Kıbrıs Müzakerelerinin Crans Montana’da kopmasına ve çökmesine neden olan, Anastasiadis’in beceriksizliği değil, isteklerinin hiç bitmemesidir gerçekte. Karşısında Rumların her istediklerini vermeye hazır bir Kıbrıslı Türk Cumhurbaşkanı görünce, bir türlü isteklerinin sonunu getirmeyip, aldıkları ile yetinmedi ve “görüşmelerin çökmesine neden olan adam” ithamı altında kalarak masa başına yıkıldı. Şimdi dört dönüyor etrafta “Ben masaya oturmaya ve müzakereleri sürdürmeye hazırım” diye. Maalesef işledikleri hunharca cinayetleri, yaktıkları köyleri, yağmaladıkları Türk mallarını unuttuğumuzu sanıp “Sıfır garanti, Sıfır Güvenlik” isteyince masa Anastasiadis’in başına çöküverdi aniden.
Cumhurbaşkanı Akıncı ve ekibi de Kıbrıs konusunda Federal ve Rumlarla ortak bir devletin olamayacağını bir türlü kavrayamayıp, hala daha müzakereleri sürdürmek ve taviz vermek peşindeler. Bunun getirisinin ne olacağı da, gerçekte belli. Anastasaidis’in verdiği garanti sözüne inanılırsa, AB üyesi bir ülke olan Yunanistan’ın Batı Trakya’da yaşayan kardeşlerimize uyguladığı insanlık suçları ve hukuku çiğneyen davranışlarının aynısını bizler Kıbrıslı Türklere de yaşatacakları açık, hem de hiç ayırım yapmadan. Günümüz Rum hayranları ve çığırtkanlarını da, bizleri koyacakları kefenin içine koyacaklar hiç gözlerinin yaşına bakmadan. Tarihi biraz karıştırmak yeter bunu anlayabilmek ve görebilmek için.
Anastasiadis, utanmadan ve arlanmadan “Kıbrıs sorunu 1974’de Türkiye’nin adayı işgali ile başladı” diye Kıbrıs konusunun çarpıtıyor ve herkesin de inandığını zannediyor. Önce 1941 yılında, Lefkoşa Belediye Başkanı Themistokles Dervis zamanında Türkçe sokak ve meydanların isimlerinin değiştirildiğini, sonra da 1956-1958 yılında bu değişimin genişletilerek kalıcılaştırıldığını sanki hem kendisi hem de aramızdaki Rum hayranları unutmuş gibi. Günümüzde bir bölgenin veya da sokağın ismini devletimiz Türkçeleştirse, aramızdaki Rum hayranları hemen koro halindeötmeye başlıyor.
Sonra da 1950-1974 yılları arasında, kendilerinin çoğunluk olduğuna güvenip Türk köylerine, Türk evlerine ve sokakta yürüyen Türklere yaptıkları saldırıların Başpiskopos ve Cumhurbaşkanı Makarios III tarafından verilen emirlerle olduğunu unutup, Kıbrıs konusu 1974 yılında başladı yalanını her fırsatta tekrarlıyor ve konuyu bilmeyenleri de inandırmaya çalışıyor Anastasiadis. Böyle düşünen sadece kendisi değil tabii. Tüm Rum politikacılar da aynen Anastasiadis gibi düşünüyor. Çok değil daha iki gün evvel, DİKO Başkanı Nikolas Papadopulos, düzenlediği basın toplantısındaŞubat ayında Kıbrıs Rum Cumhurbaşkanı seçilirse açıkça Türkleri cezalandırmak için neleri yapacağını bir bir saydı döktü.
Ercan Havaalanını kapattıracakmış, KKTC’de faaliyet gösteren yabancı şirketleri cezalandıracakmış, KKTC’de emlak alımı ve satımı yapan şirketleri ve de sahiplerini Lefkoşa Rum Mahkemesine verip cezalandıracakmış, Kıbrıslı Türk siyasileri vatandaşlıktan atacakmış ve de bunlara benzer pek çok önlemler alacakmış. İşte bunların adına da “Rum garantileri” diyorlar. “Ya benim kulum kölem olursun, ya da ben seni cezalandırırım” demeye getiriyor Avrupa Birliği’nin bu saygın olmayan üyesi devletin siyasi parti başkanı. Al birini, çal diğerine. Aralarında hiçbir fark yok.
Duyan da, geçmişi bilmeyen de Rumların vereceklerini taahhüt ettikleri garantilerin (!) insan hakları ile birebir bağdaştığını, uyuştuğunu zannediyor ama kazın ayağı hiçte öyle değil.
1923 Lozan Anlaşmasında Batı Trakya’da kalan kardeşlerimizden“Müslümanhalkı” olarak bahsedilmesi sonrasında, 1950’de DP’nin Türkiye’de iktidar olması ile başlayan Türkiye-Yunan dostluğu döneminde “Müslüman”tanımı “Türk” kavramına çevrilmiş ve 1968 Türkiye-Yunanistan Mutabakatında da bu tanımlama “Türk”olarak kayda geçirilmiş ve kesinleşmişti.Tüm bu anlaşmalara rağmen, Yunan Hükümeti altına imzasını attığı anlaşmaları hiçe saymış ve “Yunan Millet Meclisi”1985 yılında yayınladığı Bildirge ile Batı Trakya Türklerine “Rum Müslüman” diye hitap edilmesini emretmişti. 1989 yılında yapılacak seçimlerde Milletvekili adayları “Sadık Ahmet ve İsmail Şerif” kendilerini “Türk” olarak tanıttıkları için resmen cezalandırılmışlardı.
Nerede mi oldu bu olay;1964-1967 yılları arasında Kıbrıs adasını fiilen işgal eden, AB’nin anlı şanlı üyesi ve de Kıbrıslı Rumların anavatanları olan Yunanistan’da! Şimdide çıkmış “Kıbrıs sorunu 1974’te başladı, AB’nin garantisi yeter!” yalan ve saçmalıklarıyla kafa karıştırmaktalar, tabi yersek!