Şehir Gölgeleri

“Gölge…”

Hadi al vicdanını eline, bak bakalım akrep yelkovana mı yine ebe? Ona söz dinletirsen, geçirirsen birkaç mevsim, belki ayaklanır kasvete bürünmüş solgun hevesin. Vicdanın fecre vurduğunda, ahvalin çıkar yerin dibinden, tutarsın nefesini kurtarırsın kolunu belini büken şehir iblisinden.

Başka şehirden bir gölge geldi; suskundu, donuktu, belirsizdi. Çocuktu birkaç sene evvel. Kalem tuttu elleri belli belirsiz, büyürken soluk soluğa nefessiz. Tutunduğu dallar kırılırken diliyle yüreği sessiz…

“Saçma!” Anlamadı, soramadı. Sonra unuttu, kaybetti. Bilseydi yapmazdı, almazdı, kuytu karanlıklardan açılan pencerelerden bakmazdı. Her inişinde kamçıladı yağmur suratını tokat gibi. Kuru boğazına giren su alev gibi parladı. Sırtındaki çantası boştu önceleri sonra korku yüklendi.

İblisin parmağının ucundaki gölgeler, hokkabaz misali komikti. 

Yeni iblisin şehir gölgesi, giymişti asaletli kibrini, çekti karanlığın yoksulluk ipini. Soğutmuştu kalbinin pimli perisini. Geceler boyu firariydi gölge, iblisleri tahta çıkmış niyetleri hepten tekme. Aklını kaybetti gölge gaflet uçurumunda, beş parasız ruhu küflü kalmış hiç sorma! İhaneti gülden sepetti içi günahla dolu. Dikeni batınca karanlıkta kaldı gölgenin oyunu. 

Hain sorular sordu gölge her kısa ömürlüye. Diller bağlandı cevaplar itaat etmeyince. Hiçleşse de kandıramadı ruhları gölge. Yaşama sevincini söküp atan o gece. 

Yeni gölge, aklını topraklara gömdü, kokusunu yağmura bıraktı. Karanlık denizde huysuz huysuz ağladı. Sanki unutabilirmiş gibi ihaneti sorguladı. Denizden çıktı gölge, toprak katıydı düğüm düğüm, süzülürken ip gibi, ayakları kaydı gururu süklüm püklüm. Üstüne çöken kasveti hissetti gölge. İslere karıştı yok oldu yine şehirde. 

“Hepsi bu mu?” dedi gölge. Adam parmağını şaklattı, çemberin etrafında döndü gölge.

Tahminimce aklını kiraladı adam, hatta izinsizce. Gölge eski şehri özledi, sisler kayboldu onlar kaldı geriye. Gölge hakkını istedi onlardan, ama sessizce. Gülüştüler hep bir ağızdan yüksekçe. Bu bir cinayetti kaldırımlar boyu ıslak zeminde alenice. Gölge itiraz etti, itirazı gurur buldu iblisin çenesinde!

Bak oynadıkça bozuldu gölgelerin sükûneti. Renk giydi karanlık, rehavet sardı iblisin firari Nemrut’unu. Onlar geldi gölgenin peşinden, gölge kaçtı gaf eden sersem dilinden. Kolay hecelerdi gölge ama izin vermediler. Cesaret yoksunu korkak firariler! 

Saklandığı yerden çıkmayalı zaman durmuştu, belirsizlik kol gezerken. Gölge uyandı duvarın dibinden, ölümsüzlüğünü yaşamakta ısrar ederken. “Sus!” dedi telaş, dimdik karşısında dururken.

Gölge sükûn etti elinde kalan tek bedel giderken. 

Hileler yardım etti gölge sıvışıverdi bataklık dibinden. Nede olsa zehirli ihanetinin hançeri sökülmüştü şehrin kalbinden. Kibirliydi yine bahçelerden geçerken. Renkler ayağına dolandı, dikenler onu yaralarken. Gölge durdu sınırdan bakarken; bir tarafta kendi vardı diğer tarafta beden! Tereddüt etmeden seçti onu kibirli kefen. Gaflet bir bir yok oldu, gölge gözlerini yumarken… 

Bir boş arazide yankılandı keyifsiz bir kahkaha. Sırtı yere gelmeyecek sanırdı gölgelerini yitirmiş iblis manga.  

“Hell is empty and all the devils are here.”   W. Shakespeare