KKTC’ye Anadolu’dan suyun gelmesinin biz Kıbrıslı Türklere insani, doğasal, ekonomik, siyasal ve stratejik kazanımlar sağlayacağı kesin.
Bunlardan en önemlisi de başlangıçta KKTC topraklarını neredeyse üç bin yıldır sürmekte olan kuraklıktan kurtaracağı, tuzlanmayı önleyeceği ve asırlardır mecburi kullanımdan dolayı yer yüzüne çekip gün be gün azalttığımız yer altı sularımızın yerine girmiş olan deniz suyunu, zaman içinde gerisin geriye denize iteceğidir.
Yaklaşık 125 bin dönümlük kuru arazinin sulu tarıma dönüşmesi, çiftçinin gelirini ortalama 25 misli arttırırken, toprak değerini de bir o kadar arttıracaktır. Bunu sanal olarak, mevcut topraklarımıza yaklaşık olarak neredeyse 1670 kilometre kare toprak daha yani, mevcut sınırlarımız içinde kalan toprakların yarısı kadar daha bir toprağın eklendiği şeklinde de değerlendirebilir, suyun gelmesi nedeni ile. Bu suyun KKTC’nin kalkınma hamlesine ve de ekonomik özgürlüğüne büyük bir katkı koyacağı kesindir.
Günümüzde Rum tarafı gerek duyduğu suyunu, kirletmek pahasına denizden arıtarak elde etmektedir. Denizden arıtma amaçlı çekilen her 3 ton sudan sadece 1 tonu arıtılabilmekte, arıtılan 1 tonluk suyun tüm artıkları da denize geri gönderilen 2 ton suyun içine katılmaktadır. Bu arıtma süreci içinde deniz suyu düzenli olarak, azar azar da olsa kirletilmektedir. Yıllar içinde Rum tarafının kıyılarını çevreleyen denizlerdeki kirliliğin limitleri aşmış olması nedeni ile de Avrupa Birliği Kıbrıs Rum tarafını uyarmış ve deniz suyundan içilebilir su arıtma elden eden tesislerini belli bir sıra ile kapatmasını talep etmiştir. Daha doğrusu emretmiştir ve günümüzde Kıbrıs Rum Yönetimi belirli bir düzen içinde ve belirli periyotlarla denizden su arıtma tesislerini kapatmaya başlamıştır.
Makarios’un 1972 yılında “Helen dünyası için felaket niteliğindeki proje” diye tanımladığı ve Dünya Bankası’nın neredeyse hibe olarak adlandırılabilecek tüm parasal desteğine rağmen tereddütsüz adanın fiziken borularla Anadolu’ya bağlanacağı gerekçesi ile reddettiği Anadolu’dan Kıbrıs adasına borularla su getirmek projesi, gerçekte Kıbrıslı Türkler kadar Kıbrıslı Rumlara da, adanın Türk bölgesinde olduğu kadar Rum bölgesinde de insan yaşamına, hayvan alemine, bitki dünyasına, ekonomisine, sanayisine, tarımına ve da ada üzerinde varlıklarını sürdüren tüm canlılarının yaşamına katkısı çok büyük olacaktır.
Rumların kendi dillerinde “Küçük Asya Felaketi” olarak tanımladıkları 1919-1922 yılları arasında Anadolu’nun yarısını ve İstanbul’u fethetmek rüyası ile giriştikleri maceranın hüsranla ve Yunan ordusunun yüzde doksanının yok olması ile bitmesini aradan sadece ve sadece 41 yıl gibi kısa bir dönem geçmiş olmasına adeta unuttular. Kıbrıs adasının yanı başındaki Anadolu’yu da yok sayarak adanın tümünü ele geçirmek hayaline kapıldılar. Adına “Megali idea - Büyük Ülkü” dedikleri bu hayali gerçekleştirmek için de Yirminci yüzyılın ilk üç çeyreği içinde Kıbrıslı Türkleri adadan söküp atmak için her yolu denediler. Yollarda, tarlalarda, iş yerlerinde buldukları Türkleri sırf Türk oldukları için acımasızca öldürdüler. Türk köylerini yakıp yıktılar. Türklerin dolaşım ve yaşam özgürlüğünü kısıtladılar. Türk bölgelerine elektrik ve su vermediler, yol yapmadılar. Özetle tam bir “Soykırım” uyguladılar bizlere 1963-1974 yılları arasında.
Tüm bu insanlık dışı yaşanmışlıklara rağmen günümüzde Türkler, adına “Asrın Projesi” denilen yepyeni bir tekniği uygulayarak ve teknolojiyi geliştirerek adaya getirdikleri, canlı yaşamı için olmazsa olmaz olan Anadolu’nun bu güzel suyunu, “Barış getirmesi” dileği ve temennisi ile Kıbrıslı Rumlarla da paylaşmayı planlamakta.
Yıllardır Rumların adanın tümüne sahip olmak hayallerinden ve bu düşüncenin bize yaşattığı olumsuzluklardan çok çektik. Türkiye’nin büyük düşünen beyinleri ve müthiş teknolojisi sayesinde kavuştuğumuz, insanoğlunun asırlardır adını “Allah’ın nimeti” olarak koyduğu bu su sayesinde umarım adaya kalıcı ve süreğen bir barış gelir…