Sanrısal mı Tanrısal mı?

“Karşılıklı benlik saygısının yitirildiği bir sanrısal alemde, Tanrısal ayak izlerini aramanın cazibesini keşfetmeye hazır, hala gerçek insanların da var olduğu bir alem bu.”

İnsanlık sosyal medya ile tanışalı ne kadar olmuştu, on beş yıl, yirmi beş yıl? Dünya geneline bakarsak ilk blog yazımı 1990’larda başladı ardından sosyal medya çağı da ivmeli bir şekilde yükselişe geçti. Bunları takiben Six Degrees ve Friendster’in ortaya çıkmasıyla da sosyal medya dediğimiz sanal dünya bugünkü haline kadar gelişerek güçlü bir seviyeye ulaştı. Güçlü bir seviye diyorum çünkü kastım insanlar; insanoğlunun kendi eliyle güçlendirdiği, benlik saygısını yitirdiği, Hubris sendromunun gün geçtikçe iştahını kabartarak yayıldığı adeta Tanrısalını kaybettiği sanrısal ama gürbüz bir dünya.

Şu gelip geçen pandemiyle birlikte içimde gün geçtikçe büyüyen hüzünlü bir taraf var; edep. Pandemi başladığında hala Londra’daydım. Bir süre çelişkili süreci orada yaşadım ardından İstanbul’a geldim ve pandeminin geri kalanını İstanbul’da tamamladım. Avrupa’da yaşamış bir yazar ve vatandaş olarak iki farklı gözle toplumları gözlemleme şansım oldu. Pandemide Türkiye’ye gelmemle birlikte Türk toplumundaki değişime de bizzat ilk gözden şahit oldum. O yüzden pandeminin son bir yıllık sürecinde şaşkınlıktan ağzımı açık bırakacak midemi bulandıracak kadar berbat konulara rastladım. Ne yaşa ne kültüre ne cinsiyete ne mesleğe ne statüye ne de eğitime bakan bu kokuşmuşluk bu edepsizlik gittikçe normalleşmeye sıradanlaşmaya ve toplumun karakterine adeta özüne yer etmeye başlamış. Yediden yetmişe bir edepsizliktir gidiyor. Bu hale gelmeye sebep sadece sosyal medya değildir elbette, her türlü medya her türlü algı çalışması, kimyasal-biyolojik ne kadar perde arkası çalışma varsa bu milletin üzerinde halihazırda işliyor ve tutuyor da. Neden yeterince gözümüzü açamıyoruz neden uyuklamak işimize geliyor? Uyuyarak daha mı az acı çekeceğiz sanıyoruz? Uykuyla uyanıklık arasında kalanlar kendilerini daha mı az suçlu hissediyor? Bu sorular çoğalır ama cevaplar hep sığ kalır.

Son üç yılda sosyal medya kullanımının hem dünya hem Türkiye genelinde ne denli arttığını belirtmeye bile gerek yok. Sanrısal alem bağımlılığına hiç değinmeyeceğim. Şu an toplum olarak yaşa, kültüre, eğitime bakılmaksızın çoluğunu çocuğunu terk etmeye kadar gözünü karartan ebeveynler güruhunun cirit attığı bir sosyal medya kullanıcılığı var. Emniyete, sosyal hizmetlere intikal etmiş binlerce vaka ile ispatlı bunlar. TikTok veya Instagram ya da Facebook olmadı bambaşka uygulamalar, hepsi kullanıcının niyetine göre şekilleniyor. Ve Türkiye’de bu şekillenme evli/bekar gözetmeksizin sadece ilişki yaşamak adına vücut buluyor. İşin bu kısmı çoğunluğun var olduğu ve stabil hareket ettiği bir döngü. Bir diğeri ise ilk paragrafta yazdığım Hubris sendromuna tabi olan grup; başkalarını küçümseyerek egosu tavan yapmış ilgi manyağı olmuş, bu uğurda her şeyi göze alacak kadar kibre bürünebilecek kişiler bunlar. Bu tipler asla eleştiri kabul etmez, tavsiye almaz, dürtüleriyle hareket eder, kimseyi dinlemez ve değerli bulmazlar. Dışardan cazibeli, özgüvenli, karşısındakine ilgili görünürler ancak onlar için sadece “ben herkesten daha başarılıyım herkesten daha iyiyim en iyiyi ben hak ediyorum” anlayışı vardır. Kendilerinden başka herkesin yeteneğini küçümserler. Bu kişileri biraz gözlemle anlayabilirsiniz. Bazıları kendilerini uzun zaman saklama konusunda çok başarılıdırlar ama ne kadar çaba harcadığını iyi bir gözlem, bilinç ve bilgi ile görebilirsiniz. Sonradan üzülüp hayal kırıklığı yaşamamak için dikkat etmek gerekir.

Gözlemlediğim kadarıyla son bir iki yıl içinde dijital ortamlarda sosyal medya konulu diziler de gittikçe iyiye gidiyor. Bunlardan en tazesi Güney Kore yapımı Celebrity dizisi. Dizideki sosyal medya bağımlılığı, Deepfake kullanımı, ikili ilişkilerdeki yozlaşma ve içerdiği birçok mesaj ile son zamanların bana sorarsanız en faydalı yapımlarından biri olmuş. Zaten Güney Kore bazı mesajları batı güruhundan daha iyi vermeyi hep beceriyor. Bu konuda onları daha başarılı ve azimli buluyorum. Biz işin bize yarayacak olan tarafını alalım. Hem günümüz hem yakın geleceğimizde ne gibi değişimler yaşanacak, sosyal medya ve özellikle Deepfake teknolojisi neyi hedefliyor, hedefine doğru yol alırken bile bizlere nasıl zarar veriyor…

Neydi Deepfake hatırlayalım; gerçek kişilerin yüz ifadelerini gelişmiş bir yazılım kullanılarak görsel ve sesli içerik olarak manipüle edilme işlemiydi. Yani daha basitçe aktarmak gerekirse hiç söylemediğiniz şeyleri bizzat kendi sesinizle söylemiş göstermek. Hiç bulunmadığınız bir videoda bizzat oradaymışsınız gibi birebir sizi göstermek. Dizide de aynen yapılan şey bu aslında. Ana karakter ölüyor fakat bir anda sosyal medyada canlı yayın başlatarak bazı kişilerin sırlarını ifşa ediyor. Bizzat kendi sesiyle ve görüntüsüyle.

İşte Deepfake teknolojisi tam anlamıyla budur. Sanrısal alemde Tanrısal bir mucize gibi yüzbinlerce insanı saniyeler içinde ölmediğine inandırabilmek.

İster dolandırıcılık ister politik ister kişisel ister ilahi… her hususta toplumları etkileyerek ikna edebilmek için kullanılması mümkün bir teknoloji bu. İsterseniz kişisel intikam senaryonuz için kullanın tıpkı dizideki gibi, olmadı kitleleri kaotik bir hareketin içine sürüklemek için. Her ne için kullanılırsa kullanılsın tastamam özünde insanı aldatma/yanıltma olacağı için baştan kötü bir üne sahip olmuş bir teknoloji aslında. Mahremiyet ve manipülasyon noktalarında çok tehlikeli. Olumlu yönü hiç mi yok derseniz uzmanlar belirtmiş; sinema sektöründe özellikle Hollywood için deepfake mükemmel bir bütçe düşürücü ve kolaylık diyorlar. Eğlence ve sanatsal sektörlerde oldukça kullanışlı olacağını vurgulamışlar. Deepfake olduğundan şüphelenilen bir video izliyorsanız önce kişinin gözlerine bakın, deepfake teknolojisi uygulanmış ise gözler sabit bir noktaya, boşluğa bakıyormuş gibi görünüyor. Biraz donuk bakışlar kendini ele veriyor sanki. Eminim kısa süre içinde bunun da bir çaresine bakacaklardır.

Celebrity dizisi bu yıl izlediğim derin mesajlı diziler listesine girmiş bulunmakta. Spoiler olmasın diye birçok detayı yazmadım. Hikâyede sadece deepfake vurgusu yok, hatta o işin en son kısmı diyebilirim. Ona gelene dek sosyal medyanın kişiyi ve ilişkileri nasıl berbat hale getirdiğine dair hem subliminal hem alenen mesajlar veriyor. Etkileyici göz kamaştırıcı sanal dünya hakkında vicdanları sarsacak bir drama. En heyecanlı kısmı da subliminalleri yakalamak aslında. Onları bulursanız ne demek istediğimi daha net anlayacaksınız. Şimdiden iyi seyirler.