Tehcir 2012



Uludere katliamını “ama siz de kürtaj yaptırıyorsunuz” diyerek anlamadığımız bir mantıkla “hafifletmeye” çalışan bir başbakanımız var.

Sezaryen doğumun dış mihrakların ülke nüfusunu azaltmaya yönelik bir komplosu olduğuna inanan bir başbakanımız var.

Kendi gibi düşünmeyenleri tinerci, alkolik, kürtajcı, darbeci, komplocu, dış mihrakların köpeği diye etiketleyip aslanların önüne atan bir başbakanımız var.

100 yıldan beri bu ülkenin canına okumuş ne kadar kötü alışkanlık varsa hepsi yeniden ve yeniden tekrar edilip duruluyor.

Nazi Almanyası gibi...

Yeterince muhafazakâr, yeterince Müslüman, yeterince Türk değilsen er ya da geç canına okunacaktır...

Önce kalbin kırılarak, sonra itibarsızlaştırılarak, sonra yalnızlaştırılarak, sonra küstürülerek, sonra işinden edilerek, yetmezse uygun bir suç isnat edilerek defterin dürülecektir...

Türkiye’yi giderek “felaket filmlerine” benzetiyorum.

Hani Dünyanın büyük bir felakete maruz kaldığı, ezici çoğunluğun salgın bir hastalığa kapıldığı, sağlam kalan üç yüz beş yüz kişinin duvarlar ardında kendilerini korumaya çalıştığı filmlerden söz ediyorum.

Türkiye’nin maruz kaldığı felaket vicdansızlık, empati yoksunluğu, ırkçılık ve ayrımcılık. Salgın hastalık tüm yurdu sarmış durumda. İster yana ister karşı ol ama sonuçta hastalığın özünde değişen bir şey yok.

Virüsün bulaşmadığı bir kaç milyon insan kaldıysa, işte onlar da dağ başlarına kendilerini atarak, olmadı gündemi takip etmeyerek korumaya çalışıyor.

100 yıldır temelde değişen hiçbir şey yok.

“Tehcir” edilmek istenen bir topluluğun üyesi gibi hissediyorum kendimi.

Başbakan bana her gün “çektir git” diyor. Gözümün içine baka baka “sana bu ülkeyi dar edeceğim” diyor.

Ediyor da.

Bana “boyalı kuş” muamelesi yapıyor.

Kalbim sıkışıyor artık.

Sayesinde azgınlaşan okurun yolladığı imzasız maillerden illallah geldi.

Sayesinde kuduran “yandaş” yayınlarında üç günde bir özel hayatım ifşa edilip hesapça ne kadar hain, ahlaksız bir kadın olduğum kanıtlanmaya çalışılıyor.

Bu kadar uğraşmalarına gerek de yok sonuçta.

Genç yaşımda hastalıklarla boğuşuyorum.

Yarın öbür gün öteki dünyaya çekip gidebilirim.

Sorsan “hak ettiğimi” söyleyecektir Allah bilir. Ama biliyoruz ki kendisi de aynı hastalıkla cebelleşiyor.

Bu kadar kibre, bu kadar insan kırmaya, ülkeyi bu kadar birbirine düşürmeye değen ne var ben bilmiyorum.

Allah katında yeri var mıdır ondan da emin değilim.

(Vatan gazetesinden alınmıştır)