Özel Kalem Müdürlüğü çok önemli bir görevdir; makamı temsil eder ve onun adına faaliyet gösterir. Geçtiğimiz gün Milli Savunma Bakanı İsmet Yılmaz Savunma Sanayi Müsteşarlığındaki makamına sivil bir özel kalem müdürü atadı. Bir esnaf; bakanın seçim bölgesi Sivas’ta şekercilik işi ile uğraşıyor. Kendisi “Memur kökenli değil esnaf kökenli olduğum için gelen ziyaretçilere bakış açım farklı olacaktır. Bizim için önemli olan ziyaretçiyi Bakan Bey'le buluşturmak veya meramını Bakan Bey'e anlatmaktır.” diyor.
Bakanların bağlı oldukları makamı en iyi şekilde temsil etmeleri gerekirken her bakanın “seçim bölgesine yatırım” telaşından anlaşılan MSB’da nasibini aldı.
Bazı bakanlıklar vardır; Dışişleri Bakanlığı, Milli Savunma Bakanlığı gibi… Köklü hiyerarşik yapıları, geleneksel meslek tavırları ile yönetilirler. Bu kurumlarda atama yaparken çok dikkatli olmak lazımdır, eğer hiyerarşiyi bozar ve “iyi niyetle” yaptığınız atamalarla kurumun geleneklerini değiştirirseniz bu yol olur ve yarın çok sakıncalı durumlarla karşılaşabilir, oluşturduğunuz içtihat sayesinde “hayır” diyemezsiniz.
Türkiye’de uzun süredir tartışılan devletin hantal yapısının önüne geçmek için “ben yaptım oldu” mantığı ile yapılan atamalarda göz ardı edilen hususlar, yılların birikimi ile yönetmeliklere konmuş kurallardır. Örneğin, Üst düzey atamalarında 12 yıllık kamu hizmeti gerekliliği, vekilin asilin şartlarını taşıması gibi… Politikacıların sırf “benim adamım olsun” mantığı ile yaptıkları bazı tercihlerde, bırakın 12 yıl kamu hizmetini, kamu hizmeti bile olmadığı halde önce vekâleten, sonra asaleten atananların karıştıkları skandalları garipsememek gerekiyor. Hak etmeden, çalışarak gelmediğiniz her işin sonucu böyledir.
Tabii bu skandallardan kamuoyunun haberi olmuyor.
Konuya bir fıkra ile devam edelim:
Büyük İskender, Cengizhan ve Napolyon Kızıl Meydan’da askeri tören izlerken tartışıyorlarmış. Büyük İskender “Böyle, tanklarım olsaydı dünyayı ele geçirirdim” demiş. Cengizhan “Böyle füzelerim olsaydı, dünya benim olurdu” diye karşı çıkmış. Napolyon ise şöyle demiş: “Pravda gibi bir gazetem olsaydı, Waterloo Muharebesi’ni kaybettiğimi kimse öğrenemezdi”
Bilmiyorum daha fazla açıklamama gerek var mı?
Mili Savunma Bakanlığındaki atamaya örnek teşkil edecek ufak bir anımı anlatayım: 1990 yılı başı, Körfez Savaşı var, ABD Genel Kurmay Başkanı Colin Luther Powell. Türkiye’de tanınmış bir dostumun yeğeni de ABD Hava Kuvvetlerinde subay, F16 pilotu. Colin Powell kendisini özel kalem müdürü yapmak istiyor, mevzuat uygun, her türlü kriteri uyuyor ama Yunan lobisi ayağa kalkıyor; “Vay sen Türk kökenli birini nasıl olur da ABD Genel Kurmay Başkanının özel kalem müdür yaparsın?” Sonuçta, Colin Powell Yunan lobisine hayır diyemedi ve dostumuzun yeğeni sırf Türk olduğu için özel kalem müdürü olamadı. İrlanda, Fransız, Kenya veya Jamaikalıyı Genelkurmay Başkanı, Dışişleri Bakanı veya Başkan yapan ABD, bir Türk’ü Özel Kalem Müdürü yapmadı. Bilindiği gibi Colin Powell’ın ailesi Jamaikalı.
Özel Kalem Müdürleri sevk ve idare söz konusu olduğunda çoğu zaman makamdan bağımsız hareket ederler, belki de makamın sahip ol(a)madığı bilgi ve istihbarata sahip olurlar. Neticede makam, özel kaleminin yönlendirmesi ile hareket eder.
Görüldüğü gibi özel kalem ciddi bir makamdır, ihmale gelmez, devlet yönetmek ise asla…