Kendisini rehin alan terörist ile rehine(ler) arasında oluşan duygusal sempati ve empati şeklinde özetlenebilir.
Psikiyatr Nils Bejerot tarafından adlandırılan sendrom, ismini 1973 yılında İsveç'in başkenti Stokholm'de yaşanan bir olaydan almıştır. Banka soyguncusu tarafından altı gün boyunca rehin tutulan bir kadın, bu sürede soyguncuya duygusal olarak bağlanır. Serbest kaldığında soyguncuyu savunmakla kalmaz, nişanlısını terk ederek kendisini rehin alan banka soyguncusunun hapisten çıkmasını bekler.
Bu olay literatüre Stokholm Sendromu adı ile geçmiş ve daha sonra birçok rehine olayında yaşanmıştır. Sürece etki eden en önemli faktör eylemin uzun sürmesidir; uzun süren terör eylemlerinde rehine psikolojisinde teröristlerin taleplerini “haklı” bulma eğilimi baş gösterir. Bu sebeple terör eylemlerinde güvenlik güçleri hızlı davranmak ve eylemcileri mümkün olduğunca kamuoyundan uzak tutmak zorundadırlar; aksi taktirde eylem uzadıkça medya vasıtası ile eylemcilerin talepleri kamuoyuna yansıyacak ve dışarıda da destekçileri oluşacaktır.
Teröristlerin eylemleri “kendince haklı sebeplere dayalı” olsa dahi kanunlara aykırı olduğu için güvenlik güçlerince hoş görülmesi, görmezden gelinmesi mümkün değildir.
Devlet Stockholm Sendromu’na yakalanır mı?
Stockholm Sendromu’nun konusu olan eylemler 5 gün ve daha fazla süren eylemlerdir; 30 sene süren bir eylemde sendromun bütün ülkeye yayılması şaşırtıcı olmayacaktır. Nitekim Türkiye şu anda bu sendromun belirtilerini göstermektedir. İnsanlar, körler sağırlar-birbirini ağırlar misali birinin söylediğine öbürü inanarak çok büyük bir dezenformasyon kampanyasının parçası olmuşlardır.
Silahlı mücadele gerçekten sonuç vermedi mi?
Türkiye Cumhuriyeti tarihinin bugüne kadar karşı karşıya kaldığı en büyük yalan “PKK ile silahlı mücadelenin sonuç vermediği” yalanıdır.
Türkiye Cumhuriyeti PKK terörü ile tanıştığından bu güne kadar geçen 30 sene süre içinde onunla çok kısa bir dönem hariç HİÇ SİLAHLI MÜCADELE YAPMAMIŞTIR.
Zır cahil, daha düne kadar sokakta çelik çomak oynayan, eline tavuk versen kesemez adamı cepheye sürüp eline silah vermek değildir silahlı mücadele.
Dün bakkal çıraklığı yapan adamın eline silah vererek sipere yatırıp kendisine ateş edene havaya rastgele ateş etmesini istemek değildir silahlı mücadele.
Hedefinin yeri belli yurdu belli, elinde silah seninle dalga geçer gibi basın toplantısı düzenliyor sen silahlı mücadele sonuç vermiyor diyorsun. Ne zaman yaptın ki silahlı mücadele?
Bırak silahlı mücadeleyi devletin içinde tescilli, sicilli yüzlerce binlerce kamu görevlisi PKK’lı var, onlara bir şey yaptın mı ki dağdakine bir şey yapacaksın?
Adam PKK’lı, yüzlerce eyleme karışmış, zaten sorsan Abdullah Öcalan diyor başka bir şey demiyor ama kamu görevlisi…
Bu devlet batmasın da ne yapsın?
Yeni Anayasa yapılırken bari “bu ülkede yalan söylemek serbesttir ve en büyük nimettir” diye yazın da hiç değilse en büyük özelliğimiz Anayasa’da yerini bulsun…