Sivil direniş olarak siyasi inziva

HER şey anlamsız geliyor. Bunu akşam televizyonda kanallar arasında gezinirken düşündüm. Hemen her kanalda onlarca insan güncel olaylar hakkında kendilerince doğru, önemli gördüklerini anlatıp birbirleriyle tartışıyorlardı. Bunları dinlerken acaba bir yazarın siyasi inzivaya çekilip güncel olanın dışına tamamen çıkabilmesi mümkün olur muydu diye içimden geçirdim. Bir siyasi tartışmanın içine girmenin amacı makul çözümler oluşturulmasına yardımcı olmak olmalı.

 

MAKUL OLANI KİMSE DUYMAK İSTEMİYOR

Bugünün Türkiye’sinde makulü arayan kimse kalmamış gibi. Seyirci ve okuyucu, karşısında imanlı gazeteciler görmek istiyor. Savunduğu görüş ne olursa olsun yeter ki imanlı olsun, o görüşten olmayanlara karşı düşman olsun yeter.

 

İMANLI GAZETECİLER

Her koşulda sorunlar konuşmayla, diyalogla çözülebileceğinden ve bu ülkede de diyalog kavramı tamamen çöpe atıldığından, sadece imanlı tarafların kavgaları talep edildiğinden bulunan çözüm yolları daima makul olanın dışında oluyor, toplum irrasyonel yönlere çekiliyor. Bir de tabii siyasi tartışmaların bir başka rolü de karar vericilere yol gösterici, ışık tutucu olmasıdır. Bu makulü aramakta ısrarlı ülkelerde böyledir ama bizim ülkemizde karar vericiler de imanlı olduklarından, kendileri gibi düşünmeyene düşman gibi davrandıklarından bu tartışma programlarının kimin için yapıldığı belirsizdir.

 

KAMUOYU VAR MI?

Kamuoyu için yapılıyor deseniz o da yok ortada. Burada kamuoyu yerine kitleler var. Bölünmüş kitlelerin her birisi imanlı olmalarını sağlayan bir görüşün peşine takılmışlar ve birbirleriyle kavga içindeler. Ortaya atılan hiçbir alternatif düşünce, makul görüş onları imanla bağlandıkları görüşlerden vazgeçiremiyor, vazgeçiremeyecek.

 

GAZETECİLERİ KORKUTAN SORU

İşte bu ortamda her şey anlamsız gelmeye başladı. Konuşuyoruz da konuşuyoruz, yazıyoruz da yazıyoruz ama kim için ne için bu belirsiz. Bu çabaların her birisi düzgün toplumlarda makul olanı bulmak için yapılır. Burada niçin çabalandığı belli değil. Konuşanların hiçbirisi bugün benim yaptığım gibi bu soruyu kendilerine sormuyorlar. “Biz kimin için ve ne için çabalıyoruz?” sorusu bugünün Türkiye’sinde en ürkütücü sorulardan bir tanesi yazarlar ve gazeteciler açısından. Çünkü varlık nedenimizi, tüm hayatımızı sorgulamamıza yol açabilecek bu sorunun ne yazık ki cevabı yok. Arkadaşların bazılarını dinliyorum da makul olanı, uzlaşıcı olanı, orta yolu bulucu olanı güzelce söylüyorlar, ama karşılarında yine imanlı olanlar var. Onlar bildiklerini okuyorlar, kendileri gibi imanlı olan karar vericiler tarafından beğenildiğine emin olduğum lafları tekrarlıyorlar. Hiçbir taraf karşı tarafı dinlemiyor. Dinlerse belki kendisini sorgulaması gerekecek bundan da korkuyor olabilirler. Dolayısıyla tartışmalarda hep bir taraf kazanıyor gibi gözüküyor ama makul olan, daha iyi olabilecek olan elden kaçırılıyor, Türkiye makul olanın rotasından çıkıyor ve gittikçe irrrasyonel oluyor.

 

İNZİVA

Acaba dedim kendi kendime bu anlamsız debelenmenin tamamen dışına mı çıkılmalı? Hiçbir siyasi tavır almadan siyasi inzivaya çekilmek daha mı doğru olur diye sormaya başladım. Makul olanın hiç talep edilmediği bir ülkede durmadan makul olanı arayıp durmanın anlamsızlığı dışına çıkmak içimi rahatlatacaktı tabii ki. Kendime sakladığım görüşler olmadan insanların büyük şeyler kaçıracağı gibi anormal, tuhaf şeyler düşünmüyorum elbette.

 

YİNE DE UMUT

Sadece kendime saklamayacağım görüşlerin ülkede diyalog kurulması için kendince bir katkıda bulunacağı gibi bir umudu hâlâ taşıyorum, onu da kaybetmek istemiyorum. Bu nedenle doğru olanın inzivaya çekilmek olduğunu bilsem de siyasi tartışmaların, siyasi yazıların tümünden çekilmeyi şimdilik erteliyorum. Bunun çok uzun süreceğini tahmin etmiyorum. Çünkü bugünkü gidişat sürerse, makul olandan duyulan bu korku hepimizi kaplamaya devam ederse kısa sürede geriye dönüşü olmayan yola girip rasyonel, düzgün bir toplum olma umudumuzu tamamen kaybedeceğiz. İşte o zaman siyasi ve sosyal inzivanın yeri gerçekten gelmiş olacak. O güne kadar kendimi kandırmayı sürdüreceğim.

 

Aslında ağzım çoktan fena halde yandı

 

ŞİMDİ anlıyorum ki benim kendimi kandırma kapasitem hayli fazlaymış. Kolay ders almıyormuşum. Yıllar önce ben bir amaçla ortaya çıktım. Karşılıklı imanlı tarafların birbirlerine karşı kullandıkları nefret söylemli yazı dilinin dışına çıkıp yeni bir yazı dili oluşturacaktım kendime. En az anladığım, kendime yabancı olarak gördüğüm, hayat tarzlarımızın hiç uyuşmadığı insanlarla konuşmaya, onları kendi laflarıyla anlamaya uğraştım. Anladıklarımı da yazdım. O görüşlerin yaptıkları, düşündükleri iyi şeyler gördüysem eğer bunu da net biçimde yazdım, katılmadığım noktaları da belirttim. Bu çabanın topluma hâkim olan nefret söylemli konuşma/yazma diline alternatif bir makul olanı arama dili geliştirmesine katkı sağlayacağını düşündüm.

 

NEFRETÇİLER HEMEN HAREKETE GEÇTİLER

Ama bu büyük ölçüde olmadı. Çünkü toplumda nefret söyleminin hâkim olmasının sürmesini isteyenler hemen harekete geçtiler ve saldırıya başladılar. Benim anlamaya çalıştığım ve anladığım kadarını yazdığım insanların tarafına geçtiğim propagandasını yapmaya başladılar. Çünkü nefretçilere göre bir grup hakkında makul olanı yazmak illa da sadece onun tarafına geçmekle mümkün olabilirdi. Başka tür bir insanı düşünemiyorlar bile. Kendi değerlerimi bırakmadan farklı insanların değerlerini anlamaya çalışıp hepimiz için makul bir yol bulma arayışı nefretçiler için bir tehlike oluşturuyordu. Çünkü onlar makulün bulunduğu bir ülkede hayat hakkı bulamayacaklardı. Sonunda ne oldu, kişisel olarak saldırılara uğradım, insanlar bana nefretini kustular. Yapılanı anlamak için sıfır gayret sarf ettiler. Sonunda vasatı yaşamakta olan insanlar da onları alkışladılar yani körler ile sağırlar birbirlerini ağırladılar. Makul olanı bulmak arayışı yine yoldan çıkarıldı. Şimdilik siyasi inzivaya biraz da bu tür insanlar yüzünden çekilmiyorum. Çünkü şu anda çekilmek makul olanın hiçbir zaman bulunamayacak olduğunu kabul etmek gibi geliyor bana. Bu yüzden yola devam, isteyen istediğini söylesin ben doğru bildiğim yoldan çıkmayacağım.

 

Hastanede dehşet

BABAM bir an önce ayağa kalksın diye ona birçok enerji veren yiyecekler, vitaminler aldım. Yaradılar ama şimdi de ona bakması için anlaştığım hemşirelerin can güvenliğinden korkmaya başladım. Çünkü bu toplumun en son ihtiyacı olan şey cinsel açıdan azmış 86 yaşında bir adamdır. Bu canavarı da ben yaratmış olabilirim. Gittikçe Dr. Frankenstein’a benzemeye başladım maalesef.

(HaberTürk gazetesinden alınmıştır)