Tarihî ziyaret ezber bozan açıklama

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez dün tarihî bir ziyaret yaptı.

Fener Rum Patriği Bartholomeos'u Patrikhane'de ziyaret etti, çok önemli açıklamalar yaptı. Samsun'daki sel felaketi ve düşürülen uçağımız nedeniyle belki gündemde hak ettiği yeri bulamadı ama şurası kesin ki, dünkü ziyaret bir dönüm noktası.

Çünkü Görmez'in ziyareti kadar açıklamaları da bugüne kadar duyulmamış şeyler içeriyor.
En başta, Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılmasıyla ilgili gelişmelerin Batı Trakya'daki Türk azınlığa endekslenmesinin yanlışlığını söyledi.

Bu aynı zamanda Yunanistan ile ilgili resmi devlet politikasına açıktan bir eleştiri.

Şu ifadeleri kayda geçmekte fayda var: "Büyük bir ülkenin 'Sen oradaki Müslümanlara yahut dindarlara ne kadar hak verirsen ben o kadar hak veririm. Yahut ne kadar haksızlık yaparsan ben de o kadar haksızlık yaparım' demesini büyük bir ülkeye, büyük bir kültüre, büyük bir medeniyete şahsen hiç yakıştırmıyorum."
Görmez'in ziyareti bir anda Patrikhane ve azınlıklarla ilgili sorunları çözmeye yetmeyebilir. Ancak bu ziyareti hafife almamak lazım.

Hele hele ülke itibarımızın gereksiz adımlarla sıkıntıya düşürüldüğü bir dönemde tüm dünya medyasında Diyanet İşleri Başkanı Görmez ile Patrik Bartholomeos'un samimi görüntülerinin yer alması ciddi bir kazanç.

Ruhban Okulu'na gelince.

Hükümet çevrelerinde bu konuya bakış oldukça pozitif. Arada aykırı yorumlar çıksa da birçok bakandan 'Önümüzdeki sezona açabiliriz' yorumlarını dinlemiştim. Fakat o yorumların üzerinden birkaç sezon geçtiğini de hatırlatmak şart.

Her defasında konu Yunanistan'daki Türk azınlığın durumuyla kıyaslandı ve adım atılmadı.
Diyanet İşleri Başkanı'nın Patrikhane ziyareti aslında atılacak adımlar için büyük bir fırsat.

Ruhban Okulu açılmalı

Ruhban Okulu'nun kapalı kalması Türkiye'ye hiçbir şey kazandırmaz.

Bir diğer önemli nokta da şu:
Devletin görevi vatandaşının hizmetinde olmaktır. Bu her alanda geçerli temel bir kural. Sayıları birkaç bini zor bulan azınlıklara demokratik haklar vermek ne ülkeyi yıkar ne de böler.

Bilakis güçlendirir.

'Biz patrikhaneyi açarız, ancak Yunanistan Türk azınlığa haklarını vermezse' diyenlere de 'Vermezlerse bu onların ayıbı olsun' deyip geçmek lazım.

AK Parti, Türk siyasi tarihinde kolay kolay kimseye nasip olmayacak bir başarı yakaladı. Şimdi 3. dönemde. Yarın ne olacağını kestirmek kolay değil ama mevcut siyasi tabloya bakarsak en az 3 dönem daha iktidarda kalır.

Tayyip Erdoğan'a destek ise çok büyük.

Bunu hatırlatmamın nedeni şu:
Bugün siyasal sistemler ya da toplum modellemeleriyle ilgili keşfedilmedik bir şey kalmadı. Yapılacak olanlar belli, atılacak adımlar net.

Türkiye'nin temel sorunu 'eksik demokrasi.' Bunda hepimiz hemfikiriz. Peki iktidarı bağlayan, elini tutan ne?
Seçim ya da sandık derseniz mevcut denklemde öyle bir risk yok. Patrikhane açılsa, azınlıklarla ilgili birtakım hukuki sorunlar çözülse halk galeyana gelip eyleme mi geçecek?

Ya da Kürtçe'nin önündeki engelleri kaldırsanız ne olur?

Mesela son günlerin popüler konusu: Kürtçe savunma meselesi. Hakimlerin inisiyatifinden çıkarılsa ve Kürtçe savunma hakkı verilse kıyamet mi kopar?

Ya da yer isimlerinin iki dilli olması, Kürtçe'nin seçmeli eğitim dili olmasını PKK istediği için değil biz temel hak olarak gördüğümüz için vermeliyiz.

Unutmamak lazım ki, Kürtler PKK'nın değil Türkiye Cumhuriyeti'nin vatandaşıdır. İspanya, ETA'dan normalleşerek, modernleşerek kurtuldu. Tabii ki silahlı tedbirler aldılar.

Ama itici güç demokratikleşme adımlarıydı. Örnekleri çoğaltmak, başörtüsünden Alevilik'le ilgili alanlara kadar yaymak mümkün.

Ancak örnekleri çoğaltmak temel prensibi değiştirmiyor. Aslolan özgürlüklerin genişletilmesi, demokrasi üzerindeki vesayetin kırılması ve şeffaflaşmayı sağlamak.

Yüzde 50 oy almış ve tam anlamıyla muktedir bir AK Parti de bu konuda cesur adımlar at(a)mayacaksa halimiz harap demektir!

(Bugün gazetesinden alınmıştır)