. Hani Ahmet Hamdi Tanpınar, romanlarında Konya için ’Bozkırın şehri‘ der ya… Otelin dışı da ona benziyor. Biraz ilerde suyu nedense koyu yeşil olmuş bir dereden o masmavi Akdeniz’e akıyor. Maalesef bu tezatlar bütünün bir parçası gibi… Buralardan sorumlu belediye başkanı buralardan geçerken gözlerini mendiliyle mi kapatıyor merak ediyorum…