‘Bugün herhangi bir devlet kurumunda çalışan işçiyi çevirin ve sorun hakların nelerdir diye. Hepsini size ezbere sayar. Ancak bizim basın sektöründe ne yazık ki emekçiler, haklarının ne olduğunu bilmez. Basın emekçileri, aydın bir kesimdir ve bizim toplumla kuracağımız bağlarda köprü rolü oynamaktadır. Ancak ne yazık ki toplamda 55 sayfa olan Basın İş Yasası’nı okumamış ya da tam olarak içeriğinde neler olduğunun farkına varamamıştır’.
Bu sözler dünkü yazı işleri toplantımızın konuğu Basın Sen Başkanı Kemal Darbaz’a ait… Konu basın sektörü olunca aynı dili konuşmak da bir o kadar kolay oluyor. Gerçekten samimi itiraflarda da bulundu Başkan Darbaz… ‘Ülkemizde en çok sömürülen sektörlerden biri de inşaatın ardından basın sektörü bana sorarsanız’ dedim başkana… Ödenmeyen ek mesailer, kullanılamayan resmi tatil izinleri ya da alınamayan ödenekler, yatmayan yatırımlar… Bunlara nasıl bir önlem alabiliriz, neler yapabiliriz diye sordum. İşverenlere bizim aracılığımızla uyarılarda bulundu Sayın Darbaz, ‘Tüm kriterler yerine getirilmeli. Çünkü bu şekilde adam çalıştırmak suçtur, bunu yapan işverenler de suç işlemektedir’ dedi.
En çok da basın emekçilerinin kendi yasal haklarını bilmemesinden, iş kaybetmek korkusuyla her şeye razı bir tavır sergilemesinden muzdarip olduklarını belirtti. Bunlar nasıl düzelebilir noktasında da hükümete ve ilgili bakanlığa mesajlar verdi: “Basın İş Yasası’nın iş yerlerinde uygulanması yani 68. Maddenin hayata geçirilmesi için gerekirse sokağa dökülecek gerekirse de bakanlık önünde ölüm orucu tutacağız.”
Bu arada bilmeyenler için 68. Maddeyi burada hatırlatma gereği görüyorum: “Bu yasa, Bakanlar Kurulu adına Çalışma İşleriyle Görevli Bakanlık tarafından yürütülür.”
‘ Peki bazı arkadaşlarımızın yaşadığı olaylara karşı bazı dernek ve birlikler sessiz kalma politikası güderken bazıları da sesimizi duyuralım diye tepki gösteriyor. Bu ikilemin sebebi nedir’ dedim. ‘İşveren konumunda olmadığını ifade ederek emekçi olduğunu iddia eden o arkadaşlar reklam uğruna ses çıkarmamayı marifet sayıyorlar da ondan. Umursamaz, günü kurtarma politikaları güden bu kişiler yönetime getirilmemeli hatta bu işi yapmamalı diyerek tepkisini gösteriyor. Cumartesi günü gerçekleştirilecek genel kurula dair plan ve fikirlerini de açıklayan Başkan Darbaz, ‘iyiler bir adım öne çıkmalı’ diyerek mesajını da iletiyor.
Toparlayacak olursak, basın çalışanları gerçekten de haklarını bilmiyorlar. Sadece 55 sayfalık küçük bir kitapçık olan Basın İş Yasası’nı ve yasanın getirdiği yükümlülük ve sorumlulukları bilmek her işveren ve her çalışanın temel görevi olmalıdır. Yoksa ‘eziliyoruz’ diyerek yaşanmaz….
BİSİKLETLİ KONSOLOS
Birkaç gündür ülkemizde ‘bisikletli konsolos’ kaygısı yaşanıyor. Konuyu bilmeyenler için şöyle özetle geçiyorum. Geçtiğimiz günlerde Kıbrıs Gazetesi, gazetenin birinci sayfasına bir fotoğrafa yer vermişti. Fotoğrafta KKTC İzmir Başkonsolosu bisiklet üzerinde pedal çevirirken görünüyordu. Olayın aslı ise makam aracının 800 TL’lik masrafına 1 senedir ödenek olmadığı için her yere bisikletle gidip gelmesiydi. Olay yayınlanır yayınlanmaz bazı köşe yazarlarımız ayağa kalktı. ‘800 TL için ülke itibarı böyle ayaklar altına mı alınır’, ‘bu nasıl anlayıştır’, ‘dış işlerindeki temsilcilere dikkat edilip, çeki düzen verilmeli’ yorumları aldı başını gitti. Güldüm…
İzmirliyim… Aşığım memleketime… İzmir için hayalimdeki en çılgın proje ise bir gün herkesin Hollanda gibi bisikletlerle şehir içinde gezmesi, dört bir yanda bisiklet yollarının olması… Nitekim rahmetli Ahmet Priştina zamanında İzmir bir sürü bisiklet yolu kazandı. Nur içinde yatsın… izmir’e gidenler bilirler... İzmir modern ve oldukça Avrupai bir şehir. Boşa değil yani o ‘gavur İzmir’’ söylemleri… Yani gelmek istediğim nokta şu, kimse İzmir’de bir ülkenin konsolosu bisiklet üzerinde dört bir yana gidiyor diye ayıplamaz. Kimse, ‘vay arkadaş konsolosa bak, daha bir arabası yok yuh olsun KKTC’ye demez… Siz hiç gördünüz mü ABD Başkanı Barack Obama bisiklete bindi diye ABD’nin itibarının iki paralık olduğunu…
George Bush bile ‘Ginger’ denilen alete bindi turladı, Saray’da düştü ama kimse demedi, ‘ABD iki paralık oldu diye’…
Garip bir bakış açısı… Kimbilir belki de benim bakış açım garip gelecek bugün bu satırları okuyan kişilere… Ama bu benim şahsim görüşüm… Koskoca ülkemiz bir konsolosu bisiklete binecek diye iki paralık olmaz. Ama işte bu işten nemalanmaya çalışıp da elinizi, kolunuzu başka yerlere uzatmaya çalışırsanız. O zaman kaybeder bu ülke…