Bir önceki yazımda kişisel olarak düğünle, bayramla, Noel Baba ile, yeni yıllar ile işim olmaz demiştim.
Ama böyle etkinliklerle işi olanlara saygı ve hayranlık duyarım. Onları imrenerek seyrederim. Mutlu olmak arayışlarıdır. Gerginliklerden uzaklaşmak, problemlerin içine tükürmek faaliyetleridir. İnsanın gülümseme hakkıdır. İnsanın ruhunu temizlemek sanatıdır. Bu yüzden her yeni yıl Noel Baba eleştirilerini, Nasrettin Hoca ile Noel Baba kıyaslamalarını şaşkınlıkla izlerim. Bu yıl daha da şaşırdım.
Nasreddin Hoca kıyafeti giymiş bir muhterem Noel baba kıyafeti giydirilmiş bir maketi ateşe verdi. Yeniçeri kıyafetli muhterem gençler de Noel baba kıyafeti giymiş kişiye sordular ‘’ Bre sen bu kılıkla ne yaparsın?’’ Noel Baba kıyafeti giymiş şahıs da boynunu büküp cevap verdi ‘’ Ben mutluluk dağıtmaya geldim’’ Yeniçeri ağaları kızdı bu işe ‘’ Bre gafil, yedi iklim, üç kıta padişahımız halkına mutluluk dağıtmaz mı ki sen dağıtırsın, yakalayın şu gafili ve geldiği yere gönderin, devlet sınırları dışına atın!’’ .
Bu ferman üzerine yeniçeri erleri kovaladı, Noel Baba kaçtı. Şimdi bu muhterem gençlere sorarsak Türk kültürünü korumak adına bu işi yapıyorlar, geleneklerimize sahip çıkıyorlar falan, filan.. Bir başka etkinlikte Medine’nin fethinin bilmem kaçıncı yıl dönümünün Kuran okuyarak kutlanmasıydı. Türk Milletinin Medine’nin fethi ile ne ilgisi var hala düşünüyorum. Medine gerçekten 31 aralık-I ocak gecesi mi fethedildi? Bunu da düşünüyorum. İstanbul’da Hıristiyan gençler buz gibi havada denize girerler denize daha önce papaz tarafından atılmış haçı çıkartırlar. Aşure gününde, haftasında aşure dağıtılır. Kerbela etkinliklerinde daha önce milyonlarca insan kendini sırtlarından kanlar akıncaya kadar zincirle dövüyordu, şimdi kan bağış merkezine gidip kan veriyorlar ama zincirle dövenler de bu acı çekme , bu kendi kanını akıtma ritüelinde devam ediyor. Eğer kendi kültürünün, kendi geleneğinin, kendi göreneklerinin bütün dünyada kabul görmesini istiyorsan, Onu sevimli hale getireceksin, Onun insanların mutluluğu için hoş bir şey olduğuna bütün dünyayı ikna edeceksin.
Başkalarının kültürlerine düşman kesilerek veya onları tiyatro, oyun sahneleri ile aşağılayarak kendi kültürünü yüceltemezsin. Kültür, gelenek, saygı demişken, düşmanına bile saygı duyacaksın. Sana neden düşmanlık yapıyor? Bunun gerekçelerini anlamaya çalışacaksın! ‘’ O general tutuklandı’’ ‘’ O savcı ifade verdi’’ ‘’ O kadın yakalandı’’ modası başladı Türk basınında, Türk medyasında .Yani söz konusu, olayın iyi veya kötü kahramanı kişi, her kimse ,Onun ismi söylenmiyor. Onun ismi söylenirse eğer, Onun onurlandırılacağı sanılıyor. Onun ismi söylenmezse de Onun aşağılandığı, Onun basit ve önemsiz gösterildiği sanılıyor. Çok yanlış. Yılan da olsa ismi yılandır. Akrep de olsa ismi akreptir.
İnsanların sıfatlarını, isimlerini, unvanlarını yazmak veya seslendirmek, O insanı daha iyi yapmaz. Bu isim ve unvanları hiç yazmamak da O insanı daha kötü yapmaz veya kötü bir insanın ismini yazarak Ondan bahsetmek Onu iyi, sempatik, sevimli göstermez. İsimleri, unvanları yazacaksın ve söyleyeceksin. Bunu yaparken de ‘’ Sayın!’’ gibi şişirmelerden, abartmalardan uzak duracaksın.
Yıllardır dönüp dolaşıp yine aynı noktaya geliyorum yazılarımda. Nedir bu nokta? Hepimiz savaş halindeyiz? İşte bu savaşlardan dolayı insanlar şaşırıyor, sapıtıyor. Ne savaşı bu? Ben savaşı, Ben! Ben…Ben…Hep ben…yine ben…bugün de ben…yarında ben. Yani hepimiz bireysel veya grupsal, örgütsel, toplumsal her neyse işte, bir savaş halindeyiz ve bundan sonra her şeyi bu savaş lisanıyla, savaşçı diliyle anlatmamız gerekecek. Bütün bu olup bitenler sadece savaş !
Bundan sonra hepimiz anlamalıyız ki, hepimiz bir savaş halindeyiz. Barış, sevgi, dostluk bu savaşların belki acılarını unutturmak için, belki de savaşların bir taktiği, stratejisi gereği birilerinin uydurduğu şeyler olabilir. Bundan sonra size savaşı anlatacağım. Çünkü insanlık dünyaya geldiğinden beri savaş halindedir. Bunun farkında olanlar olmayanlardan daha şanslı oldular ve daha bilinçli savaştılar.