Eldeki veriler 2012’nin gerek bölgemiz ve gerekse Türkiye bakımından hareketli ve gerilim dolu olacağı izlenimini uyandırıyor.
Bunu “kriz” kelimesiyle de ifâde etmek mümkin. Öte yandan Çincede “kriz” kavramı için kullanılan kelime aynı zamanda “fırsat” anlamına da geliyormuş. Tabii bu arada krizi fırsata çevirmenin zekâ gerektirdiği gerçeğini unutmamak gerek! Aksi takdirde fırsatların krize dönüştürülmesi işden bile değildir.
Öyle sanıyorum ki bu yıl iki güney komşumuz, Irak ve Sûriye, Hâriciyemizi ve genel olarak Ankara’yı çok meşgûl edecek. Problemler ilânihâye ertelenemez.
Peki, nedir onlar?
Irak, 31.500.000 nüfuslu bir ülke. %80’i Arab, %10’Kürd ve %8 kadarı Türk. Yüzölçümü 438.317 km2 ve üç bölgeden oluşuyor: Kuzey üçdebiri bizim Osmanlının Musul Vilâyeti ki Kürdler ve Türkler burada meskûn. Orta üçdebiri sâbık Bağdad Vilâyetimiz ve burada çoğunlukla Sünnî Arablar yaşıyor. Güneydeki Basra Vilâyeti’nde ise Şiî Arablar var.
Osmanlı bu toprakları çağına göre sağlam adâlet temelleri üzerinde birarada tutdu. Zâten Osmanlı gelmeden önce de Selçuklulardan bu yana Türk yönetiminde idi. Kısa İngiliz sömürge yönetimi (1918-1946) belirsizliklerle geçdikden sonra “ihdâs edilen” Irak adlı, târihde hiçbir zaman mevcûd olmamış uydurma bir devlet kanlı Baas diktatörlerinin elinde ve ancak petrolden gelen maddî kudret sâyesinde idâme-i hayât edebildi.
Amerikalılar bu diktayı yıkıp akılları sıra “demokratik” bir yönetim kurarak çekildiler ama geride bir enkaz bırakdılar. O üç bölge hâlâ duruyor. Fakat artık birbirlerinden kurtulmak için fırsat kollayarak. Aralarında az çok düzen hüküm süren tek yer kuzeydeki Musul Bölgesi. Yakın gelecekde ayrılacağını ve çehresini Türkiye’ye yönelteceğini sanıyorum. Zîrâ tek başına ayakda kalması imkânsız gibi. Zâten Türkiye ile ekonomik bütünleşme hemen hemen tamamlanmış durumda. Ancak Kuzey Irak’ın bir şekilde Türkiye’ye iltihâkı İran dâhil geniş çevrede uyuyan bir alay yılanın kuyruğuna basmak anlamına geliyor. Ayrıca Washington’un buna destek mi köstek mi olacağı da meçhûl, çünki senelerdir aşağı yukarı herşeyi yanlış değerlendirip hatâya düşüyor. Buradaki Sünnî-Şiî ayrışmasını doğru değerlendirip değerlendirmediğini de pek bilemiyoruz.
Doğrusu bu kargaşalık Türkiye’nin hızlı kalkınma prosedürünü de sekteye uğratır endîşesindeyim.
Sûriye ise 21.000.000 nüfuslu bir ülke. Bunun %85’i Arab, %6’sı Kürd, %5’i Türk, %2’si ise Ermeni.
50 küsur senedir Sûriye’de hüküm süren Baas rejimi de gidici. Hâlâ cana kıyıp ülkeyi savaş alanına çevirmesine aldanmamalı. Oğul Esad ve avenesi öldü ama hâlâ yaşıyorum sanıyorlar. Bu ülkenin de bölünmesi mukadder gibi. Etnik farkların yanısıra dînî farklar burada da önemli rol oynuyor. Nüfûsun %74’ü Sünnî, %13’ü Alevî/Nuseyrî/İsmâilî/Şiî, %10’u Hıristiyan, %3’ü ise Dürzî.
Hazır açılmışken: Sûriye Arabları kuzeydekilere nasıl sitem eder bilir misiniz?
“Sizin Kıbleniz İstanbul!” diye.