Kişiyi, sıradanlıktan çıkarıp, ‘sanatçı’ kimliği kazandıran unsurlar hangileridir?
Sanatçı kimdir, sanatçıyı farklı hale getiren unsurlar var mıdır?
Bu iki sorunun cevabı olarak, her sanatçı gözün olayları yorumlayışı kadar çok farklı tanımlama getirmek mümkün. Ama bizim dilimizin döndüğünce sanatçı; çevreye, olaylara, topluma karşı duyarlılık gösteren; farklı bakış ve kendinden birşeyler katandır.
Ressam beyninden geçenleri fırçasıyla tuvale aktarırken, günümüzde teknolojinin sunduğu kolaylıkları mesleki birikimi ve sanatçı ruhuyla harmanlayan fotoğraf sanatçıları da en az bir ressam inceliğinde eserlerine kendinden birşeyler katar.
Hergün önünden geçtiğiniz marketler sizin için bir sıradan çevre görüntüsüdür ama etrafına vizörden bakan fotoğraf sanatçısı için “sıradanlığın” ötesinde bir tablodur sokakta gözlemledikleri...
Bazen ciltler dolusu kitabın anlatamadıklarını bir kare fotoğraf ortaya koyabilir. Bir karenin içine bir dünyayı sığdırır sanatçı kimi zaman.
Türkiye’de gazeteciliğin mutfağından, aktif haber kovalamasına kadar birçok biriminde görev yaptıktan sonra işsizlik çıkmazına alternatif olarak, “hayatını yurtdışında sürdürme” kararı veren Kadir Aktay’ın fotoğraflarında, sanatçı kişiliğin farklılığını ortaya koyan birçok unsuru bulmak mümkün.
“Yeni bir hayata İngiltere’de devam etme” kararı Aktay’ın mesleki dürtülerini harekete geçirince, “benim düş alemimin yansıması” diye tanımladığı, “Past Time Dreams” sergisi ortaya çıktı. Aynı serginin, Londra’daki ünlü St. Martin Galery’de de iki hafta süreyle sergilenmesi, Aktay’ın yaşayacağı ülke seçimini kolaylaştırdı.
İlk defa Londra’ya 2003 yılının Şubat ayında gelen ve ilk sergisini açan Kadir Aktay, daha sonra Türkiye’ye dönüp, sanatçılara uygulanan vizeyi alarak, yaşamaya karar verdiği İngiltere’de aynı yılın Eylül ayında “Clours of Street” adını verdiği ikinci fotoğraf sergisini açtı. Bu sergi ile, sanat çevrelerinin ve fotoğraf tutkunlarının dikkatlerini adı ve eserleri üzerine yoğunlaştırmayı bildi.
Bir fotoğraf sanatçısının yerleşmeye geldiği yabancı bir ülkede, daha çevreyi bile tanımadan 10 gün gibi kısa sürede gördüklerini vizörü ile tesbit ederek sergi açacak hale getirmesi, ancak “mesleki birikim ve tecrübe”nin neticesi olarak yorumlanabilir.
Aktay, “Clours of Street” çalışmasında birçok insanın hergün geçtiği ama farketmediği Türkçe tabelalardan ortaya çıkan 30 ilginç fotoğraf ile sadece kendi toplumunu değil, İngiliz fotoğraf otoritelerinin dikkatlerini de üzerinde yoğunlaştırmayı başarmış bir fotoğraf sanatçısı.
Sokaklarda kamerasıyla tesbit ettiği Türkçe işyeri adlarını, Photoshop birikimini de kullanarak, çerçevede sabitleştiren sanatçının bu çalışması sadece Londra’daki Türk toplumu ve yerel basında değil, Türkiye basınında da “Londra’daki Türkiye” olarak yankı buldu.
Fotoğraf çalışmalarını, kendi ‘düş aleminin dışa yansıması’ olarak tanımlayan Aktay, bir başka rüyası, “Dream Flowers”da ‘fotoğraf transferi tekniği’ kullanarak, alışılmışın dışındaki çalışmalarını cafe Z bar’da sergiledi.
Sanatçı, rüyalarına eklediği bir diğer çalışması olan “London Dreams”ı ise kuzey Londra’daki Bodrum Cafe’de sanatseverlerin beğenisine sundu.
İngiliz fotoğraf otoritelerinin dikkati, Aktay’ın “Dreams”leri üzerinde yoğunlaşınca sanatçı, Julia Margaret Cameron Vakfı’ndan ‘Dimbola Lodge Museum’da sergi teklifi aldı. Sanatçı, “Dream Flowers” çalışmasını 2005 yılında, ilk kadın portre fotoğraf sanatçısı olan Julia Margaret Cameron’un Isle of Wight’da müze haline getirilen evinde sergiledi eserlerini.
SİYAH-BEYAZ ‘DREAM’?
İngiltere’de açtığı sergilerinin hemen tamamına yakını “Dream” yani rüya adını taşıyan Kadir Aktay, bunu “düşlerimin yansıması” diye açıklıyor. Ve neden “rüya”da yoğunlaştığını, “çünkü bu fotoğraflar üzerinde benim oynadığım fotoğraflardır. Yani benim gördüğüm, görmek istediğim fotoğraflar. Onun için sergilerimde ‘düşlerim’ adı hep öne çıkıyor” diye ifade ediyor…
Aktay, bu sözlerini, “fotoğrafçı düşleriyle yaşayandır. Bu hayatın her safhasında düşler vardır ve düşlerinizin ne kadarını gerçekleştirebilirseniz onun için mücadele ediyorsunuz” diye tamamlıyor.
Bir otobüs güzergahını fotoğraf karelerinde sabitleştirip, “Route 38” adı altında sanat eseri haline getiren Aktay, büyük ilgi gören Londra merkezindeki 38 numaralı otobüsleri konu alan sergisini anlatırken; “ilk defa 1991 yılında Londra’yı ziyaret ettim. O zaman Victoria istasyonuna gelmiştim. Londra’da metrodan yeryüzüne ilk çıktığım nokta Victoria istasyonu idi.Geçen yıl yaşamak üzere geldiğimde ise Clapton bölgesinde kaldım. Bu iki noktayı birleştiren hat 38 numaralı otobüslerdir. Dil eğitimi için okula gidip gelirken de hep 38 numaralı otobüsleri kullandım. Bu hatta çalışan otobüslerin tamamı Londra’yı sembolize eden iki katlı kırmızı otobüslerden oluşuyor. Otobüslerin 38 rakamının ortası ise kalp şeklinde dizayn edilmiş. Otobüs içerisindeki duraklar ve güzergahlarda da aynı amlblem yeralıyor. Ben doğuluyum, Londra ise Batı! Doğu ile Batı’nın kesiştiği nokta benim için. İşte bu kompozisyonda benim de bir katkım olsun istedim ve yakın bir tarihte tarihe malolacak olan bu ötobüslerde benden de bir iz kalsın istedim” sözleri ile açıklıyor sanatçı.
Sanatçı farklılıkları gören ve bunu eserlerine yansıtandır. Aktay, “Route 38” çalışmasını, siyah-beyaz çekip, renklendirerek, “bana göre siyah-beyaz” dediği Londra’ya sadece kırmızının renk kattığını hatırlatıyor. Kırmızı otobüs, kırmızı posta kutuları ve telefon kulübeleri örneğini vererek...
Grinin ağır tonlarıyla siyah-beyaz Londra’da diğer renklerin yokolduğunu, “çünkü güneş bu coğrafyadan farklı geçiyor, bu kentte bulutlar daha yakın” tesbiti ile neden fotoğraflarını siyah-beyaz çalıştığını anlatıyor Aktay.
Sanatçı, Londra’da siyah-beyaz dışında farklı “Dreamlar” (rüyalar) olmadığına vurgu yaparken, bizim yaptığımız fotoğraf sanatçısı tanımını zenginleştiren, “Fotoğraf sanatçısı, iyi gören ve diğer insanlardan farklı görendir. Bana göre Londra bu bakımdan çok zengin bir kenttir” diye de ekliyor.