Tesbih ve teknoloji
Zaten bilginin üretildiği merkezin, bir benlik merkezi gibi tüm anlamı kendi etrafında topladığı öteden beri biliniyor. Dünyanın topografyasını daha sonra ölçme şansı olanlar beyaz adamın yaşadığı kıta, yani Avrupa'nın aslında haritalarda iddia edilenden daha küçük olduğunu fark ettiler. Tabii o büyütme, karşıtı küçültme icraatını da geciktirmemişti, Afrika ve Asya kıtaları da olduklarından küçük resmedilmişlerdi. Haritacılar beyazdı çünkü. Geldikleri dünya başkalarının dünyasından büyük olmalıydı. Ne de olsa kuralları onlar koyuyordu. Bilginin merkezi, gücün tanımlayıcısı.
Geçtiğimiz ay buradan bakınca bize dünyanın ucu gibi anlatılan Amerika'nın Pasifik kıyısına 13 saatlik bir uçak yolculuğu ile gittik. Bilinen dünyanın en uzun uçak yolculuğu olduğunu söylediler!
O kadar saat uçup gittiğimiz yerde aldık Steve Jobs'un ölüm haberini. Aynı gün Los Angeles sokaklarında, Santa Monica'daki Apple Store'da toplanan kalabalığı görünce de yaşanan ritüelin anlamını idrak ettik. Dünya küçülmüştü. Daha sonra haber bültenlerinde gördüğüm dünyanın farklı köşelerindeki Apple Store manzaralarında yapılan ritüeller birbirinin aynısıydı. Dünyanın herhangi bir yerinde internet, bilgisayar ya da telefonla az çok bağı olanlar aynı yasta buluşmuştu. Steve Jobs'u kaybetmenin yasında.
Sadece bu ortak yas ve ritüel bile, çağımızın yeni tapınakları hakkında fikir veriyor aslında. Bu yüzyılın tapınakları biçim değiştiriyor. İnsanın, iç dünyasına bir eşlikçi olarak sığındığı bilgisayarlar, uzaklara iletişimin kapılarını aralarken hiç sezdirmeden o iç dünyanın mekânını genişletiyor. Mahremiyete dahil edilen başkaları bir ruh mesafesinde duruyorlar aslında. Yani ruhun alanına dahil ediliyorlar. Tıpkı Tanrı düşüncesi gibi.
İki kişinin konuşmasına kulak misafiri olmuştum. Biri diğerine 'düşünebiliyor musun, adam iPhone'a tesbih programı indirmiş, tesbih çekiyor, olacak şey mi?' Belli ki teknolojinin bu türden kullanımını maneviyata ters bulmuştu. Eleştiriyordu. Ben istemeden konuşmaya dahil olup şunu söylemek zorunda hissettim 'ileri teknolojinin mistik olmadığını kim söyleyebilir?'
Sanırım tamı tamına böyle düşünüyorum. Yahut hissediyorum. Teknoloji ilerledikçe kazandığı biçim ve araçlar bizi kozmik olana daha çok yaklaştırıyor. Aklın alanını bir üst seviyeye çıkarıyor. Pozitivizmin büyük iddiasını yerle bir eden bir ilerleyiş bu. Yol aldıkça ruhun alanına yaklaşan bir insanlık dekoru. Uzaklıkları sonsuzluğun ölçüleriyle hesaplayan bir kuşak şu an artık birer tapınağa dönüşen Apple Store'larda başka türlü bir maneviyat buluyor.
Evet, günümüzün yeni tapınakları görünmezin yeniden tanımlandığı, hissedildiği bilgi merkezleri. Uzaklığı yarattığı bağla yok ederken ruha aslında sonsuzluk içinde bir dizim kazandıran iletişim teknolojileri. Ve o teknolojilerin kazandığı formun organik içeriği. Reklamlarda çakıl taşına benzerliğiyle tanıtılan telefonların insanda dokunma hissi uyandırdığını siz de görmüşsünüzdür. Sahiden doğada var olan formlara en yakını bugün üretiliyor. Mekaniğin hantal zamanı artık bir nostalji. Dokunma duyusuna bu kadar yoğunlaşmış bir teknolojinin ruhu ilgilendirmediğini kimse iddia edemez. Evet, ruhun alanındayız artık. Gaybın ve sonsuzluğun sadece aklın formüllerinden değil, sezgisel bir matematikten oluştuğunu daha çok hissediyoruz.
Giderek küçülen çiplerin taşıdığı trilyonlarca bilgi zerresinin, kendi büyüklüğümüzü ölçmek konusunda bize fikir vermesi gerekir.
Sahiden ilk harita yapımcıları gibi de olabiliriz. Kendi durduğu yeri merkez sanan ve büyüklük ve mesafeleri durduğu yerden ölçen bir bilinç. Ne kadar gerçekçi olabilir ki?
Evet, insan her şeyin merkezinde, ama ondan daha büyük bir merkezin olduğunu kolay unutuyor. Gelişen teknoloji bize daha hakikatli koordinatlar fark etme şansı veriyor. O hakikatin sonsuzluk içinde aradığımız anlam olduğunu daha çok biliyoruz bugün. Anlama yakın mıyız kim bilir. Ama geçmişe oranla güdülmeye ve manipülasyona uzak olduğumuz kesin. Bu da, özgürlük hayali kuranlar için az değil.
Hepinize iyi bayramlar diliyorum.