Uzun sayılabilecek, tatil günlerimiz sona eriyor. ‘Göz açıp kapayıncaya kadar’, deyiminin anlamı budur her halde...
Artık Türkye’ye veda zamanı. Son bir kaç günde anlamlı ziyaretlerimiz oldu.
Aksaray, Ladik, Ilgın ve Akşehir programlarım çok anlamlıydı.
Dostlarımızla ilişkilerin devam etmesi, aramızdaki bağların canlı tutulması, Sıla-ı Rahim önemlidir.
Avrupa’da oluşturduğumuz yeni dünyamızın, bize kazandırdığı yeni dostlarla Türkiye’de buluşmak ayrı bir heyecan ve duygu kaynağıdır. Bu çerçevede, Aksaray girişinde, değerli dostumuzun Tapan tesislerindeyiz. Hızır Karacaer, Ali Rıza Karacaer ile öğle yemeğindeyiz. Lise ve dava ardakaşım Osman Güzel de bize eşlik ediyor. Hal ve hatır sualinden sonra, Hollanda gündemini kısaca ele alıyoruz. Tabii ki en önemli gelişme, bir süredir yavaşlayan Türkiye-Hollanda diplomatik ilişkilerinin yeniden başlaması oluyor.
Daha sonra, Ağaçlı Tesisleri’nde, uzun yıllar Amsterdam’da yaşayan ve son yıllarda, yılın hemen hemen tamamını Aksaray’da geçiren Arif Ulu ağabeyle buluşuyoruz. Eski hatıralar, anektodlar, yaşananlar tekrar anlatılıyor, sohbet esnasında. Ve günün sonunda, Amsterdam’da buluşmak üzere vedalaşıyoruz.
Ertesi gün yolumuz Ladik, Ilgın ve Akşehir’e düşüyor. Ilgın’da, 12 Eylül yıldönümü vesilesiyle biraraya gelen Taşmedreseli, ülkü devlerinin buluşmasına katılıyorum. Akşehir’de de, Hollanda’da ilk belediye başkan yardımcılığı yapan Ali İhsan Ünal ağabeyi ziyaret ediyorum. Ama önce, Ladikli Ahmet Ağa ziyareti gerçekleşiyor.
Ilgın ve Akşehir ziyaretleri için İstanbul yolunda seyir halindeyim. Bir anda Ladik levhasını gördüm ve sola döndüm. Ara sokaklardan ilerledim. Levhalar Ladikli Ahmet Ağa Mezarlığı’nı gösteriyordu. Öğle vaktiydi. Ezan okunuyordu. Mezarlık çok sakindi. Sekiz, dokuz yaşlarında, sarışın bir çocuk Ahmet Ağa’nın mezarının etrafını temizliyordu.
Ziyaretimi tamamladım. Sarışın çocukla bir iki kelam ettik. ‘Boş zamanlarımda buraya gelip, mezarın etrafını süpürüyorum’ dedi sarışın çocuk.
‘Maşallah’ dedim. O çocuk devam etti, ‘Ladikli Ahmet Ağa’nın odasını görmek ister misin abi’ dedi. ‘Olur’ dedim gayri ihtiyari. Arabaya bindik ve sohbet ederek odaya doğru ilerledik.
İlkokulda okuyordu. Bisiklet almak için para biriktiriyordu. Polis olmak istediğini söyledi. Bir ara, ‘Ladikli Ahmet Ağa kim?’ diye sordum. Hiç tereddütsüz, ‘Evliyaullahtan birisi abi’ dedi. Sanki yılların dostuymuş gibi birbirimize ısındık sarışın çocukla.
Ladikli Ahmet Ağa’nın hayattayken misafirlerini karşıladığı odasını da ziyaret ettim. Ahmet Ağa’nın kitaplarda okuduğum tahta dolabını, oturduğu minderleri gördüm. Sonra, ‘Abi istersen az ileride kuyu var, oraya gidelim,’ dedi rehberim. ‘Tamam’ dedim.
Yolda konuşmaya devam ettik. ‘Bu kuyu neyin nesi’ diye sordum. Çocuk, ‘Abi bu kuyu Ladikli Ahmet Ağa ve Hızır a.s. tarafından bir gecede yapılmış’ dedi. Maşallah, çocuğun bilmediği yoktu. Kuyudan bir kova su aldım. Elimi yüzümü yıkamak isterken, ‘Mehmet kovayı tut bakalım’ dedim. Meğer sarışın çocuğun adı Mehmet’miş. Mehmet ile şaşkın şaşkın bir kez daha göz göze geldik. Mehmet’i mezarlığın oraya geri getirdim. Mehmet, mezarlığın önünde videoya ‘Ben Mehmet, Ladik’ten Hollanda Türkevi’ne selamlar’ cümlesini söyledi, heyecanla. Mehmet’le, helalleşip, vedalaştık...
Ladik’ten sonra Ilgın Uygulama Oteli’ne vardım. 12 Eylül hapishanelerinde benzi solan, işkence gören ülkü devleriyle buluşmanın heyacanı üzerimdeydi. Otuz sekiz yıl öncesine gittim bir an. Konya Ocak Başkanları Hasan Kıvrak ve Vehbi Gökdemir, Davut Haskırıç ve Erbil Aksoylu başta olmak üzere, herkes oradaydı. Türk milleti için bir bedel ödemişlerdi bunlar. Ömürlerinin en güzel yıllarını, Taşmedrese’de, Yusufiye’de geçirmişlerdi. İdealistlerdi. Ülküleri vardı. Türk milletinin yeniden tarih sahnesinde yerini alması ve ilahi misyonunu icra etmesini hayal ediyorlardı. Bu ülkü devlerinin, Ilgın buluşması, benim için de çok anlamlıydı. İzlenimlerimi sonraki yorumda ifade edeceğim.
Akşehir, Ali İhsan Ünal’a göre dünyanın merkezi. Çünkü dedesi, Nasrettin Hoca öyle buyurmuş. Arka tarafı dağ, ön tarafı şehir ve iyi bakarsanız göl manzaralı mekanındayız. Ve konu yine Hollanda. Eski ve yeni gelişmeler. Ortak dostlar. Hollanda’nın refah yılları ve o dönemindeki dernekcilik. Ve Türkiye gündemi tabii ki. Gelen, giden misafirler ve yerinde duramayan Ali Ihsan Ünal...
Velhasıl, güzel ve bir o kadar da anlamlı ziyaretler...
Sıla-ı rahim...
Ve yaz tatilinin son günleri.
Ahmet Ağa’nın Geri dönüş psikolojisine girmeye başladım bile…