Bir rivayete göre yarasa yiyerek beslenenenlerin dünyasından gelen kötü virüsler bizim küçük güzel dünyamızı yıktı. Üstelik yeryüzünün doğal dengesini de bozduğu iddia ediliyor; olacak iş değil ama oldu. Zırvalıklarla dolu burası. Virüsün hep bozduğu yok ettiği şeyleri üzerine odaklanıyoruz. Halbuki bir gece görüşü kazandık. Yalnızca geceleri daha iyi görüyor, uzun bitmek bilmeyen dizileri izliyor, buzdolabı ışığında arsızca yemek yiyoruz. Sabahları da amuda kalkarak beynimize kan gitsin istiyoruz. Sağlıklı yaşamın sembolü bunlar.
Karantina krizlerinde koltukta yuvarlanan popomuzla ufkumuzu genişleten programlar izliyoruz. Program kanal zaplarında şeflerin yemek tarifleriyle mutluluktan peşimizden kovalayan varmış gibi gergin telaşta telefondan asla izlediğinin aynısı olmayacak yemeği sipariş ediyoruz. Gelen paket servislerin plastik malzemelerde sundukları güzelim yemekleri mum ışığında yiyoruz.
Peki geçen hafta internetten alınan yemek takımlarına ne oldu? Hani yemekleri o takımlarda kendimize sununca mutlu olacaktık? Hani tabakta yediğimiz pilavı sıyırırken çıkan çiçek deseni baharı anımsatacaktı? Lakin plastik çatalın tavuğa değdiği anda çatırdayıp kırılması gibi yemek takımı da virüs taşıma ihtimali olmasın diye ultra otomatik bulaşık makinesinde 75 derece yıkanmaya dayanamayarak çoğu çatırdayıp kırıldı gitti. Kalanları da saksıların altına koyduk. Dolu tabaklar dostlarla olur. En azından başka bir işe yaradı; eve sıcaklık saksıya da şıklık kattı? Kahve fincanları da kapkara bir renk çıkmasın mı? Bunlarla fal bakılmaz. Gelecek vaad etmiyor.
Derin bir nostalji içinde vatan hasreti çeken adeta gurbetçiler gibi normalleşmeyi bekliyoruz.
Aynaya bakıp güzel mimiklerimizi kendimize yapıyoruz. Kah gülümsüyor, kah suratımızı ekşitiyoruz. İnsan temasını kestiğimizden dolayı ev koridorlarının duvarlarına parmaklarımızla dokunarak geçiyoruz ki oturma odasına gitmenin başka yolu yok. Bu eğlenceli aşama önemli, pürüzsüz soğuk duvara dokunmak gibisi ne bileyim neyle kıyaslanır şimdiye kadar bilememişiz. Beş duyumuza da hitap etmeye çalışan hükmeden- reklamlar her kanaldan bize ulaşıyor. Dokunuyor da hani.
O kendi kendine gezen elektrik süpürgesi bu eve gelmeli ya artık!
Mülteci yüreğimizle başka yerlerde olmayı düşlüyoruz. Aradığımız bir manzara var bizim için bir mucize! Sosyal medyada bu yönde bizi yönlendiren sözlerin ekran görüntüsünü alıp, kenara koyalım lazım olur sakinleşmek için okuruz bir gün elbette. Enerjimizi güzel şeylere harcayalım, paylaşmak ne güzel, iyilik içimizde gibi özlü sözler her zaman insanı dinginleştirir. Saniyelik de olsa. Olsun saniyeler çok önemli saniyelerle neler oluyor dizilerde değil mi?
Dizideki Alp soysuzu Aslıhan kızımızın peşinden giderken saniyelerce kovalamaca gördük. Dalgınlıkta kaç saniye, milyon saniye belki… Kadın yüzünü kesin estetik yaptırmış, adam zaten protein tozundan yapılmış, gözümde pembe toz bulutu oldu. Neyse ki haftaya başka yeni bir dizi başlıyor!