Siyasi eşitliğe Rum tepkisi (2)

Mayıs ayında yapılacak seçimler yaklaştıkça Rum Siyasiler de iyice sapıtmaya başladılar. Akıllarında olan ama bugüne değin bir türlü sesli dile getirmeye cesaret edemedikleri konuları bir bir açığa vurup dillendiriyorlar.  

Dilin kemiği yok ya.

Durup dururken KKTC sınırları içinde bir kanton bölge daha icat ve ilan ettiler. Zafer Burnu yöresinde yer alan 4 adet Maronit köyü çözüme ulaştığı takdirde Rum eyaletine bağlı Kanton bölge olacakmış. Tam da “aç horoz rüyasında kendisini arpa ambarında görürmüş” hikayesine uygun bir hayal. Karpaz yarım adasındaki 4 Rum köyünü aldılar, Rum eyaletine bağlı kanton bölge olmasını garantilediler, şimdi ikinci bir kanton bölge yaratmanın çalışmasını yapıyorlar üstüne de sözünü veriyorlar Kıbrıslı Rumlara. Birisi Doğu’da, diğeri Batı’da 2 kanton bölge. 

Rumların hayallerinin sınırları yok.

Rumlara göre bu ada üzerinde yaşayan Kıbrıslı Türkler de yok. Onlara göre biz Kıbrıslı Türkler bu adanın 454 yıllık misafirleriyiz. Neredeyse yarım asır evvel Türkiye’den gelip buraya yerleşmiş ve buraları kendine vatan etmiş, vatan bilmiş kardeşlerimiz de misafirlerin misafirleri. Bırakın Türkiye’den gelip burayı neredeyse yarım asırdır vatan etmiş, vatan bilmiş kardeşlerimizi toptan geri gitmelerini istemelerini, biz Kıbrıslı Türkleri de AB’yi arkalarına alıp, resmi yollardan bu adadan atmanın yollarını bulmaya çalışıyorlar. Resmi demek, AB’nin itiraz etmeyeceği bir yöntem demek Rumlara göre. Zaten Rumlara göre dünya üzerinde AB’den başka bir söz sahibi, yetkili başka bir makam da yok. Kendileri üye ya. Gerisi çok önemli değil. Zaten 19.cu yüzyılın başında günümüzde AB’yi oluşturmuş ülkeler, Osmanlı Devletinin Yunanistan yarım adasındaki topraklarına zorla el koyup, bir tek kurşun atmadan kurdurmuşlardı Yunanistan’ı, baskı, şantaj, olmadık vaatler ve faiz zoru ile.   

Anastasiadis’in birkaç gün evvel yaptığı açıklamaya göre KKTC’de geçen sene Nisan ayında yapılan seçimlerden sonra hızla ve büyük bir şevkle başlayan müzakerelerde, çok büyük ilerlemeler kaydedilmiş, Rumların bol keseden kazanımı olmuş ve sona da iyice yaklaşılmış. Türklere muhtariyet hakkı dışında başka hiçbir hak verilmemiş ve ikinci sınıf vatandaş olmaları sağlanmış.  

Akıncı ile varılan mutabakat sonucunda “Mülkiyet” konusu kökünden çözülmüş ve 1974 öncesi Rum mal sahipleri, müzakerelerin bitmesinden sonraki bir yıl içinde başvurmaları durumunda mallarını, üzerinde inkişaf olsa dahi geri alacakmış, isterse de bugünkü değerlenmiş hali ile kiralayacak veya da değerlenmiş fiyatından satacakmış. Türklerin güneyde kalan mallarından istimlak edilmek kurtulmayı başaranlar da üzerlerinde yatırım olmadıkları için tarla fiyatına takas edilecek veya Rumlara satılacakmış. 

Kıbrıslı Türklerin nüfusu asla Kıbrıslı Rumların nüfusunun dörtte birini geçmeyecekmiş ve yurt dışından gelip adaya yerleşmek isteyen Kıbrıslı Türkler de geri çevrilecekmiş veya da onlara karşın Yunanistan’dan 4 misli Yunanlı getirilip adaya yerleştirilecekmiş.    

Dört özgürlük üzerinde, yani insanların, ticari malların, paranın ve iş gücünün serbestçe dolaşımı üzerinde kesin bir mutabakata varılmış. İsteyen Kıbrıslı Rum, adanın istediği bölgesine özgürce yerleşebilecekmiş, iş kurabilecekmiş, yerleştiği bölgede yeterli oy alabilirse o devletin (Rumlar eyalet demeyi tercih ediyorlar) meclisine girebilecekmiş, hatta bakan bile olabilecekmiş. Hayalin bu kadarına da pes doğrusu. Kıbrıs Türk Kurucu Devleti Meclisinde Rum milletvekili ve Kıbrıs Türk Kurucu Devleti Hükümetinde de Rum Bakan, örneğin Rum Savunma Bakanı. Buna Kantara’nın keçileri bile güler…. (devam edecek)