Tarihin Tekrarı

Biz Kıbrıslı Türkler ve Kıbrıslı Rumlar dünyanın merkezinin Kıbrıs olduğunu zannetsek de gerçeğin öyle olmadığı kesin.

Başımızı kaldırıp etrafımıza bakmakta, yakın komşularımızda nelerin olup bittiğini anlamakta ve gelişmeleri yakından takip etmekte büyük fayda var. Zira bu gelişmelerin zaman içinde bizleri de endirekt olarak etkileyeceği kesin. Önce endirekt sonra da direkt olarak etkileyecek.

 

 “Güneybatı Asya” veya da Avrupalıların kendi merkezli tanımlamaları ile “Ortadoğu”, fena halde kaynayan bir kazan görünümünde. Uzun bir müddet daha barış yüzü görmesi veya rahatlaması söz konusu değil. 

 

1916 yılında “Güneybatı Asya”da, İngilizler ve Fransızlar tarafından şişe içine zorla sokulan cin, Amerika Birleşik Devletleri’nin 21 Mart 2003 sabahı Irak’ı haksızca işgal ederek söz konusu şişenin kapağı açması ile dışarı çıktı. Artık bir daha bu cini kimse şişeye sokamaz.

 “Tarihi ve Politik Hafızam” gereğinden fazla kapasiteye sahip ve çok da iyi çalışıyor. Bununla beraber, mühendisliğin verdiği yetiyle olayları birbirine bağlayarak, ilişkilendirmem zor değil. Zaten bu nedenle de “Siyaset Bilgileri”mi ve “Politik Tarih birikimi”mi akademikleştirme yoluna girdim.

 

***

 

Ortadoğu’da cinin şişeden çıkması ile başlayan gelişmeler ve arkasından Türkiye’de yaşanan olaylar bana rahmetli Başbakan Adnan Menderesi çağrıştırdı. Allah rahmet eylesin, bence büyük bir siyaset adamı, çok iyi bir politikacı idi.

 

Özellikle Başbakan Adnan Menderes’i, Kıbrıs konusundaki başarılı tutumu ve Dışişleri Bakanı olarak görevlendirdiği Fatin Rüştü Zorlu ve Maliye Bakanı Hasan Polatkan ile birlikte, el ele, kol kola yürüttükleri başarılı Kıbrıs Politikalarından, gıyaben de olsa çok iyi tanıyor ve biliyorum. Rahmetli Fatin Rüştü Zorlu ile ilgili yayınlanmış tüm kitapları okudum. Kıbrıs adasında, Kıbrıslı Türklerin varlığı, haklılığı ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin iki kurucu halkından birisi olması, bu değeri biçilemez insanlar sayesinde oldu.  Nur içinde yatsınlar, mekanları Cennet olsun.

 

Günümüz Türkiye’sine bakıyorum ve sanki de 60 sene evvel yaşanmış olaylar, aynı senaryo ile yeniden sahneye konmuş gibi benzeri olaylar yaşanmakta.  

 

1950 yılında seçimle iktidara gelen DP hükümeti, 6 Haziran 1950'de, askeri darbe planladıkları ortaya çıkan 15 General ve 150 Albay’ı resen emekliye sevk etti ve ekonomik kalkınma dönemini başlattı.  Serbest piyasa ekonomisine geçişin önü açıldı, yabancı sermayeyi teşvik yasası çıkarıldı ve yabancı kuruluşlara petrol arama ve çıkarma izni verildi. Türkiye’nin Gayrı Safi Milli Hasılası yıllık yüzde 9 büyüme sürecine girdi.

 

Türkiye’de iç karışıklıkların başlaması ve 27 Mayıs 1960 tarihinde gerçekleştirilen darbe ile Demokrat Parti hükümetinin devrilmesinin arkasında yatan ana gerekçe, o dönemde iktidar olan Demokrat Parti hükümetinin Batı’ya bağımlığı azaltmaya ve dünya devleti olmaya yönelmesi oldu. 

 

Rahmetli Başbakan Adnan Menderes’in sonunu getiren, Türkiye’yi içine dönük, çevreye duyarsız, bölgede politik rol almayan, oyun kurucu bir ülke olmayan ve ne denirse yapan bir ülke konumundan çıkarıp, Avrupa ve ABD ile olan ilişkiler hangi düzeyde ise Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği (SSCB) ile de aynı düzeye getirmek çabasını başlatmasıydı.

 

Adeta aynı olayları bu günlerde yeniden yaşıyor gibiyiz.

 

Ata ATUN

e-mail: ata@kk.tc

http://www.twitter.com/ataatun

http://www.ataatun.com 

23 Haziran 2014