Hafta içerisinde Silvan’da işlenen hunharca katliamı hep birlikte izledik. İftarımızı kurşunlarla, acılarla ve gözyaşlarıyla açtık. Medyamız Silvan katliamıyla ilgili haberleri sıradan bir adli vaka gibiymiş gösterdi. Katliamın arkasında yatan gerçekleri, bundan sonra ne olacaklarla ilgili hemen hemen hiç haber yapmadı ve anlı şanlı seçkin deha yazarlarımızda köşelerinde sadece üzüntülerini dile getirdiler.
Son 3-4 gündür Silvan’da yapılan gösteriler, tepkiler ve “katillerden hesap sorulsun” sloganları da birkaç haber sitesi dışında ulusal televizyonlarımızda hiç rastlamadım. Oysaki Silvan olayı sıradan bir olay değil, bundan sonra başta Diyarbakır ve bölgede de bize neler olacakların da haberini vermektedir.
Bunu sadece Silvan’lı olduğum veya Silvan’a duyduğum özel ilgiden dolayı değil Silvan’ın tozunu yutmuş biri olarak Silvan’ın sahip olduğu sosyolojik yapıyı bildiğim için anlatma gereğini duydum.
Silvan’ın tarihi Diyarbakır tarihi kadar kadim ve eskidir. Pek çok hükümranlığa, medeniyete ve kültürel değerlere ev sahipliği yapan Silvan, siyasi ve politik yapısıyla da tarihe damgasını vurmuş ve Kürt siyasetinin dizayn edilmesinde öncülük etmiştir. Şeyh Sait İsyanının ilk kıvılcımları da Silvan’da Nebiyi Keleş’in öldürülmesiyle ateşlenmiştir.
Birinci Dünya Savaşı sırasında 16'ncı Kolordu Komutanlığı yaptığı sırada, Silvan’lı İskan Ağa’nın yani katliamda sekiz kişinin öldürüldüğü Üstün Ailesi'nin evine konuk olan Mustafa Kemal Atatürk, Üstün Ailesi'nin evinde yemek yemiş ve bir gece konaklamıştır.
Silvan’da Mala İskan Ağa (İskan Ağa Ailesi) olarak bilinen Üstün ailesi daha önce kendilerinin yanında marabalık yapan Er ailesi arasında çıkan kanlı kavganın benzeri olaylar daha önce de yaşanmış, romanlara, türkülere ve destanlara konu olmuştur. Yer, zaman ve şahıslar farklı olsa da genelde yaşanan kavganın nedenleri hep aynı olmuştur.
Örneğin “Dede! Dede! Babamı İdam Ediyorlar” adlı dördüncü romanımda mensubu olduğum Şeyhdodan aşireti ile Ferhan Ağa aşireti arasında yine arazi yüzünden çıkan kanlı çatışmada 200 kişinin öldürüldüğünü, sonrasında Ağaların ve sahte Şeyhlerin cumhuriyet kurulduktan sonra nasıl çark ederek faşist cunta rejimiyle birlikte tavır aldıklarını anlatmıştım.
Sırtını halka dönen ve cunta rejimiyle bir olan ağaların ve sahte şeyhlerin halkı nasıl da silindir gibi ezdiklerini de dile getirmiştim.
Bu olayda da iddialara göre; Üstün Ailesi'nin araziyi Başköylüler'den satın aldığı, ancak arazinin hisseli olması nedeniyle bazı Başköylüler'in buna karşı çıktığı, Üstün Ailesi fertlerinin satın aldıkları araziyi sürmeye başlaması üzerine çatışmanın çıktığı söyleniyor. Ayrıca arazi ile ilgili adli makamların tespit davası açıldığı, Ramazan Bayramı sonrası davanın ilk duruşmasının yapılacağı belirlendiği ve tarafların dava sonucunu beklemeden kavga ederek çatıştığı da yazıldı-çizildi.
Bir başka önemli iddia da; olay çıkmadan önce katliamı işleyen Kartepe köylülerin otomatik silahlarıyla birlikte traktörlerle araziye gittikleri, araziyi sürdükleri, buna karşın Üstün ailesi de araziye gitmek istedikleri, gitmeden önce de durumu Diyarbakır Jandarma Komutanı Kurmay Albay Hüseyin Hilmi Atabay’a aktardıkları ve komutana: “Komutanım karşı taraf mahkeme kararı beklemeden tarlayı sürmeye gittiler. Bizde gideceğiz. Ancak sizden önlem almanızı istiyoruz.” Dedikleri, Komutanda “ben orucum ve gelemem. Gidiyorsanız gidin ama olay yapmayın.”dediği, hiçbir önlem almadığı ve önlem almadığı içinde katliamın yaşandığı iddia edilmektedir. Eğer bu iddia doğruysa o zaman ilgili komutan hakkında da soruşturma açılması gerekmektedir.
Silvan’da yaşayan yakın bir dostum gerek katliam ve gerekse bundan sonra neler olacaklarla ilgili bana çok ilginç bir mektup gönderdi. Değerli bulduğum için mektubunu sizlerle paylaşmak istedim. Özetle dostum şu noktalara dikkat çekmektedir.
“Sevgili kardeşim Cüneyt: Sekiz kardeşin ve can-çocuklarının katliamından söz ediyorum. Müzaffer Üstün ve Kardeşlerinin katledilişinden. Üstünler bizim komşumuz idiler. Silvan'ın Boşat Köyünün ve 7-8 köyleri daha vardı. Köy ağaları idiler.
Dedeleri, Kapının içinde vurulup öldürülmüştü. Yaklaşık 80 yıl önce. Üstün ailesi, dedelerinin vurulup öldürüldüğü kapıyı açmadılar. Biz bahçe- ve ev komşusuyduk. Babaları Silvan’da Belediye Başkanlığı yaptı. Rahmetli Dr. Yusuf Azizoğlu’nun Diyarbakır Ziya Gökalp Lisesinde okuyan sınıf arkadaşlarıdır. Eski Sağlık Bakanı olan, tüm Güneydoğuya Sağlık Ocaklarını yapan adamın, sınıf arkadaşı idi babaları.
Aynı zamanda akraba ve amca çocuklarıdırlar da. Bu aileden hiç kimse okumadı. Ama Azizoğlu ailesinin çocukları okudu. Aslında birer zavallı idiler. Tam köylü kalmışlardı. Köylüler zaten arazilerinin çoğunu ele geçirmiş ve işletiyorlardı. Ama gel gör ki Ak Parti’nin uyguladığı yeni bir politika var. Arazileri toplulaştırma projesi. Yani tapular tek elde toplanacak ki, ULUSLARARASI ŞİRKETLER gelip arazileri almaya uygun bulsunlar.
Tapular yenilenirken, araziler birleştirilirken, elbette çokça olaylar olacak ve biz bundan sonra Bölgede buna benzer haberleri sık-sık duyacağız. İngilizler, İsrailliler, Almanlar ya da İspanyollar gelip, Bölgede arazileri alacaklar, günün teknolojik bilgilerine uygun ve üstün ve zengin üretim çeşitlemesi ile ZİRAAT YAPACAKLAR.
Bu topraklarda KÜRTLER İŞÇİ olarak çalışacaklar. Yeni yapılan HES barajlarının sularını Kürt Köylüsü almaya gücü olmayacaktır. Bölgede üretilen zengin ÜRÜNLER dünya pazarına bilinçli ve zengin BATILI ŞİRKETLER aracılığı ile yollanacaktır.
Bu arazi TAPOLULAŞTIRMALARININ ve HES sulama barajlarının Bölgede yeni HEDİYESİ ise; ne kadar eski Köy Ağası varsa öldürülmesi şeklinde sonuçlanacaktır.
Bu arazileri Ağaların adına toplulaştırma çalışmaları ilerledikçe, bölge Köylüleri tarafından AĞALAR katledileceklerdir. Bu yeni gelişen RACON olacaktır. PKK’nin bölgeden çekiliyor olacağının, cevabı BUDUR. GLOBAL- DÜNYADA üretim ilişkileri böyle şekillenecektir.
Devletin Yeni Karakol Komutanları, Jandarma Komutanları, ESKİ AĞALARI kağıt üstünde TAPULARA KAVUŞTURURKEN, bazıları (ESKİ _AĞALAR) Köylünün hedefine girecek ve öldürülecekler.
Kürt tarafının behemehal bu olaya çözüm üretmesi gerekecektir. Bu çok yakında, Eski Süleyman Demirelcilerin Milli Merkezciler etrafında birleşmelerine neden olacaktır. Bu en erken seçimde de Hüsamettin Cindoruk ve eski Ergenekon artığı Komutanlar tarafından Devlet Tiyatro sanatçıları eliyle yeni oluşacaktır.
Milli Merkezciler isimli parti kanalı ile iktidara taşınmak istenecektir. Bu arada da; hiç istemediğimiz seçimleri Ak Parti ile birlikte BDP’de kaybedecektir. Bu gidişatı dikkate alacak politikaların behemehal geliştirilmesi gerekmektedir. Haberiniz olsun. Sevgi ve saygılarımla.”diyor değerli dostum.
Evet yeni katliam ve cinayetlerin yaşanmaması için hükümetin, devlet kurumlarının, BDP’nin ve STK’ların derhal önlem almaları gerekmektedir.