Tayyip Erdoğan\'ın korkusu...
Çok büyük ve çarpıcı bir iddiada bulunuyor önceki gün...
- “Seçim anketlerinde AKP kendi oy oranını bilerek düşük gösteriyor...” diyor...
- “Gerçek değerini göstermekten ürküyor... Bu kadar yüksek oran, kendisi için güvence değil, tehlike halini almaya başladı çünkü...”
- “Anladım” diyorum...
- “Hemen anlıyorsun ne demek istediğimi sen de...” diyor...
“Hiç keyfini çıkarttırmıyorsun bana söylediğimin farklı etkisinin yarattığı etkiyi... Seninle yıllardır konuşurken şappadanak anlaşmamız kimseyle olmuyor biliyor musun?..” diye hayıflanıyor...
***
Nasıl anlamam ki bir liderin oy oranının, bir starın yüksek popülaritesinin, bir televizyoncunun çok izlenmesinin üzerinde yaratacağı yıkıcı etkiyi...
Hedef haline getirilmesini, her lafından başına bir bela açılmasını...
SHOW Haber’i yaparken, “ratingleri” kontrol edemez olmuştuk son zamanlarda...
Her gün ilk yüz program içinde 1. veya 2. oluyordu haber bülteni...
İlk zamanlar bu sonuçlardan keyiflenen ben, son zamanlarda “ratingleri düşürmek için formüller” aramaya başlamıştım...
Şaka gibi geliyor size biliyorum...
Fakat şaka değildi...
Dünyada ilk kez aylarca haber bülteninin ratinglerini yükseltmek için değil, düşürmek için çalışmıştım...
Haber bülteninin, diğer haberleri geçtim, tüm programlar listesinde birinci çıktığı her günün ertesinde, o zamanlar bizim televziyon karşısında örgütlenmiş gazetelerden, onların tetiklediği çevrelerden bana ve haberlerimize inanılmaz saldırılar geliyordu...
***
Her gün delicesine yerin dibine batırılıyor, Radyo Televizyon Üst Kurulu üstümüze salınıyor, her olayda suçlu suçsuz bir numaralı hedef haline getiriliyorduk...
Herkes gazetelerde Ahmet Kaya’ya en aşağılık küfürleri ederken, Yunus’tan ve Mevlana’dan bahsedip, ağzından Kaya’yla ilgili tek bir kelime kötü söz çıkmayan ‘ben’im hedef haline getirilmemin esas nedenlerinden biri de buydu...
Herkesin gözünün üstünde olması ve “çelme takmak için” rakip her çevrede makul bir neden bulunması...
İzlenme oranı o kadar yüksekti ki “her yaptığınız birilerinin hedefi haline geliyordu...”
Önceki gün “Tayyip Erdoğan’ın AKP oylarını bilerek olduğundan düşük gösterttiğini” söyleyen dostumun ne demek istediğini hemen kavramam ondandı...
“Tayyip Erdoğan yüzde 60’larda görünen AKP’nin Batı tarafından doğru anlaşılamayacağını düşünüyor” dedi dostum...
“Batı ‘Demokrasi tam işlemiyor da onun için bu oranlar böyle’ düşünebilir diye içinden geçiriyor ve anketlerde daha yüksek çıkan oy oranlarını bu nedenle tedavüle sokmuyor...” diye devam etti...
***
Tayyip Erdoğan “oy oranındaki patlamayı” güvence altına alabilmek için, partisinin kapatılmasına, engellenmesine karşı bir savaş yürütmüş, nispi bir güvenlik ağı oluşturmuştu...
Fakat o kadar “tek”ti ki, o “tek”lik onu her türlü saldırıya hedef haline getiriyordu...
Bunun farkındaydım...
AKP’nin yüksek oy oranlarını Erdoğan’ın gizlediğini söyleyen muhatabımın AKP’li olduğunu düşünüyorsunuz şu anda...
Öyleyse sizi hayal kırıklığına uğratayım...
Hayır, AKP’li değil...
Hatta AKP’de değil, tam tersi bir istikamette... Bu işlerde çok ‘yetkin’ bir isim olmadığını düşünebilirsiniz...
Yine hayal kırıklığına uğratayım o zaman sizi... Çok yetkin ve üstelik bir zamanlar Tayyip Erdoğan’a ve Emine Erdoğan’a çok yakın durmuş, oraları çok iyi bilen birisi...
Merak ettiniz biliyorum...
Fakat söyleyemem, mümkün değil...
Bana güvenerek söylediği şeylerden dostumun pozisyonunu tehlikeye atamam...
Kimliğini izin almadan ifşa edemem fakat emin olabilirsiniz ki;
Tayyip Erdoğan bugünlerde AKP oylarının azlığından değil... Çokluğundan tedirgindir...
*****
ENVER’İN KIYMETİNİ BİLİN...
Bir ay geçti bana telefon etmesinin üzerinden Enver’in (Aysever)...
“Yazgıcılar” isimli kitabım çıktı, “Sana gönderiyorum abi” demişti...
O kadar iş birikti ki, Enverciğin Yazgıcılar kitabını bir türlü bitirip size yazamadım...
Telefonda “Program nasıl gidiyor” diye sormuştum...
- “Senin bu Rasim ve eşi Nagehan” diye tatlı tatlı serzenişte bulunuyordu ki, hemen söze girdim;
- “Rasim’den ne farkın var senin oğlum benim gözümde... Sen de iki ay benim yanımda program için çalıştın... O da iki ay yanımda programa yardım etti... İkiniz de aynısınız... Kendini ondan farklı nereye koyuyorsun ki?..”
***
Öyle ya...
Televizyona kim girdiyse bir tarafından bana teğet geçti, geçiyor...
Enver (Aysever) STAR televizyonunda benim yardımcı danışmanlarımdan biriydi...
Hadi diyelim eskiden televizyonda çok aktiftim...
Fakat son yıllarda fazla televizyonculuk yapmamıştım...
Gülşen Yüksel de televizyonculukla çok az uğraşırken, son yıllarda yanımda yetişen televizyonculardan biri...
Rasim, Enver ve daha kimler kimler...
Neyse, önceki gece bir de baktım ki Gaziantep’te seyirci Enver’i yuhalıyor...
Dört Bir Taraf programı ve seyirci Nazlı Hanım’la (Ilıcak), Nagehan’dan (Alçı) yana tavır koyuyor...
Koysunlar koymasına da, Enver’i protesto etmek neyin nesi?..
***
O gün canlı yayındaki Antepli kardeşlerime şöyle söyleyeyim...
Enver’in kıymetini bilin!..
Onun muhalefeti demokrat, düzgün, insan haklarına saygılı, darbelerden uzakta, sosyalist sol ve en önemlisi edebi ve insani değerlerle, yüreklerden gelen bir muhalefettir...
Enver’in değerini ve muhalefetinin seviyesini demokrasiler esnasında çok fark edemeyebilirsiniz...
O insani muhalefete saygı göstermezseniz, korkarım, şiddet içeren bir muhalefete davetiye çıkarırsınız...
Bilmem bir diyalektik kuraldan haberdar mısınız?..
“Tabiat boşluk kaldırmaz...”
Demokrasilerde muhalefet boşluğu yaratılmaz!..
Yaratılırsa, o boşluktan demokrasi dışı güçler girer sonra...
Ne demiştik?..
Tabiat boşluk kaldırmaz...
İyisi mi “tabiatta uluorta boşluk yaratmayalım...”
*****
KİŞİSEL DÖNÜŞÜM İÇİN SIRLAR KİTABI...
Bugün Pazar...
Sizler için, Deepak Chopra’nın “Sırlar Kitabı”ından bazı bölümler seçtim...
Kişisel dönüşüm için başlayacağınız yolculukta, çok önemli kavramları ve anlamları içeriyor...
Yavaş yavaş, sindire sindire okumayı deneyin...
Azar azar da uygulamayı...
İyi yolculuklar...
***
“Kendinizi dönüştürmek hamile kalmaya benzer...
Hamile kalmaya karar veren her kadın, kişisel bir karar verir, ancak aynı zamanda doğanın muazzam gücüne boyun eğmektedir...
Hamile kadın bir yandan kendi özgür iradesini kullanır...
Diğer yandan karşı konulmaz olayların akışına kapılıp gider...
Kadın rahmi içinde döllenmiş bir tohuma sahip olur olmaz, doğa yönetimi ele alır...
Çocuğu üretmek hem sizin yaptığınız, hem de sizin başınıza gelen bir şeydir...
Ruhani olmak için de bir karar verebilirsiniz...
Ancak ‘ruh’ gerçekten yönetimi ele aldığında sizi aşan güçlerin arasında kalırsınız...
Sanki bir cerrah önemli bir ameliyat için, ameliyathaneye çağrılmış ve ameliyat masasına baktığında yatan hastanın kendisi olduğunu görmüştür...
***
Gerçek dönüşüm şu özelliklerin kişisel yaşantınızda ortaya çıkmasına bağlıdır...
FARKINDALIĞIN AÇIKLIĞI;
Gün boyunca, uyurken, uyanıkken, rüya görürken kendinize karşı tetikte olmak demektir...
Dış etkenlerin gölgesinde kalmak yerine, ‘farkındalık’ kendinizi tamamen uyanık ve keyifli hissetmenizi sağlar...
BİLGELİK;
Her sorunun cevaplandığı akıl düzeyiyle temas halinde olmak demektir...
Bilgi alanımız yaşamın kendisi, bilincin her seviyedeki hareketidir...
Bilgelik kendinizi akıllı, özgüvenli, sarsılmaz ancak alçakgönüllü hissetmenizi sağlar...
***
YAŞAMA SAYGI;
Yaşam gücüyle temas halinde olmak demektir...
Yaşayan her şeyin içinde akmakta olan gücün aynısının içinizde aktığını hissedersiniz...
Bir ışık huzmesindeki toz zerresi bile aynı ritme göre dans eder...
Yaşam bitkiler ve hayvanlarla sınırlı değildir...
Bir sıcaklığı ve bir diriliği olan her şeydedir...
Yaşama saygı, kendimizi sıcak, ilgili ve neşeli hissetmemizi sağlar...
ŞİDDETSİZLİK;
Her eylemle uyum halinde olmak demektir...
Sizin yaptığınız şeylerle başka birinin yaptıkları arasında bir karşıtlık yoktur...
Arzularınız başka birinin iyiliğiyle çatışmaz... Etrafa baktığınızda dünyada genel bir çatışma görüyorsunuz...
Ancak kendi dünyanızda bu çatışmayı görmezseniz, etrafınızdaki çatışmayı yumuşatan bir güç alanı gibi huzur yayarsınız...
Şiddetsizlik kendinizi huzurlu, sakin ve tamamen dirençsiz hissetmenizi sağlar...
***
KORKUSUZLUK;
Bütünüyle güvenlik anlamına gelir...
Korku geçmişten gelen bir sarsıntıdır...
Kendimize ait olduğumuz bir yerden ayrılıp, ‘incinebilirliğin’ ortasında bulduğumuz bir anı hatırlatır...
Bhagavad Gita asıl korkunun ‘birliği kaybetme korkusu’ olduğunu ima eder...
Korkunun ayrılıktan doğduğunu söyler...
Sonuçta ayrılık bir gözden düşme değil, gerçekte kim olduğunuzu unutuştur...
Korkusuz olmak kendinizi kendiniz gibi hissettirir...
BÜTÜNLÜK;
Şu an her birimiz yaşamı küçük zaman dilimlerine, yaşantı ve eylem parçalarına dilimlenmiş şekilde yaşamaktayız...
Dilimlerin ayrılıp düşmesini önlemek için sınırlı ‘ben’ duygumuza tutunuyoruz...
Ancak ‘ego’ yaşamı bir arada tutmak için ne kadar çabalasa da ‘sürekliliği’ bu şekilde bulmak mümkün değil...
Bütünlük kişiselliğin ötesinde bir durum...
Sizin için geçerli olan ‘ben’ her yerdeki ‘ben’le aynı olduğu anda ortaya çıkar...
‘Tam’lık kendini sağlam, ebedi ve ezeli hissettirir...
Deepak Chopra...”
(Vatan)