Rumların ve Yunanlıların sonuncusu olarak addedilebilecek son yılların en büyük stratejik hatası da, Kıbrıs Rum Yönetiminin bir kahraman edası ile ve de intikam almak amacıyla Türkiye-AB müzakereleri sürecinde 6 başlığı dondurması, Fransa'yı da başlık dondurması yönünde teşvik etmesi oldu.
Sonucu tam bir fiyaskoydu bu stratejinin.
Süreç Türkiye'nin aleyhine değil, Rumların aleyhine işledi…
Kıbrıslı Rumlar, Yunanlılarında desteği ile Türkiye-AB müzakereleri sürecinde 6 başlığı dondurmak düşünceleri, Türkiye'yi köşeye sıkıştırmak ve Türkiye'nin "Aman ne olursunuz başlıkları açın, ben de ne isterseniz yapmaya hazırım" diyeceği hesapları üzerine inşa edilmişti ve Türkiye'den, gerek Kıbrıs konusunda gerekse başka konularda büyük tavizler almayı hedefliyorlardı. Sonuçta çok fena yanıldıkları ortaya çıktı.
Aradan geçen 12 yıl içinde başlıkların dondurulmasının, Türkiye'deki yöneticilerin (AK Parti Hükümeti’nin) pek de umurunda olmadığını ortaya çıkardı. Bu süreç içinde Türkiye'deki yöneticiler "AB'ye üye olmak çok önemli değil" düşüncesini benimsediler ve Türk halkının da AB'ye üye olmak isteği ise yüzde yetmişlerden yüzde 20’lere indi.
Başlık dondurma stratejisi çok yanlıştı aslında.
Kıbrıs Rum Yönetimi tam tersine bir davranışla, başlıkların derhal açılmasını ve en kısa zamanda da kapatılarak Türkiye'nin AB'ye girişini hızlandırmak yönünde çaba harcamalıydı, Kıbrıs konusundaki mevcut durumu çözmeyi ve kendi lehine döndürmeyi hedefliyor idiyse…
Eğer başlıklar dondurulmayıp 3-4 yıl içinde Türkiye AB üyesi bir devlet haline gelseydi, aynen diğer üye ülkelerin yaptığı gibi Brüksel'e egemenliğinin yüzde 70 veya 80'nini devretmek zorunda kalacaktı. Türkiye ile Yunanistan arasında 1982 yılından beri yaşanan Ege Sorunu ve 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti ile yaşanan toprak ve Münhasır Ekonomik Bölge sorunu, kısa bir süre içinde Avrupa Birliği'nin istediği ve öngördüğü şekil ve biçimde çözülecekti. Türkiye de Brüksel'in gerek Ege, gerekse de Kıbrıs konusunda ön gördüğü çözümlere de itiraz edemeyip uygulamak zorunda kalacaktı. Bundan sonra da Ege'de, Kıbrıs adasında ve münhasır ekonomik bölgede bu gün yaşanan olayların hiç biri yaşanmayacaktı.
24 Nisan 2004 tarihinde yapılan referandumda Kıbrıslı Rumların "OXI" oyu kullanması da bir başka büyük ve tarihi hata oldu. Evet deselerdi, adanın yönetimini Kıbrıslı Türklerle paylaşacaklardı ama bunun karşılığında Türkiye yeni kurula ak devleti ve onun Münhasır Ekonomik Bölgesini tanımak zorunda kalacaktı.
Davutoğlu'nun iki devletli önerisi, Kıbrıs Rum Yönetimine bir ihtardır. "Aklınızı başınıza almazsanız hem adanın üçte birini ebediyen kaybedeceksiniz ve KKTC de tanınan bir devlet olacak, hem ben gene gelip 1958 yılında ilan ettiğim Münhasır Ekonomik Bölgemde araştırma yapacağım" demek istemektedir Davutoğlu. Tabii anlayana.
Davutoğlu'nun bu sözlerini çok ciddiye almak gerekmektedir.
Hiç bir ülke bir diğeri için ne evlatlarını tehlikeye atmak ister, ne de Türkiye gibi bölgenin politik, ekonomik ve askeri bir gücünü karşısına almak... DolayısıylaAnastasiadis'in başından beri yalnız kalacağı ortadaydı. Anastasiadis yardım ve destek için şimdi kapı kapı dolaşacağına, müzakere masasından kalkmadan ve Türkiye ile dalaşa girmeden önce bu ziyaretleri yapıp destek alıp alamayacağının tespitini yapsaydı çok daha iyi olurdu.
Ekonomik sıkıntıları çözmekte başarılı olamayan Kıbrıs Rum Yönetimi lideri Anastasiadis’inönüne konan ekonomik veriler çok kötü. Son 2 yıldır en ufak bir gelişmenin olmadığı Kıbrıs Rum ekonomisinde İpotek yasası ile yeni bir kaos da kapıda bekliyor Anastasiadis'i. Bundan kurtulmak için hayali bir düşman yaratıp dikkatleri oraya çekmeyi şimdilik başardı ama birkaç hafta sonra bu sorun küllü su gibi yerine oturacak olan Rum lider, gene ekonomik sorunlarla baş başa kalacak.
Bir olasılıkla da 2018 seçimlerinde yeterli halk desteğini bulamayacağı için aday bile olamayacak Anastasiadis.
Ata ATUN
e-mail: ata.atun@atun.com
http://www.ataatun.org
Facebook: Ata Atun
http://www.twitter.com/ataatun