Şeker içeren her türlü besinden uzak kalmaya bakın. Şeker-sağlık ilişkisinin zannettiğinizden çok çok daha önemli bir konu olduğunu da lütfen unutmayın...
ŞEKER, en çok tüketilen besin maddelerinden biri oldu. Gereksiz bir kalori kaynağı olmasının dışında hiçbir besleyici özelliği bulunmayan ama “tatlı” ve de “hoş bir gıda” olduğu için neredeyse her besinin içine girmeye başlayan şekerin yol açtığı sağlık sorunlarına her gün bir yenisi ekleniyor. Bizim çocukluğumuzda “fazla şekerin yalnızca şeker hastalığına yol açabileceği” düşünülür ve büyüklerimiz biz şekeri fazla kaçırınca sadece bu nedenle uyarırlardı. Son yıllarda fazla şeker tüketiminin yalnızca şişmanlık ve şeker hastalığıyla ilgili olmadığı net bir şekilde anlaşıldı. Bakın fazla şeker tüketenlerin karşı karşıya kaldığı riskler neler:
İŞTE BİRKAÇ ŞEKER RİSKİ
Diş çürükleri Karaciğer yağlanması Trigliserid yükselmesi Kansere yakalanma ihtimalinin artması Unutkanlık hatta erken bunama Tekrarlayan hipoglisemi atakları Diş ve dişeti hastalıkları Bağışıklık sisteminin zayıflaması Damar sertliğinin hızlanması Besin alerjileri Ürik asit yükselmesi Kanda pıhtılaşma eğiliminin çoğalması.
Bu listeyi daha da uzatmam mümkün! Sağlığınızı korumak istiyorsanız kendinizin de çocuklarınızın da şeker tüketimini ciddi biçimde kontrol altına alın. Şeker içeren her türlü besinden uzak kalmaya bakın. Çayınızı şekersiz içmeye, şeker eklenmiş meşrubatlara elinizi sürmemeye, tatlılara mesafeli durmaya özen gösterin. Şeker-sağlık ilişkisinin zannettiğinizden çok çok daha önemli bir konu olduğunu da lütfen unutmayın.
HİPERTANSİYON, sağlığımızı derinden etkileyen bir problem. Özellikle ellili yaşlardan sonra daha da önemli. Kalp krizi ve felç geçirme riskini artıyor ki, bu ikisi ayrı ayrı birer problem. Hipertansiyonunuz varsa böbrek yetmezliği riskiniz de artıyor. Hipertansiyonlularda göz problemlerine özellikle kanamayla ilgili göz problemlerine de sık rastlanıyor. Kısacası hipertansiyon başlı başına bir “yaşlılık riski” olarak görülmeli. Benim esas üzerinde durmak istediğim konu genç yaşlarda ortaya çıkan hipertansiyon problemi. Diğer meslektaşlarımın da paylaştığı önemli bir sorun bu. Hipertansiyon, bazı gençlerde daha lise çağlarında görülmeye başlandı.
İlk neden aşırı kilo
Üniversitede okuyan ya da 30-40 yaşlarında olanlarda olması gerekenden çok yüksek oranlarda hipertansiyonlu var. Bu endişe verici gelişmenin birinci nedeni kilo probleminin yaygınlaşması. Kilo sorunu, özellikle de göbeklenme bilhassa genetik eğilimi olanlarda hipertansiyon yaşının daha genç yaşlara kaymasına sebep oluyor. Alkol kullanımının artması da önemli bir etken gibi görünüyor. Alkol–hipertansiyon bağlantısı öncelikle genç erkekler için daha önemli bir nokta. Tansiyon sorununu tetikleyenler listesine uykusuzluk, yoğun stres, yaygınlaşan depresyon, tuz tüketiminin artması gibi faktörleri de eklemek mümkün.
“KOLESTEROL yüksekliği gerçekten bir sorun mu? Kolesterol ilaçları kullanılmalı, mı kullanılmamalı mı?” tartışmasının ilgi çekmesinin bir nedeni de konunun “kalbimiz” gibi hassas bir organı doğrudan ilgilendirmesiydi. Bildiğiniz gibi, kalp damar hastalıkları bizde son derece yaygın bir sağlık sorunu. Kardiyologların verdiği rakamlara bakılırsa ülkemizde yaklaşık 3 milyon civarında kalp hastası var. Her yıl 250 bin kişi kalp damar hastalığına yakalanıyor, 160 bin kişi kalp sorunları nedeniyle hayata veda ediyor. (*) Dahası kalp damar hastalıklarının çok sık görüldüğü bir ülkeyiz. Avrupa ülkeleri içinde genç nüfusta kalp damar hastalığının en sık görüldüğü ülke de biziz.
Doktorlarımıza güvenin
Buna karşılık, kap hastalıklarının teşhisi ve tedavisinde dünyanın en ileri ülkelerinden biri durumundayız. Bu iddianın sahibi sadece doktorlarımız değil, bütün dünya aynı kanaatte. Zaten böyle olduğu için de Balkanlardan, Kafkaslardan, Orta Doğu’dan hatta Avrupa ülkelerinin pek çoğundan kalp hastaları tedavi olmak için ülkemize geliyor. Kardiyologlarımız da kalp damar cerrahlarımız da son derece başarılı. Hastanelerimiz teknoloji ve eğitimli eleman altyapısı bakımından mükemmel durumda.
KOLESTEROL yüksekliğini “üretilmiş bir sorun” gibi görerek istenildiği kadar içyağı, kuyrukyağı, tereyağı, yağlı etler yenmesine veya kolesterol bombası yiyeceklerin, örneğin sakatat grubu besinlerin, sosisin veya sucuğun kontrolsüzce tüketilmesini doğru bulmuyorum. Kısacası ben “makul” bir noktadayım ve her hasta için kişiye özel çözümler üretilmesi gerektiğini düşünüyorum. Sağlık Bakanlığı’mızın bu konudaki yaklaşımını da doğru bulduğumu belirtmeliyim. Sayın Bakan Recep Akdağ’ın konuyla ilgili şu cümlesi önemli: “Halkımız bu konuda da tartışmalarda konuşulanları değil, tedavi olduğu doktorun önerilerini dinlemelidir.” Benim önerim de tartışmaları dinlemeniz ama sizi tedavi edenlerin dediklerini yapmanızdır.
BİR aydır, kolesterol yüksekliğinin önemli olup olmadığını, hatta “kolesterol yüksekliği” diye bir sorunun olup olmadığını tartışıyoruz. Bu tartışmalar sayesinde yeni pek çok şey öğrendik. Televizyonlarda açık oturumlara katılan hocalarımızın bir bölümü, kolesterol yüksekliğinin hemen her koşulda “mutlaka yok edilmesi gereken bir düşman” olduğunu ileri sürerken, bir bölümü de “istediğiniz kadar tereyağı, içyağı, kuyrukyağı yiyin, yağlı et yemekten vazgeçmeyin, kolesterol diye bir sorunun varlığına bile inanmayın ve de kullandığınız ilaçları hemen çöpe atın!” gibi fikirleri savundular. Bilimin tartışmalarla gelişeceği, “bugün için doğru zannettiğimiz bilgilerin yarın yanlış çıkabileceği” ve şimdilik yanlış diye düşündüklerimizin gelecekte vazgeçilmez doğrular haline gelebileceği dikkate alınırsa, bu tartışmalar her zaman yapılmalı.