Ergin savcıların açtığı davaların yüzde 50’sinin beraatla sonuçlandığını belirtiyor:
“Bu oran çok yüksek. Demek ki mahkûmiyet için gerekli düzeyde delil toplanmadan iddianame yazılıyor. Sonunda beraat etmek, masum bir insan için yeterli olabilir mi? Toplum gözünde bir süre şüpheli oluyor, sanık oluyor, sonunda beraat etse de bunun acısını yaşıyor.”
Bakan devam ediyor:
“İddianamelerin kalitesinin yükseltilmesi için HSYK bir çalışma yapıyor. Savcıların terfiinde, iddianamelerinin ne ölçüde isabetli olduğuna, mahkemede ve Yargıtay’da onaylanıp onaylanmadığına da bakılacak!”
Böyle bir uygulama elbette savcıların yetersiz delillerle dava açmamasını, delil toplamada daha titiz davranmasını sağlayacak, tutuklamalar da ona göre azalacaktır. Hâkimlerin kararlarında AİHM içtihatlarına uygunluğun kıstas alınması gibi, savcıların iddianamelerinde de Yargıtay onayının kıstas alınması son derece isabetli olacaktır.
Mevcut uygulamada, bir savcı ne kadar çok soruşturmayı sonuçlandırıp dava açarsa ‘artı’ puan alıyor. Halbuki deliller tam olarak toplanmadan dava açılınca, beraat edeceği halde birçok kişi toplumda ‘suçlu’ gibi görülebiliyor. Toplanmamış delillerin “karartılması” kuşkusuyla tutukluluk süreleri de uzatılıyor.
Bakan Ergin, bazı milli değerlere ve kurumlara hakareti düzenleyen 301. maddeyi misal verdi:
“301. maddeden savcıların bana gönderdiği soruşturma izni taleplerinin yüzde 98’ini geri çeviriyorum. Çünkü AİHM içtihatlarına göre, yazı ya da söz şiddet içermiyorsa, kırıcı, incitici olsa bile ifade özgürlüğüne girer. Sayın savcılar da bu açıdan bakarak ‘takipsizlik kararı’ verebilirler, ama soruşturma için izin istiyorlar. İzin mekanizması olmasa dava açarlardı.
Bakan Ergin, “toplumsal ve siyasi ortam müsait olduğunda” 301. maddede AİHM içtihatlarına göre esaslı bir değişiklik yapılabileceğini ama terör tırmanırsa bunun mümkün olmayacağını söyledi.
Bakan Ergin geçen çarşamba akşamı Babıâli Toplantıları’nda ayrıntılı bir konuşma yaptı. Bu yazdıklarım yemek masasındaki sohbetimizde aldığım notlardır. Sohbette Sayın Bakan’a bir soru sordum: Sayın Başbakan yurtdışına gitse siz önemli bir konu için onu bekler veya telefonla görüşür müsünüz? Yoksa onun vekili ile mi çözersiniz meseleyi?
Bakan “tabii Başbakan’la görüşürüm, asli yetkili odur” dedi. Evet devlet hayatında böyledir. Vekâleten görev yapanlar sadece rutin işlere bakarlar.
Bunun üzerine ben de dedim ki:
“İlker Başbuğ yurtdışına gittiğinde, soruşturma konusu bir olayda Kara Kuvvetleri Komutanı, ona vekâlet eden generalle görüşmeyip Başbuğ’a telefon ederek talimatını sormuş. İddianamede bu, Kara Kuvvetleri Komutanı ile Başbuğ arasındaki illegal örgütsel bağlantının delili gösteriliyor!”
Sadullah Ergin AB’deki hukuk çevrelerinde de itibar gören bir hukukçudur, görülmekte olan dava hakkında yorum yapmadı tabii.
Bakan konuşmasında, Türkiye’de ortalama tutukluluk sürelerinin kısalmaya başladığını grafiklerle anlattı. Bizde ceza davaları en çok Yargıtay’da uzuyor, dosyaların yığılması yüzünden. Yargıtay’ın takviye edilmesi üzerine sürecin hızlandığını anlatan Bakan, 2 yılda yığılmanın eriyeceğini, normale ulaşılacağını belirtti.
Sürecin hızlanması, cezaevlerindeki tutuklu/hükümlü oranlarını da olumlu etkiliyor: 2006 yılında cezaevlerinde bulunanların yüzde 59’u tutuklulardan oluşuyordu, bugün bu oran yüzde 28’e inmiş:
“Belirli davalara bakarak Türkiye’de tutukluluk sürelerinin hâlâ eskisi kadar uzun olduğu sanılıyor; halbuki genel olarak kısalmaktadır.”
Bakan’ın şu sözlerinin altını çizdim notlarımda: “Hukuk ve demokrasi kalitesinin evrensel standartlara ulaştırılması, Türkiye’nin en önemli hedefidir.”
Hürriyet