Tasavvuf, İslâm'ın en kıymetli, 'insanî-evrensellik' açısından en büyük katkı vaat eden mecrası. Ramazan ekranına da en çok tasavvuf yakışır.
Ekranlarda Ramazan’ın durgun geçtiğine ilişkin haberler var. Medya Takip Ajansı Interpress’in yaptığı araştırma, önceki senelere göre kanalların Ramazan’a özel hazırladıkları programlarda yarı yarıya azalma olduğunu ortaya çıkarmış.
Bu, tek başına ele alındığında, belki şöyle yorumlanabilir: Malûm, kitle kültürünün şahikası olarak televizyon her şeyi çok çabuk eskitmekte oldukça mahirdir. Yıllardır her Ramazan hummalı bir faaliyet içinde birbiriyle yarışa giren kanalların sular-seller gibi akıttıkları programlar kitleye doygunluk verdi, hatta belki de ‘mide fesadı’na yol açtı ki artık o kadar kabul görmüyor. Baksanıza, önceki yıllarda Ramazan’ın gözdesi olan ‘Cübbeli Ahmet Hoca ile Sohbetler’ programının bu sene esamisi okunmuyormuş Interpress’in araştırmasına göre…
Fakat öte yandan da bir Nihat Hatipoğlu gerçeği var! ‘Fenomen dizi’ tabirinden esinle konuşacak olursak Nihat Hoca bir ‘fenomen televaiz’. (‘Televaiz’i de Amerika’da televizyon programı yapan Evangelist din adamlarını tanımlamak üzere üretilmiş ‘televangelist’ tabirinden esinle kullanıyorum.)
Daha önce analizini yapmış ve demiştik ki rıfk ve şefkat üzere, adeta ‘sufi-meşrep’ performansıyla Nihat Hoca, toplumun (dindarlar kadar ‘seküler’ olanlar da dâhil) tüm kesimlerine hitap ediyor. O yüzden de Ramazan’da diğer programlar sönümlenirken, onunki seçkinleşip reytingde zirveye oturmuş durumda (iki hafta önceki yazımızda zirveye oturmaya ramak kaldı demiştik, artık zirvede:-). Demek ki tıpkı dizi enflasyonunda pek çok dizi elde patlarken bazılarının yerini daha da sağlamlaştırmasına benzer bir durum Ramazan programları bağlamında Nihat Hatipoğlu için söz konusu…
Tabii bir de hayli taze Ömer Tuğrul İnançer vakası var! Tatil dönüşü memlekete adım atar atmaz onun TRT’nin iftar programında sarf ettiği hamile kadına tecrit ‘vaaz eden’ sözleri yüzümüze çarptı!.. İnançer tasavvuf düşünürü olarak takdim edilmekte. Tasavvuf üzerine hasbelkader, haddimiz olan ‘antropoloji’ çerçevesinde epey kafa yorduk. Din üzerine böyle ‘normatif’, yasakçı ve celâlli ifadeler ‘ehl-i tasavvuf’un ağzından çıkmaz pek. Bunlar ‘ehl-i şeriat’ ulemanın harcıdır esasen… Üstelik İnançer, hamilelik konusunun yanında (ped reklamlarını kasten) “kanatlısı kanatsızı televizyonlarda uçuşuyor, ayıptır ayıp” şeklinde çok daha vahim, sûfi vazifeyle, zarafetle ve hicap duygusuyla hiç mi hiç bağdaşmayan, ‘Yunus’tan ziyade ‘Molla Kasım’ı yankılayan ifadeler de kullanmış ki taaccüp doğrusu!..
Tasavvuf, İslâm’ın en kıymetli, ‘insanî-evrensellik’ açısından en büyük katkı vaat eden mecrası. Ramazan ekranına da en çok tasavvuf yakışır. Ama İnançer bu sözleriyle tasavvufa ne kadar yakışır, orası da tartışılır. Allah’ın celâlini aksettirmek yerine ‘cemâl’ine duyulan aşka çağrı olan tasavvufa Ramazan ekranında yelken açmak mı istiyorsunuz?! O halde bir ‘postmodern Rabiatu’l-Adeviyye’ denilebilecek Cemâlnur Sargut’u şu aralar kanaldan kanala sohbetlere konuk olduğu programlarda yakalamaya çalışın!..
(Radikal'den)