Bu ülkenin bağrından çıkan siyasetçiler hiçbir zaman bu halkın demokratik, insanca yaşam, refah istemini ve taleplerini dikkate almadı, alamadı.
Muktedir olmayan, emperyalist devletlerin iktidarları gölgesinden çıkamayan cumhuriyet hükümetleri, Britanya, Washington, Brüksel ve onların Ortadoğu’da illeri karakol bekçiliğini yapanların himayesinden de hiç mi, hiç kurtulamadı.
George Grosuz’un; “Politikacılar savaşı halktan uzak tutmak yerine bu vahşeti halka satmaya çalışıyor. Savaşı satan politikacılar masaya kendi kafalarıyla oturmuyor.” Diyor.
Ne yazık ki; bizim egemen iktidar ve siyasetçilerimiz kendi özgür irade ve akıllarıyla aynı masada oturup aynı sofrada kardeşlik türkülerini okumayı beceremediler. Oslo ve Dolmabahçe’de beceremeyip yüzlerine, gözlerine bulaştırdıkları gibi.
Beceriksizlikleri ve basiretsizlikleri bu halkın canına, malına ve geleceğine mal oldu ve olmaya devam ediyor.
Şehitler ölmez, vatan bölünmez nutuklarıyla, vur gerilla vur, Kürdistan’ı kur sloganlarıyla bu ülkenin çocukları gözünü kırpmadan dağlarda, ovalarda ve şehirlerde birbirini boğazlıyor ve her gün bir ocağın yüreğine korlar düşüyor.
Ocağına ateş düşen ve yüreği korlar gibi yananlar, ne iktidarlardır, ne muktedirlerdir, ne örgütün ağa takımıdır ve ne de savaşa karar verenlerin çocuklarıdır. Yokluk, yoksulluk ve çaresizlik içinde kıvranıp duran gariban Anadolu ailelerinin evlatlarıdır.
Bakın; Amerikan Komiseri Ravndal ne diyor:
“Türkler ne başkalarını yönetebilirler ne de kendilerini, ama ıslah edilmeye değerdirler. Birleşik Devletler açısından iyi bir sonuç almak için, Kürtlerin yoğun olduğu bölgelerinde Amerikan denetimine alınması zorunlu hale gelmiştir.”
Peki Randal haksız mıdır?
Hayır! Kesinlikle haklıdır ve bu millet, bu milletin çobanları ıslah edilmeye değerdirler.
1841'de ünlü bir şair şöyle demiş: “Zamanımızın Tanrısı paradır ve Bay Rothschild de onun peygamberi”diye.
Bu anlamsız kavga ve savaşın nedeni nedir?
Güç, iktidar olma ve efendiliğini sürdürme savaşı değil midir? Bu savaş, Türk’ün, Kürd’ün savaşı mıdır? Bu toplumun insanları artık bunu sorgulamalı ve üzerine örtülen ölü topraktan kurtulmalıdır.
Emperyalist emelleri dile getiren A.H. Grant (Hindistan'daki İngiliz Yetkilisi/12 Kasım 1914) söylediği şu söz çok önemlidir.
Grant: “Bizim istediğimiz birleşik bir Arabistan değil, fakat alabildiğince bizim denetimimiz altında küçük prensliklere bölünmüş, aralarında işbirliğine gidemeyen, dolaysıyla Batılı güçlere zorluk çıkarabilecek bir güce sahip olmayan zayıf ve dağınık bir Arabistan'dır” demektedir.
Yine Fransız Devlet Adamı Clemenceau Amerika Cumhurbaşkanı Wilson'a gönderdiği telgrafta şunları yazıyor:
“Eğer müttefikler harbi kazanmak istiyorlarsa, Fransa'nın kana olduğu kadar petrole de muhtaç olduğunu bilmelidirler.”diyor.
Türk milleti kendi toprağında petrol araması yapması yasak!
Emperyalist devletlerin çıkarlarına hizmet eden koca devlet kendi petrolüne sahip çıkamadı, çıkamıyor.
6326 sayı ile çıkartılan petrol kanunu çıkarıldıktan sonra yine 6327 sayılı kanunla Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı yani TPAO kurulması kararlaştırılmış ve TPAO kurulmuştur.
Bu garip kanunla Türkiye petrol kanunu milli şirkete tabi, diğerlerine de kendi ülkesinin kuzey doğusunda petrol aramayı bilfiil yasak ettiği gibi, bir yandan da onun elini kolunu bağlıyor ve ona kendi vatanında bir yılda en fazla 10 sondaj kuyusu açmaya izin veriyor.
Ayrıca Türkiye'de Konsül tarafından açılan pek önemli kuyuların üzerinde beton döküldüğünü de unutmamak lazım.
Anthony Hages: “Petrol ile ilgilenen ABD şirketleri bilirler ki, Türkiye bir petrol okyanusunun üzerinde oturmaktadır.” der.
1903 yılında, Boston Evening Gazetesinin 2 Eylül tarihli nüshası, Vladimir A. Tsanoff'un, “Türkiye'deki Çıkarlarımız” başlıklı yazısında;
“Eğer biz ticaretimizi artırmazsak, Türkiye büsbütün alacaklıların eline düşecektir. Ayrıca Makedonya ve Ermenistan Osmanlı'dan koparılırsa, ABD'nin bu yörelerle ticareti muazzam artacaktır. Çünkü cahil Türkler ticaret yapmasını da bilmezler. Harput'taki ABD Konsolosy Norton, dikiş makinelerini Türkiye'de tanıtmak için güçlük çekmiştir.”der.
Adam haksız mı?
Üzgünüm ama değil ve Aziz Nesin’de haksız değil.
Dışişleri Bakanı Balfour'a mektub gönderen Savaş Kabinesi Sekreteri, Donanma Bakanı Sir Eric Geddes'e şöyle diyordu:
“Mezopotamya ve İran'ın petrollü alanları ile bu bölgeleri güvenlik altında tutacak toprakların ele geçirilmesi, İngiltere için birinci öncelikli savaş amacıdır. Güney İran Mezopotamya'daki tüm petrollü bölgeleri ele geçirmeliyiz.”der.
Hulasa bu millet; ahmakça yürütülen kavgaya karşı topyekün sert bir tepki göstermezse bu devlet, emperyalist devletlerin oyuncağı ve sömürgesi olmaya devam edecektir.