Şemdinli, Foça ve sonrası

Şimdilerde küresel mücadelede nihai zaferler yok edilmiş insan bedenlerinin istatistiği üzerinden değil, kazanılmış insan zihinlerinin toplamı üzerinden ilan ediliyor. Bu da doğal olarak insanın bedenine değil, zihnine, yüreğine yönelik silahları etkin kılıyor.

Ülkemiz de bu küresel psikolojik savaş ortamının taraflarından birisi. Yalnızca etrafımız ateş çemberiyle sarılı demek yeterli değil, zira bizde de ortalık alev alev. Tek avantajımız uzunca bir süredir bu cehennem sıcağının içerisinde yaşamamız ve bu sıcağa kısmen de olsa adapte olmamız. Kaybettiğimiz insan sayısı ancak büyük bir savaş sonucunda kaybedilebilecek ölçülerde. Ekonomik, siyasi, sosyal maliyetlerini ise saymaya gerek yok, hepimiz biliyoruz.

Konu bir terörist grubun isyan edip devletle çatışmasının çok daha ötesinde bir derinliğe sahip. Zira şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Türkiye'de iç ve dış siyaset yaklaşık 30 yıldır PKK marifetiyle tanzim ediliyor.
Asker-sivil ilişkilerimiz, demokratikleşme hızımız, oy verme davranışlarımız, dost-düşman algımız, dış dünyaya yönelik açılımlarımız, ABD, AB, Rusya veya İsrail vs. ile ilişkilerimiz, Ortadoğu politikamız hep PKK eleğinden geçiyor.
Tıpkı bir at gözlüğü gibi, bütün bakış açımızı sınırlayan, çevremizi görmemizi engelleyen ve bize tek bir yönün dışında koşmayı yasaklayan bir araç niteliğinde terör meselemiz. Gerçekten de, o müthiş bir psikolojik savaş silahı ve bizi de her defasında yaralamayı başarıyor.
En son gelinen noktada Foça eylemini de bu gözle okumak gerekiyor. Saldırı, terör kavramının geleneksel tanımına tekabül eden 'amaç öldürmek değil, o ölümler üzerinden mesaj vermek' ifadesine tekabül ettiği gibi, ürettiği sonuçların insanlarda yarattığı öfke, çaresizlik, bıkkınlık duygusu üzerinden gelişmesi itibarıyla da hayli psikolojik bir zemine oturuyor. Şemdinli ve ardından gelen Foça saldırısını kısaca değerlendirelim.


1-
Saldırı silahlı güçlerimizi, yani askerleri hedef alması itibarıyla dış kamuoyunda terörizm çerçevesine oturmayacak şekilde planlanmış. Yani uluslararası planda olumsuz karşılanmamak gibi bir hassasiyeti var. Bilindiği gibi uluslararası literatürde bir eylemin terörsit saldırı olarak kabul edilmesi için sivilleri hedef alması gerekiyor. Eğer saldırı asker, istihbarat, polis gibi hedeflere yöneliyorsa, eylemciler gerilla, milis, isyancı gibi kavramlarla tanımlanıyor. Foça'da turizmin baltalanmasına ya da sivil alanlara yönelik bir saldırı değil bu. Göründüğü kadarıyla iç kamuoyu kadar dış dünyaya da 'biz varız' mesajını iletmeye çalışıyorlar. Sayısal zaafiyetlerine rağmen var olduklarının altını çizerek psikolojik bir üstünlük elde etmeye çalışıyorlar.


2-
Şemdinli taktik dışı bir müdahale, yani alışageldik gerilla tipi vurkaç taktiklerinin dışında bir saldırı iken, Foça ise alandışı bir eylem niteliğinde. Batı bölgelerimizde daha önce de bazı eylemler yapılmasına rağmen, bu standart bir taktik değil, yani atipik olarak nitelendirilebilir. Buradan PKK'nın ya da en azından PKK'nın bir bölümünün yeni bir taktik kadar, yeni bir stratejiye geçtiği de söylenebilir. Eğer taktik değişiklik, yarattığı psikolojik sonuçlar bakımından da farklılaşıyorsa, bu aynı zamanda bir strateji değişikliği anlamına da gelir. Buradan hareketle PKK'nın her yerde ve her boyutta eylem yapabilirim mesajı vermeye çalıştığı söylenebilir. Şehirlerde eylem yapabilmenin psikolojik sonuçları da kuşkusuz farklı olacaktır.


3-
Son eylemlerin yerelde Kürtler tarafından pek de hoş karşılanmadığı ve konunun Kürtlerin hakları ya da demokratikleşme gibi şeylerden çok, dış politikayla ilgili olduğunun fark edildiği anlaşılıyor. Nitekim BDP'nin de konuya tepkisi oldukça dikkatli seyrediyor. Önümüzdeki dönemde hükümetin demokratikleşme talepleri konusunda pozitif tavır alması ve terör ile sıradan Kürt vatandaşlarımızın talepleri arasında bir ayrım yapması halinde, PKK ile halkın arasında ciddi bir mesafe açması mümkün olabilir. Ne demiştik? İnsanların zihnini ve yüreğini fethedenler, bu savaşın galipleri olacaktır.

(Akşam gazetesinden alınmıştır)