Siyasette sonuçsuz arayışlar

Andy-Ar araştırma şirketinin ağustos ayı araştırmasında ilginç bir tespit vardı: Halkın yüzde 60,4'ü yeni bir parti ve lidere ihtiyaç olduğunu söylüyor.


Aynı anket düşüşe rağmen AK Parti'nin tek başına iktidara yetecek oranda oy almaya devam edeceğini gösteriyor. İki bilgiyi birleştirdiğimizde ortaya çıkan tabloyu 'muhalefet boşluğu' şeklinde yorumlayabiliriz. Bu yorumu doğrulayan diğer gösterge ise hemen hemen bütün anketlerde en beğenilen siyasi lider sorusuna verilen cevapta gizli. Bir siyasi parti lideri olmamasına rağmen Mustafa Sarıgül yüzde 27 ile 30 arasında oranlarla ikinci sırada çıkıyor. Sarıgül'ün, parti sahibi liderlerden yukarıda görünmesi de muhalefet arayışlarının işareti.


Yakın tarihimiz siyasi partiler çöplüğü gibi. 3 Kasım 2002'de halkın tasfiye ettiği eski siyasi kadro ve partileri kastetmiyorum. 'Yeni' partiler dikiş tutturamayarak kısa sürede kepenk indirmek zorunda kalıyor. Burada izahı zor ve çelişkili durum Sarıgül'ün partisini son aşamada askıya alması. Ülke genelinde yaygın biçimde örgütlenmeyi başaran Yeni Değişim Hareketi, Kemal Kılıçdaroğlu'nun CHP Genel Başkanı olması üzerine sürpriz şekilde geri çekildi. Sarıgül'ü kim ikna etti? Ya da medya rüzgârı ile yelkenleri şişen Kılıçdaroğlu'na karşı durmak yerine taktik geri çekilme yapmış olabilir mi? Soruları çoğaltmak mümkün ama herhalde cevapları yerel seçimle birlikte alabiliriz. İstanbul Büyükşehir Belediyesi için CHP'nin adayı Sarıgül olursa, muammaya dönüşen son dakika çekilmesi çözülmüş olacak.


Öncelikle, 'Siyasi parti denemeleri neden başarıya ulaşamıyor?' sorusuna cevap aranmalı. Mevcut partiler yelpazede kapladıkları alanda öylesine baskınlar ki, kimse onları yerinden kımıldatıp araya sıkışamıyor. AK Parti, iktidarın gücüyle merkez sağın tartışmasız sahibi konumunda. Hem kendisi hem de çevre, yüzde 40'lı oyları yenilgi olarak görecek kadar o konumu abartıyor. AK Parti, alanında kımıldayan her unsuru içine alarak yüzde 50 barajını koruma derdinde. Siyaset biliminde karşılığı olmayan psikolojik baraja abanmanın makul bir gerekçesi de var elbet: Cumhurbaşkanlığı seçimi. Halkın seçeceği cumhurbaşkanı için yüzde 50 oy mecburiyeti bulunuyor. AK Parti'den ayrılan Abdüllatif Şener, uzun süredir tabeladan ibaret duran Türkiye Partisi'ni kapatma kararı aldı. Tayyip Erdoğan'dan sonra İstanbul Belediye başkanlığını devralan Ali Müfit Gürtuna'nın Turkuaz Hareketi bir türlü başlama çizgisine gelemiyor.


CHP de ne kendi oluyor ne de solda yeni oluşumların hayat bulmasına izin veriyor. İdeolojik öncelik ve eldeki mevzileri bile kaybetme endişesi seçmen tabanına karşı en büyük kozu. Bir de Kemal Kılıçdaroğlu'na açılan krediyi kayıtlara geçirmek gerekiyor. Kemal Bey'in lider koltuğuna oturmasından sonra kendini fesheden sadece Sarıgül'ün partisi değil. Yıllarca sosyal demokrat parti için alan çalışması yapan 10 Aralık Hareketi, arayışlarını CHP içinde sürdürme kararı aldı. Eski Genel Başkan Murat Karayalçın'ın atölye çalışmalarından ise CHP'ye iltihak çözümü çıktı! Parti içi değişim bile ancak kaset komplosuyla mümkün olabildi.


MHP ise Oktay Vural'ın vuvuzelalı basın toplantıları gibi şova dönük etkinlikler dışında siyasi varlık göstermeden milliyetçi oyları toplamaya devam ediyor. BBP 'ses var ama görüntü yok' modunda. Oy oranını bir türlü baraj aşamasına taşıyamadı. Kürt siyaseti muhalefet boşluğunu doldurma potansiyeli taşıyor. Ancak o da PKK/KCK tasallutunu aşamıyor. Başlangıç noktasında siyasi Kürtleri silahla susturan PKK, şimdi aynı taktiği sürdürüyor. Farklı her ses tehditle sindiriliyor. Siyaset sağlıklı bir noktaya gitmiyor. Seçmende, yeni parti ve lider talebi var ancak talebi karşılayacak arz ortada görünmüyor. Konjonktüre ve siyaset dışı etkilere güvenerek çıkanlar yolda kalıyor. Şimdilik bu partilere mahkûm gibiyiz.

(Zaman gazetesinden alınmıştır)