Eğitimci iki dostumun üniversitede okuyan kızları Aybala ki ben ona ‘Ayparçası’ diyorum yazın iki hafta avukat ofisinde staj yapmak istediğini söyledi, “olur” dedim. Bütün ofis toplandık, bu genç insanın avukatlık mesleğinden nasıl nefret etmesini sağlarız diye işbirliği yaptık.
Nihayetinde plan başarılı oldu. Kızımız staj sonrası okul bitince avukat olmamaya karar verdi. Bunun karşılığı olarak da bize teşekkür babında Shakespeare’in “Bir Yaz Gecesi Rüyası” oyunu için dört bilet hediye etti.
Çok heyecanlandım. “Hanım koş kasabaya Shakespeare gelmiş gitmezsek olmaz” dedim. Çok sevindi. Öyle ya Shakespeare bu kim tanımaz ki. Bu fırsat kaçmazdı. Kime sorsan Hamlet oyununun giriş cümlesi “To be, or not to be” (olmak ya da olmamak) der ve bir cümlede derin Shakespeare bilgisini ortaya koyardı. Bizde bu kadarını bilmeyene Lise diploması bile vermezler. Zaten Romeo ve Juliet, Leyla ile Mecnun kadar yakın bilinir bizim oralarda. Gecemizi gündüzümüzü onun oyunları ile geçirmişiz. Biz ki, Hacivat- Karagöz ile büyümüşüz Shakespeare oyunları cocuk oyuncağı gelir bize.
Shakespeare oyunu seyredeceğimizi öğrenen küçük kızımız, Hazal panikledi. GCSE (ortaokul bitirme sınavlar) sürecinde biraz Shakespeare çalışınca “anne, baba kıymayın kendinize, gelin yol yakınken vaz geçin bu sevdadan” diye yalvarmaya başladı. “Yüz yıllardır edebiyatçıların halen çözmeye çalıştığı Shakespeare’den uzak durun lütfen” dedi. Hazal’a göre Shakespeare gencecik cocukların edebiyattan nefret etmeleri için kurgulanmış bir tuzak kişilikti. Ama nafile bizi durduramadı.
Oyun Thames Nehri’nin kenarındaki tarihi Shakespeare Globe Theather’de oynanıyor. Döndü Derya, Mustafa, ben ve Zerrin birer İngiliz Lord’u ve Lady’si havasında çıktık yola. Papyonları taktık, kızlar tüylü şapkalar ile hazırlıkları tamamladılar. Öyle ya İngiliz edebiyatını en derin noktasından iliklerimize dolduracaktık.
Tiyatro binası 1599 da yapılmış. Bir ara yanmış bina. Sonra bir iki tadilat daha yaşamış. 1614’te yeniden inşaa edilse de 1644’de yıkılmış. Nihayetinde 1997’de yeniden açmışlar. Salonun üstü açık ve yuvarlak bir mimarisi var. Kuşlar da seyrediyorlar oyunu. Ortada ayakta oyunu seyreden seyirci var. Oyun seyirci ile iç içe oynanıyor. Her an seyirci içinden bir oyuncunun bir sahneyi başlatması hiç sürpriz olmuyor. Tabii oyun biraz güncelleştirilmiş. İçinde hiç beklenmedik bir anda Steve Wander parcası başlayabiliyor. Salon akustiği harika ve sanatçılar mikrofon kullanmıyor. Ayrıca oyunda kilit rollerin siyahi oyuncularda olması ve onların yüksek enerjisinin sahneye yansıtılması da birlikte yaşama kültürünün sahnelerde gösterilmiş olması da ayrı bir gurur kaynağı oldu benim için. Derya ve Mustafa edebiyatçı. Bir Yaz Eğlencesi’nin Sheakpeare’in en karmaşık oyunlarından olduğunu söylüyorlar. Onlar öyle diyorsa bize susmak düşer tabii.
Shakespeare bütün edebiyat otoritelerince dünyanın en iyi oyun yazarı olarak kabul ediliyor. 1564’te doğmuş 1616’da vefat etmiş. Shakespere hayatı boyunca 38 oyun, 154 tane de sonet denilen tarzda şiir yazmıştır. Onu farklı kılan hem oyun içinde birden fazla oyun yazması hem de kullandığı kelime sayısı.
Eğitimli anadili İngilizce olan bir İngiliz 15-20 bin kelimeyi anlarken, 2000-3000 kelime bilen bir kişinin İngilizce’nin %90’ını anladığı söylenir. Bizde ise gençlerin günlük Türkçe kullanımının 400-500 kelimeyi geçmediği dikkate aldığında Shakespeare’in oyunlarında 31534 kelime kulllanması onu evrensel kılan önemli unsurlardan birisidir.
Bizde yazarlarımızın kelime zenginliği de kuşku götürmez bir gerçektir. Bu konuda bir araştırma var mıdır bilmiyorum ama Shakespeare’deki kelime sayısının fazlalığı da onu evrensel kılan bir özellik. Ayrıca Shakespeare roman yazmıyor ki bir karıncanın hareketini sayfalarca anlatabilecek dil kullanım özelliğini gösterebilsin.
Gerçi Shakespeare biraz da tartışmalı bir karakter. Hayatı incelendiğinde, ne ailesi, ne eğitimi ve ne de çevresi Shakespeare’in bu kadar komplike oyun yazacak ve İngilizce’yi bu kadar kapsamlı kullanacak bir eğitim ve bilgi donanımına sahip olmadığı iddia ediliyor. İddia ediliyor ki; bu oyunları onun ismini kullanarak başkasının yazdığı. Öyle de olsa ortada eserleri ve kalitesi var ve kim yazmış olursa olsun saygı duyulacak eserler.
Ancak “büyük tarihçi” Kadir Mısıroğlu beş yüz yıl sonra “Shakespeare İngiliz değildir. Ne önce, ne de sonra; İngiltere’ye Shakespeare adında bir adam gelmemiştir. Shakespeare’in asıl adı Şeyh Pir’dir. Gizli müslümandır” açıklaması ile bir gerçeği açığa çıkarmıştır.
Bu kadar önemli bir ismin bizlerin eğitim sisteminde çok nadiren adının geçmesi ne kadar ilginçtir değil mi? En azından Seyh Pir olarak okutulabilirdi. Hoş Hazal’ım “baba Shakespeare gencecik insanların İngiliz edebiyatından nefret etmeleri için var” diye bir iddia da bulunsa da bizim eğitim sisteminde daha fazla yer alması gerekirdi diye düşünüyorum.
Shakespeare Globe’te bir oyun seyretme ayrıcalığını mutlaka yaşayın derim. Klasik tiyatro sonrası yemek faslı da oyun üstüne bal kaymak olur.
(acikgazete.com)