"YUH be sana, bir terör örgütünün başıyım diyemiyorsun, delikanlılık yapamıyorsun! (...) Bi slogan bile atamadın."
Sorgulamayı yapan komiserlerden biri böyle çıkışıyor Mirzabeyoğlu'na. Gerçek şu ki, savcı da onu sorgulayanlar da Salih Mirzabeyoğlu'nu tanımıyor. O ise "Ne legal ne illegal hiçbir İBDA-C'nin lideri değilim, sadece yazarım" diyor sürekli; suçun şahsiliği prensibinden bahsediyor ama nafile. Hiç tanımadığı insanların İBDA-C ultra fors vb. gibi ekstra isimler altında işledikleri suçların sorumlusu kabul ediliyor. "Bir örgüt varsa, lideri de vardır" denilerek. "Bu adamlar sana hayran ise emirleri de sen vermişsindir" denilerek... Mirzabeyoğlu "Benim liderim Necip Fazıl'dır. Üstadımla Turgut Özal'ın da teması olduğuna göre, o zaman Turgut Özal için 'O benim doğal liderimdir' diyen Mesut Yılmaz da bu işe dahildir" diyerek, kullanılan mantığın hukuk mantığı olmadığı gibi doğru bir akıl yürütme de içermediğini anlatmaya çalışıyor. Ama dönem 28 Şubat dönemidir ve kimsede ironiyi algılamaya yetecek izan yoktur.
Ya şimdi? Necip Fazıl'ı seven bir Başbakan'ın döneminde, Necip Fazıl'ı biraz daha fazla seven başka bir adamın DGM tarafından verilen müebbet mahkûmiyetinin sürmesi, yargılamanın yenilenmesinin bile düşünülmemesi de başka bir "ironi" olsa gerek.
*
Salih Mirzabeyoğlu davasının başlangıç tarihi 28 Aralık 1998'e kadar gidiyor, 2003'te noktalanıyor. O günden bu yana başından sayısız olay geçti. Dayak, kötek, iftira ve alaya alınma, yediği kazığın yanında ordövr tabağı gibi kalır. Hücre baskınında yakalandığı iddia edildi ama gerçekte çocuğunun okulunun önünde, kızının gözü önünde derdest edildi. Devlet kaldığı koğuşa bile saldırı düzenledi, 2000 yılında yapılan ve "Noel Baba" adı verilen bu operasyon sözde mahkûmlar tarafından çıkarılmış bir isyanı ve yangını kontrol altına alma amaçlı idi.
Salih Mirzabeyoğlu ile aynı gün aynı suçtan ama ikinci derece örgüt yöneticiliğinden içeride olan bir mahkûmun eşi Emel Zor o günü şöyle anlatıyor: "Sakin bir şekilde koğuşta otururken çatının delindiğini görmüşler. Ondan sonra içeri girilmiş. Eşim de Salih Bey de o gün için 'Sağ kalmamız mucizeydi' derler." Mirzabeyoğlu ve aynı koğuşta bulunanların cezaları, çıkarmadıkları yangın ve çıkarmadıkları isyan üzerinden artırıma uğruyor. Emel Zor şu an, "Fikre Özgürlük-Mirzabeyoğlu Davası Takipçileri" adlı bir platformda gönüllü olarak çalışıyor. Platform Mirzabeyoğlu'na yapılan haksızlığın giderilmesi için uğraşıyor.
DGM, Mirzabeyoğlu ile ilgili suç delili bulamadı. Davanın ilk hâkimi Sedat Karagül davayı bir an önce sonuçlandıramadığı için görevden alındı. Emekli olduktan sonra "çok baskı gördüğünü" itiraf edecek ve bu yüzden Adalet Bakanlığı'nın açtığı davayla tazminat ödemeye mahkûm olacaktı.
Mirzabeyoğlu için hazırlanan iddianamede bile "Örgüt mensuplarının gerçekleştirdiği eylemlerle doğrudan doğruya herhangi bir ilgisi tespit edilememiş olmakla beraber... " şerhi yazılı. Davasına bakan sonraki hâkim Metin Çetinbaş, yıllar sonra "O dosyada yüzde yüz hata yapılmadı denilemez. Hâkimler de hata yapar" diyerek, büyük bir itirafta bulundu. Gelgelelim, Salih Mirzabeyoğlu ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasından dolayı hâlâ içeride. 1 7 yıldır. Şu an bulunduğu cezaevi Bolu F Tipi Yüksek Güvenlikli İnfaz Kurumu. (Ayrıntılar için Yeni Şafak'ın 19.06.2012 tarihli nüshasında yer alan Orhan Turan imzalı "Yukardakiler öyle istedi, 14 yıldır hücredeyim" başlıklı özel haberi okuyun.)
Mirzabeyoğlu davasının takipçileri ve Fikre Özgürlük Platformu'nu oluşturan bir avuç insan bugün saat 11.00'de Çağlayan Adliyesi'nde bir basın açıklaması yaptıktan sonra önce Bolu'ya, sonra Ankara'ya, Meclis'e yürüyecekler ve "Darbeleri Araştırma Komisyonu"ndan randevu isteyecekler.
Devletten yaralı insanların hisleriyle hareket etmesi beklenmez. Ama "darbelerle yüzleşme"nin darbelerin amillerini çağırıp ağırlamaktan ibaret olmadığı da ortadadır. Darbelerle yüzleşme amacı samimi ise darbelerin hışmına uğramış kişilerin durumlarının da yeniden değerlendirilmesi ve bu sürecin bir an önce başlaması gerekir. Aksi halde kimse 28 Şubat'ın bittiğinden bahsedemez.
(HaberTürk gazetesindan alınmıştır)