Sn. Başbakan'ım G. Doğu hatırına dersaneleri kapatmayın!

Sayın Başbakan'ım;


Sözlerime yabancı bilim adamı St Agustine'nin sözüyle başlamak istiyorum. Agustine; “Senin hiç düşmanın olmadı mı? Bu nasıl mümkün oldu? Sen ya gerçeği hiç söylemedin ya da adaleti hiç sevmedin”der. Bende bütün hayatımda hep gerçeği söyleyip, yazdığım için pişmiş tavuğun başına gelmeyen benim başıma gelmişse, fani hayatın eza ve cefalarını çekmişsem de kainatın efendisine şükürler olsun ki vicdanen rahat, alnım ak ve başım diktir.


Varsın cebim şişik, şanım, şöhretim ve makamım olmasın. Hem Cenab-i Allah kendi kelamında demiyor mu; “Yeryüzünde ne malınızın, ne mülkünüzün ve ne de makamınızın size hiçbir faydası yoktur. Sizi kurtaracak tek şey, salih amelinizdir” diye.


Şimdiye kadar bütün toplumsal sorunlarda ve demokratik adımlarda, özellikle devin ayağına vurulmuş olan pranga, bir asırdır katmerleşerek kangren haline gelen Kürt sorunu gibi konularda attığınız cesur adımları sonuna kadar destekledim.


Lakin dershanelerin kapatılıp özel okullara dönüştürülme kararınıza katılmıyor, bu kararın ülke genelinde telafisi mümkün olmayan yaraların açılmasına sebep olabileceği gibi özellikle Doğu ve Güneydoğu illerimizde de gençlerimizi kurda kuşa teslim etmekten, PKK'ye fabrika gibi eleman yetiştirmekten ve BDP'ye mobil eylem yapacak gençlerin çoğalmasında katkı sunmaktan başka hiçbir işe yaramayacaktır.


Doğu ve Güneydoğu ile ilgili size verilen bilgilerin ve yapılan yorumların yanlış olduğunu ve Zat-i alinizin yanıtıldığını düşünüyor ve kendi hayatımdan da başlayarak örnekleri vermek istiyorum. Hani bir atasözümüz vardır. “Bir çivi bir nalı, bir nal bir atı, bir at bir kumandanı, bir komandan bir orduyu ve bir ordu da bir ülkeyi felakete sürükleyebilir” diye.


Dershanelerle ilgili almış olduğunuz Kapatma Kararının da başta Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgelerimiz olmak üzere tüm ülke sathında da eğitim alanında bir felakete sürükleneceğinden büyük bir endişe taşıyorum.


Sayın Başbakan'ım:


Kapatma kararının neden felakete sebep olacağına gelince:


Birincisi PKK Lideri Öcalan'ın “öğretmenler askerlerden daha çok tehlikelidir” ifadesinden sonra bölgede 116 öğretmenin öldürüldüğünü, yüzlerce okulun bombalandığını, onlarca öğretmenin kaçırıldığını, yüzlerce servis aracının tahrip edildiğini, binlerce okulun OHAL döneminde kapatılmak zorunda bırakıldığını, binlerce yavrumuzun eğitim hakkından yoksun bırakılarak geleceklerinin cehenneme dönüştürüldüğünü, eğitim hakkından yoksun kalan binlerce gencimizin dağa çıktığını, binlercesinin uyuşturucu, hırsızlık ve fuhuş bataklığından kayboldup gittiğini hatırlatmak istiyorum.


Bugün sadece Diyarbakır ilimizde 11 bin kayıtlı hırsız, 7 bin fuhuş evi ve yılda bin ton civarında esrar ekildiğini, yüzlerce kahvenin fabrika gibi çalıştığını, yüz binlerce insanın işsiz olduğunu, binlerce ailenin aç yatağa girdiğini ve boşanma oranlarının giderek arttığını da dikkate alırsak PKK'nin ve ortağı Cunta Rejiminin ne kadar da başarılı olduğunu göreceğiz.


İkincisi; Cunta Rejimiyle işbirliği yapan, Ergenekon gibi çetelerin kucağına düşen ve Uluslararası servislerle kol kola gezen PKK, Kürt halkının haklı davası, sahip olması gereken temel hak ve özgürlükler, insanca ve onurlu yaşam ve haysiyetiyle kendi ülkesinde kardeşçe bir arada yaşamayı savunmaktan ve demokratik mücadelesini vermekten çok kendi egemenliğini perçinleştirmek, iktidarını sürdürmek, Kürt halkını koşulsuz ve sorgusuz köleliğe ve biat kültürüne tabi tutmak için tüm kirli oyunlarını sergilemiş ve sergilemeye devam etmektedir.


Kuşkusuz bu kirli oyunlarını da iç ve dış toplum mühendislerinin katkısı sayesinde oynamış ve devletten her zaman bir sıfır önde olmuştur.


Üzülerek belirtmem gerekir ki; Ak Parti hükümetinin yaptığı ve yapmaya devam ettiği tüm demokratik adım ve ekonomik reformlara rağmen gerek Ak Parti'nin bölgedeki siyasi temsilcilerinin basiretsizliği, halka inip reformları halkın anlayabileceği bir dille anlatamaması ve gerekse PKK ve BDP'nin devlet ile halk arasında duvarları örmeye çalışmasından ötürü hükümetinizin cesaretle attığı adımların, bölge halkı nezdinde yeterince satın alınmadığını ifade etmek isterim.


Bu duvar örmelere karşı hükümet de Nusaybin'de PKK ve BDP'nin akıntısına kürek çekerek halk ile devlet arasında duvar örmeye çalışarak adeta yıllardır kanyatıp pişirerek yemeye hazır hale getirdiği çorbasına bir tekme atarak emeklerini heba etmeye çalışmıştır.


Yapmayın Sayın Başbakanım; bu ısrarınızdan lütfen vazgeçiniz!


Diyarbakır'ın yüz binlerce ferdinden bir fert olarak size kendimden bir örnek vereyim.


Bizim köy bir Ağa köyü idi. Ağa amcamdı ama köylünün bilinçlenmesini istemezdi. Vefat edene kadar da bizim köyde ilkokul yapılmadı. Amcam değil babam bile olsa haksızlığa tahammülüm yok. Ben 6 yaşındayken rahmetli babam vefat etti. Medrese hayatına başladım ancak okul okumak için can atıyordum. Lakin elimden tutan olmadı. Bir gariban rahmetli anam vardı.


Okumak için minik bedenimle büyük bir savaş verdim. Batman'da Okuma ve Yazma Seferberliğine yazdırdım ve kursa başladım. 4 ay okuma yazma kursuna gittim. Lambası olmayan Batman'ın karanlık sokaklarında gece korkar, köpeklerin havlamalarından ödüm kopardı ama havlama sesi duyduğumda bir Ayetül Kürsi, bir Kulhuwellah'ı okur, korkumu yenmeye çalışrdım. İlkokul Diplomasını dışarıdan sınava girmem gerekiyordu ancak yaşım küçük olduğu için giremeyeceğimi söylediler. Yaşımı büyütmeye karar verdim.


Garibim anamın fistanından tutarak onu Silvan'a sürükledim. Yaş için mahkemeye başvurduk. Batman'da sınava girdim ve 77 kişi içinde birinci oldum. Ancak talih talih değil kör Salih olunca aksilik yakamı bırakmıyordu. Bu seferde abilerim okumama karşı çıktılar. Annem bana gizlice para verdi ve Diyarbakır'da Ortaokula kaydımı yaptım. Pansiyonda ve otellerde Ortaokulu bitirdim. Lise ikideyken askerlerce evimiz yakıldı ve ben o sırada MEB'in kontejanından dershaneye bedava gidiyordum.


Evimizin yakılmadan ötürü hayalimdeki hukuk fakültesini okuyamadım. 2009 yılında ODTÜ ingilizce öğretmenliğini kazandım ancak tam o sırada annem hakkın rahmetine kavuştu ve yine Üniversiteyi okumak nasip olmadı.


Kısacası Sayın Başbakan'ım:


Bölgede benim yüzbinlerce okumak isteyen Cüneyt'ler vardır. Ne olur onların hayalleriyle oynamayın ve yanınızda dalkavukluk yapan, bazı bölge siyasetçilerin oyununa gelmeyin ve bölgede dershaneleri kapatmayın. İnanın kapatırsanız yüzbinlerce gencin hayalini suya atar ve onları karanlık kuyulara atarsınız. Bununda vebali büyük ve hakkın huzurunda hesapverebilirliği mümkün olmayan günahlardır.


Sayın Başbakanım:


Hazır dalkavukluk yapan siyasetçilerden söz etmişken, söz konusu siyasetçilerin çocuklarımızın hayatlarına nasıl kıydığıyla ilgili bir örnek de vermek istiyorum. Vereceğim bu örnek önce Zat-i Alinize gönderdiğim ilk kitabım olan “Diyarbakır'da Aşk, Savaş ve Siyaset” adlı kitabımda “Bakan, Başkan ve Vekil Skandalı” adlı başlıkla dile getirmiştim. Ve o kitabımdan ötürü bana ilk tebrik mektubu gönderen de sizdiniz Sayın Başbakanım.


Bu anlamda şükranlarımı sunmak istiyorum...


Diyarbakır'da 5 bin Sokak Çocuklarına yönelik projenin gerçekleşmesi için verdiğim bütün mücadeleme, 23 milletvekilinin bu projeye destek vermesine ve Bakan Zeki Ergezen'inde destek vermesine rağmen sizin partinizin güçlü bir milletvekilinin Sokak Çocuklarına yönelik projenin gerçekleşmemesi için yaptığı baskıdan ötürü proje iptal edildi.


Ayrıca konuyu; Gazeteci-Yazar Etyen Mahcupyan'da kendi köşesinde işlemiş ve konuyu işlemesinden sonra fahri danışmanlığını yaptığım ve şuanda da Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanlığa adı geçen ve Yenişehir eski Belediye Başkanı olan Zat'ta işime son vermiştir. Yetmedi sizin vekilinizin yakınları beni özel numaralardan arayarak ölümle tehdit etmişlerdir. Yine söz konus projeden vazgeçilemsi için Yenişehir Belediyesinin proje mühendisi bilinmeyen bazı kişi veya kişiler tarafından tartaklanmıştır.


Ancak bu konunun üzerine gidilmesi ve hesap sorulması gereken yerde ilgili taraflar kendi aralarında gizlice anlaşmış ve konuyu kapatma yoluna gitmişlerdir. Her aşamada bu konunun tüm detaylarını ispatlamaya hazırım.


Sayın Başbakanım:


Hayatım boyunca kendi menfaatimi asla ve asla halkımın ve ülkemin menfaati üstünde tutmadım. 28 Şuabt sürecinde sadece gazetecilik mesleğimden ötürü fişlenmeme, kamu haklarımın elimden alınmasına ve yaşanabilecek her türlü ezayı yaşamama rağmen asla değerlerimden ödün vermedim. Sizde 28 Şubat mağdurusun. Ben 28 Şubat davasında Müşteki olmama, bütün idari ve hukuki kararlarla haklılığımı ortaya koymama ve Makamınıza onlarca kez müracaat etmeme rağmen mağduriyetim giderilmemiştir.


Ancak buna karşın hissi davranrak asla doğru olduğuna inandığım bir şeye de sadece kendi çıkarımdan ötürü de yanlış dememişimdir.


Sizden tek isteğim halkın taleplerine kulak vererek Dershanelerle ilgili almış kararınızdan vazgeçmenizi, nifak ve oyun bozuculara fırsat vermemenizi, şimdiye kadar sizi destlekeyen Hizmet Hareketine haksızlık yapmamanızı, “karşı taraf” diyerek onları ötekileştirmemenizi, tekrar onları kucaklamanızı ve Güneydoğu çocuklarımızı gözardı etmemenizi özellikle istihram ediyorum.