Terör ya da işkence



Bu bir işkence metodudur biliyorsunuz. Mahkûm uzun işkencelerden sonra, dışarı bırakılacağına inandırılır. Tam dışarı çıkacağı sırada bir gerekçe ile tekrar içeri atılır. Mahkûmun birazcık kalmış psikolojik direnci de böylece yerle bir edilir.

Kürt meselesi de tam böyle bir işkenceye dönüşmüş durumda. Kamuoyu psikolojik olarak, problemin çözüleceğine inandırılıyor, sonra bir düğme her şeyi allak bullak ediyor. Belki komplo teorisi olarak da görülebilir ama halktaki çözüm inancının yerle bir olması, yapılacak her türlü operasyona kamuoyunun psikolojik olarak hazır hale getirilmesi adına pis bir oyun oynandığını düşünüyorum. Her çözüm arayışından sonra böyle bir saldırının gerçekleştirilmesi ve bunun asla önlenememesi ya da önlenmemesi, üstelik aynı olayın onlarca kere yaşanması tesadüf olabilir mi?

İzleye izleye bütün her şeyini ezberlediğimiz bir oyuna karşı, hiçbir önlem almıyor, mücadele biçiminde hiçbir strateji değişikliği yapmıyor ve aynı kötü sonuçları tekrar tekrar yaşıyoruz. 30 yıldır; Kürtlerin 12 Eylül darbesinden sonra ellerine aldıkları silahtan kurtulmayı bir türlü beceremediklerini, bırakmayı her denediklerinde ise büyük provokasyonlarla karşılaştıklarını ve böylece silahı elde tutmaya devam etmek zorunda kaldıklarını defalarca yazdık.

PKK elebaşılarından Murat Karayılan'ın Avni Özgürel'e verdiği röportajı hayretler içinde okuyor insan. Ve bir kere daha anlıyor ki PKK terörü, 12 Eylül'ün laboratuvarında üretilmiştir ve derin devletin her zaman ihtiyaç duyduğu bir projedir. Onu üretenler müsaade etmedikçe de ortadan kaldırılması mümkün görünmemektedir.

Geçen hafta yazdığım satırları bir kere daha yazayım. Politik açılımlar, iyi niyetli yaklaşımlar, siyasî çözüm yolları havanda su dövmekten öteye gidemiyor. PKK terörünün Türkiye'yi yorma, yıldırma hatta canından bezdirme görevi olduğu müddetçe, siyasî görüşmelerle bir çizgiye gelinmesi asla mümkün olmayacaktır. Herkesin bildiği gibi bugüne kadar bütün girişimler bilinçli bir şekilde akim bırakılmıştır. PKK içindekilerin hatta başındaki Murat Karayılan'ın bile silah bırakmak istedikleriyle ilgili sözleri, beyanatları daha büyük gürültülerle bastırılmış, o silahın hep elde kalması sağlanmıştır. Uludere katliamının da tıpkı 33 erin şehit edilmesi gibi terör örgütünün hayatiyetini devam ettirmesi adına planlı bir tezgâhtan başka bir şey olmadığı herkesin malumu.

Hâsılı yakın tarihimiz gösteriyor ki, bu habis ruhtan kurtulmadıkça Türkiye'nin Kürt meselesinde bir arpa boyu yol alabilmesi mümkün değil. Siyaset gerçekten terörü bitirmek istiyorsa, Türkiye'deki habis ruhu mutlaka temizlemeli. Yoksa dün 33 erin şehit edilmesi, bugün Uludere, Dağlıca yarın başka bir şeyle kanın bitmesine müsaade etmeyeceklerdir.

Devlet içindeki şebeke ile PKK içindeki bu habis ruh temizlenmedikçe bu meselenin çözülmesi mümkün olmayacak. Çünkü bu habis ruhun ne Kürtler umurunda ne de Türkler. Meselenin temelinde Türkiye'nin yorulması, yorgunluktan bitap düşürülmesi ve her türlü teklife hazır hale gelmiş bir kamuoyu oluşturulması niyeti var.

(Zaman gazetesinden alınmıştır)