Necdet Özel Paşa'yı seviyor ve beğeniyorum. Tam bir Türk generali... Dürüst, namuslu ve cesur bir asker. Operasyonları bizzat idare eden, komplekssiz bir vatansever... Ayrıca, geçen Askerî Şûra döneminde Org. Koşaner ve kuvvet komutanlarının istifası esnasında, demokrasiye ve hukuka bağlı bir komutan olarak TSK'yı sahiplenmesi de tarihe geçen bir vatanperverlik olmuştur. Türkiye'nin militarist vesayetten kurtulmasında onun da çok önemli katkısı vardır.
Lâkin, dünkü AKŞAM Gazetesi'nin manşetinde yayınlanan İsmail Küçükkaya'nın başarılı haber-röportajında söylediği bazı sözlerini Necdet Paşa'ya yakıştıramadım. Küçükkaya'nın, 'İki pilotumuz şehit. Mütekabiliyet nasıl sağlanacak?' sorusuna 'Savaş çıkaracak hâlimiz yok' diye cevap veriyor. Küçükkaya 'İyi ama sessiz mi kalacağız? Ne yapacağız?' diye üsteleyince, 'Biz yapınca dünyayla birlikte siz de görürsünüz. Çok yakından takip ediyoruz' diyor.
Paşa'nın 'barış mesajı' vermek için bu şekilde konuştuğunu tahmin ediyorum. Tamam da Paşam, siz hiç 'Savaş çıkaracak hâlimiz yok' diyen Genelkurmay Başkanına rastladınız mı?... Bırakınız bu sözleri diplomatlar ve politikacılar söylesinler. İki tane arslanlar gibi pilotumuzun nâhak yere şehit edilmesine seyirci kaldık. Şimdi Esad denilen eli kanlı diktatör Kilis'e, Gaziantep'e, Hatay'a da saldırsa savaşmayacak mısınız?...
Dışişleri Bakanı'ndan Genelkurmay Başkanı'na kadar bir de tutturmuşlar; 'Büyük devletler ne yapmışsa onu yapacağız' diyorlar... Hiç boşuna meraklanmayınız; büyük devletler, durup dururken uluslararası hava sahasında silahsız uçağını düşürenlere karşı, cart curt etmeden derhal, ânında misilleme yaparlar ve uçaklarını düşürenleri cezalandırırlar. Büyük devlet olmak bunu icap ettirir. Size bu konuda çok sayıda misâl gösterebilirim.
Ancak siz blöf yaparak 'büyük devlet' olduğunuzu kabul ettireceğinizi zannediyorsunuz. Halbuki 'yalancı çoban'a döndüğünüzün farkında bile değilsiniz. Nasreddin Hoca fıkrasında olduğu gibi, çaldırdığınız heybenin yenisini almaktan başka bir eyleminiz yok...
Şimdi bizim barış güvercini Yalçın Doğan ve korosu gene beni savaş tamtamları çalmakla suçlayacaklar ama ne çare ki devlet yönetimi sadece 'barıştan yana' olma iddiasıyla yürütülemiyor. Bazen risk alıp silâhlı kuvvetleri diplomasinin arkasına koymak da gerekir.
Şu hususu bir defa daha altını çizerek belirteyim ki, Suriye bizimle savaşamaz. Normal hâlinde bile bu mümkün değilken, Esad'ın tamamen dağılmakta olan ordusunun bizimle savaşması, Peter Sellers'in 'Kükreyen Fare' filmine benzer.
Ayrıca, Clinton ve Lavrov'un cilveleşmelerine, İran'ın tehditlerine ve Çin'in homurdanmasına rağmen, Suriye yüzünden bir dünya savaşı çıkması ihtimali sıfırdır. Diğer taraftan, Rusya'nın, Çin'in ve İran'ın Suriye'ye silâhlı desteği de sözkonusu edilemez. 2. Dünya Savaşı'ndan beri yerinden kımıldamayan Rusya, Beşar Esad'ın selvi boyu için kılını dahi kıpırdatmayacaktır. Amerikan ekonomisine bağlı Çin'in de Suriye'ye yardımı hayâldir. Hele ikibin yıllık diplomatik tecrübe sahibi İran'ın bu konuda yanlış yapması mümkün değildir. Siz 'Acem palavrası'na bakmayınız...
O halde yapılacak olan, Suriye'nin burnumuzun dibindeki hava savunma tesislerini etkisiz hâle getirmektir. Suriye'nin buna karşı koyması imkânsızdır. Esasen yapılması gereken de budur.
Türkiye, özellikle jet olayından sonra, daha fazla vakit geçirmeden katliamcı Esad güçlerini tesirsiz hâle getirmeli ve BAAS diktasının devrilmesini gerçekleştirmelidir. Bunun için topyekûn savaşa da lüzum yoktur; misilleme meseleyi hâlle yeterlidir. Önemli olan Esad sonrasını tanzim edebilmektir.
Türkiye, eğer gerçekten 'küresel güç' olmak, özellikle İslâm ve Türk dünyası ile Orta Doğu ve Afrika'nın indinde itibarını devam ettirmek istiyorsa, bu yazdıklarıma kulak verilmelidir.
(Sabah gazetesinden alınmıştır)