Rüyaların kenti Sagalassos



Bir çizgi roman serüveni ile adım attığı arkeoloji artık onun hayatının serüveni ve rüyası olmuştur. K.U. Leuven Üniversitesi’nden Arkeolog Prof. Waelkens 20 yıldan fazla bir süredir Türkiye’nin güneyindeki antik Sagalassos kentinde kazıları yürütüyor. Türkiye’de “Marc Bey” olarak çağrılan ve bizden biri gibi görülen Waelkens’ın Sagalassos´ta gerçekleştirdiği rüyasının sonuçlarından bir demetinin sergilendiği “Dreams of City-Sagalassos” adlı sergi 28 Ekim 2011 tarihinde Tongeren Galya - Roma Müzesi’nde açıldı ve 17 Haziran’a kadar gezilebiliyor.

İyi korsan olmayı kafasına takan ve saçlarını korsan gibi bağlayabilmek için saç uzatan 4 yaşındaki oğlum Emre’yi gizli defineyi aramak üzere “kandırıp” ikna etmiştik. “Definenin yerinin belirtildiği gizli haritamızı” yanımıza almadığımız için hazineyi bulamadık. Ancak serginin kendisi başlı başına bir hazine. Müze yetkilileri sergiyi “klasik bir arkeoloji sergisinden çok farklı, bütüncül bir hissetme, duyumsama ve yaşama” diyerek sunuyorlar. Opera Yönetmeni Guy Joosten sergiyi bir tür drama etkinliği gibi dizayn etmiş. Örneğin müzenin bir bölümünde deprem sahneleniyor. Bundan yola çıkarak 6. yy’da 2 büyük deprem yaşayan kentin 6 önemli konusu derinlemesine ele alınıyor. Antik kazı alanının atmosferini verebilmek için başka bir bölümde panoramik ekranda film gösteriliyor. Serginin en ilgi çeken eserlerinden biri Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un mermer heykel başı. Waelkens yönetiminde Burdur’un Ağlasun ilçesindeki Sagalassos antik kentinde yapılan kazılarda bulunan Burdur Müzesi’ne ait 238 eser arasında başta İmparator Hadrian heykel başı ve İmparator Marcus Aurelieus heykel başı gibi eserlerin yanı sıra figürinler, sikkeler, kabartma ve frizler, takılar, çanak ve çömlekler, mızrak uçları gibi değerli orijinal eserler bulunuyor.

Aralarında binlerce kilometre mesafe bulunan Belçika’nın en eski kenti Tongeren ile Sagalassos, zamanında aynı Roma topraklarının parçası olmuşlardır ve o dönemde yaklaşık aynı nüfusa sahiptirler. Limburg eyaletinde bulunan Tongeren (Fransızca: Tongres) yaklaşık 20 bin nüfuslu sevimli bir yerleşim birimi. Roma orduları tüm Galya’yı işgal edip kuzeye doğru ilerlerken, tek bir yerleşim birimi sonuna kadar cesaretle kendini savunur. İşte o yerdir Tongeren. Müzenin restoranındaki mönüde çocuklar için Asterix ve Oburix adı verilen yiyecekler olması tesadüf değildir.

Tongeren’daki rüyaların kenti Sagalassos alışılagelmiş klasik arkeolojik sergilerden oldukça farklı. “Pazarlayamayanın antik zenginliğini pazarlarlar. Ancak bu kadar olur yani!” dedirten türden. Görsel, işitsel, sanatsal ve teknik tüm olanaklar seferber edilip herkesin unutamayacağı bir deneyim yaşamasını sağlıyor. Daha sergi başlamadan girişte antik kazı alanı ile göz göze gelip arkeologların nasıl kazı yaptıklarını ve neler bulduklarını görüyorsunuz. Burdur’dan tarihi eserlerin getirildiği sandıklar özellikle ortalıkta bırakılmış. Sergi girişinde sizi duvara yerleştirilmiş ekranda Prof. Waelkens yani bizim Marc Bey karşılıyor ve sergiye buyur ediyor. Waelkens kendi yaşamında Sagalassos’un yerini ve bu büyüleyici kentteki kazı çalışmalarını anlatıyor. Bu yöntem serginin değişik bölümlerinde kullanılmış. Serginin en etkileyici bölümünü bir tür drama etkinliği gibi sunan Opera Yönetmeni Joosten da ilham kaynağı ve deprem, su ve tanrılardan oluşan konseptini meraklılarına ekrandan anlatıyor. Birden kendinizi kaptırıyor, köşedeki Afrodit’e çaktırmadan bir göz kırpıyor, Apollo ile sessizce selamlaşıyorsunuz. Tanrılar, imparatorlar ve kraliçeler arasında gezerken zaman tünelinde bir yolculuk yaptığınızın farkına bile varmıyorsunuz. Roma İmparatoru ve filozof Marcus Aurelius’a ait mermer başı görünce gözlerinize inanamıyorsunuz. (Lisede Yunanca-Latince eğitimi alan ve filozof imparator Marcus Aurelius metinlerini orijinalinden okuyabilen Avrupa Birliği Başkanı Belçikalı Herman Van Rompuy da salı günü gezdiği sergiye hayran kaldı ve ilk fırsatta Türkiye’de, Sagalassos kazı alanını ziyaret etmek istediğini söyledi.)

270 derecelik panoramik ekran üzerinden özel filmlerle arkeolojik kazı alanının atmosferini Tongeren’a taşıyor. Ekranlarda antik kent ile ilgili filmler gösteriliyor. Antik şehrin etkileyici maketi hayranlığınızı katlıyor. Serginin en son ve en büyük odası karanlıklara bürünmüş...

Ailece Yunan ilahı Zeus’un heykelini ya da haşhaş tarlasının ortasındaki tarım tanrıçasını bulmaya çalışıyorsunuz. Ayakları tesadüfen suyun içinde olan Poseidon’u da hayranlıkla izleyebilirsiniz.
Ekranlarda uzmanlar bilgi verirken salonun farklı yerlerine yerleştirilmiş bilgisayarlarda görsel ve işitsel olanaklardan yararlanmak da mümkün. Çocuklara özel önem verilmiş. Bilgisayar animasyonları sayesinde sergiyi çocuğunuzla birlikte uçan at Pegasus’un eşliğinde oyun oynar gibi keşfediyorsunuz. Böylece minikler Sagalassos şehrindeki tiyatroda, gıda pazarında ve çömlekçiler mahallesinde olan biten aktiviteleri çok daha rahat anlıyorlar.

Çocuklar “Pegasus ile gizli görev” kitapçığı ile minik maceracı ve arkeolog olarak Profesör Marcus’a yardım ediyorlar. Bazı soruları yanıtladıktan sonra Profesör’ün serginin farklı bölümlerindeki objeleri keşfetmesine yardım ediyorlar. Joris Snaet’ın sade ve etkili karikatür çizimleriyle hem siz hem de çocuklar “antik bir sergi” değil de sanki “oyuncak müzesini” gezmiş hissine kapılıyorsunuz.
Daha önce iyi korsan (korsanın iyisi mi olur!) olup tüm kötü korsanlarla mücadele etmeyi kafasına koymuş olan çocuğunuz sergiden sonra ben arkeolog olmak istiyorum, ben de Türkiye’de kazı yapmak istiyorum diyebilir. Aynı, yıllar önce 6 yaşındayken minik Marc’ın dediği gibi!



(22 Ocak Pazar günkü Cumhuriyet gazetesinde yayınlanmıştır.)