Duygu patlamalarının tavan yaptığı anlar vardır. İnsan eliyle yaratılmış bir sorun olan kıtlığın vurduğu Somali’ye yapılan şu “Türk devleti ziyareti” bu anlardan biriydi işte. Bir iktidar organizasyonuyla iki uçak dolusu şahsiyetin “ziyaret” ettiği ülkede, trajediyi yerinde görmekten çok “halimize şükredelim” terapisi yapıldı adeta.
Duygu patlaması böyle bir şey işte. Akıl, mantık bırakmadığı kişiye “acaba başkasını incitir miyim” endişesini de duyumsatmıyor. Sertap Erener’inden, Ajda Pekkan’ına kadar hemen her kesimden zevatın hazır bulunduğu “ziyaret”in en önemli şahsiyeti elbette Nihat Doğan’dı. Onun için, Survivor yarışması nedeniyle bilmem ne adalarına gitmekle, Somali’ye gitmek arasında bir fark yok. Gittiği her yerde gördüğü koyunları, Türk koyunuyla kıyaslayıp, “bizimkinin bakışı bile bir başka güzel” demekten başka bir gözlem yeteneğine de tanık olmadık henüz.
Nihat Doğan’ın meşrebine uygun elbette bu tür kıyaslamalar ama, oğlanın günahını almışım ben doğrusu. Sadece o değil başkaları da bu tür kıyaslamaları yaparlarmış meğer. Sakıncası mı var peki? Koyunumuzun diğer milletlerin koyunundan daha iyi baktığını söylemenin elbette bir sakıncası yok. Başka milletlerin koyunları, bizimki kadar iyi bakmıyor dedik diye üzülüp, alınganlık yapmazlar herhalde. Ancak, iş kıyaslananların niteliğine gelince durum değişiyor. Somali yoksulu, sürekli olarak, başka ülkelerin “şükür terapisi” için kıyaslama gerekçesi haline getirildiğine tanık olsa ne der, az çok anlayabilirim. Koyununu başka koyunlarla kıyasla, eyvallah da, kendini Somali yoksuluyla kıyaslayıp bundan mutluluk nemalandırması yapma. Çok ayıp gerçekten.
Oldu mu bu diye soruyorsanız, yanıtlayayım; evet, oldu. İşin garibi Nihat Doğan yapmadı bunu. Ya da yapan tek kişi o değildi. Sertap Eren’i de Ajda Pekkan’ı da dinledim. Sadece onları değil başkalarını da. Pekkan’ın, iniş sırasında tehlike atlatan uçağın yere çok sert tekerlek koyuşundan duyduğu paniği anlatırken “bu kadar radikal bir iniş beklemiyordum” deyişini duymuş olmanın keyfini çıkarayım derken, ardından söylediği “ne mutlu ülkemizde her şey var” cümlesine takıldığım için doyasıya gülemedim bile. Erener’in de “Türkiye’de yaşadığıma çok memnumum” dediğini duyunca bu çakma Angelina Jolielerin ruhsuz, acımasız kişiler olduğunu düşündüm bir an. Ben onca toplama ya da açlık kampı ziyaret eden Angelina Jolie’den hiç “ABD’de yaşamaktan çok mutluyum ya da iyi ki Amerikalıyım” sözlerini duymadım. Başka yerlerde ya da zamanda söylemiş olabilir ama bu tür trajik olaylara mekan olmuş yerlerde, bu trajedilerin kurbanlarına bakarak bir “şükür terapisi” yaptığını gören var mıdır acaba?
Tabii ki Pekkan da, Erener de acımasız ya da kalpsiz değiller, ama belli ki çok çok dikkatsizler. Çünkü oraya bu lafları etmeleri için götürülmediler. Etkili olduklarına nasıl inanıldıysa soruna dikkat çekmeleri için oraya davet edildiler iktidar tarafından.
Başkasının acısına bakarak kendi yaşam standartını onaylama ya da o standartla yetinme çabası/duygusu, içinde insafsızlık da barındırır az miktarda. Oraya Somaliliyle “empati” yapılmaya gidilmişken, empatiyi onlarla değil, kendi ülkesinde karnı doyanla yapma ihtiyacı nasıl bir şeydir? Bunu Somalilerin yanında yapmayı çok incitici buluyor, Somaliliyi “bir açlık modeli” gibi görmeyi ayıplıyorum.
Elbette, kim tarafından gerçekleştirilirse gerçekleştirilsin bu talihsiz ülkeye bu tür bir ziyaretin yapılması bir şova dönüşecekti. Özünde, bir “duyarlılığı” ifade etmek olduğu kadar, kanımca ondan daha fazla olarak, dünyada etkili bir ülke olunduğu inancının da aşılanmak istendiği ortada iktidar tarafından. Şov kısmı, onaylamasam da anlaşılabilir bir durum benim açımdan.
Açlık, kıtlık toprakları bile en ilkelinden milliyetçiliklerin sergilendiği yerler olmaktan kurtulamıyor bu arada, onu da belirteyim. Aktaran Nihat Doğan olduğu için biraz temkinli olmak lazım tabii ama şu tanıklığın doğru olabileceğine inanıyorum ben; Başbakan, gördüklerinden çok etkilendiği için artık Somali’de görev yapamayacağını söyleyen bir Türk doktora “unutma, sen Türk’sün” demiş Nihat Doğan’ın dediğine bakılırsa. O andaki en ikna edici hatırlatma olarak başbakanın aklına bunu söylemek gelmiş olabilir ama “Türk’ün dayanıklılığını” belli ki ifade etmeyi amaçlayan bu cümle yan anlamlarıyla düşünüldüğünde pek de iyi bir sonuç çıkmıyor, bana sorarsanız. Dayanıklılığı ifade eden Türklük, trajedi karşısında etkilenmemeyi gerektirecek bir ruhsuzlukmuş gibi de anlaşılabilir. Bu tür durumlarda motiveyi etnisite üzerinden yapmak yerine insanseverliği hatırlatmak daha şık olurdu.
Şarkıcılar, türkücüler, iş kadınları/adamları memleketlerinin değerlerini anladıkları bir geziye dönüştürdüler Somali ziyaretini.
Başkalarının acılarına bakarak mutlu olmayı oynadılar.
Çünkü hayat “oyun” bunlar için.