“İnsanoğlu karanlıktan ve doğanın güçlü sesinden hep korkmuştur. Korkunç devler hala hayattalar. İnsanlar, olan biteni durmuş izlerken onlar bu dünyayı tahrip ediyorlar. En acısı ise henüz cesaretini toplayıp onlarla savaşacak tek bir kişinin bile olmaması.” Ragnarok, Episode 1
Ragnarok, Norse Mitolojisi’nde dünyanın sonu demektir. Ragnarok, doğal afetlerle başlar ve tanrılar ile korkunç devler arasındaki savaşla doruğa çıkar. İskandinav tanrılarının kendi kıyametlerini yaşayacakları o gün tüm tanrılar devlerle savaşacak ve hepsi ölecektir. Ragnarok gerçekleşti mi emin değilim. Dünyalarının ve hikayelerinin sona ereceği şüphesiz ancak ne zaman ve nasıl sorularının cevabı henüz birer soru işareti.
Henüz ulaşılamayan derin ve karanlık bir yerlerde bekleşen sayısız İskandinav hikayesi olduğunu hissediyorum. Gün yüzüne çıkanlar, TV’lere yansıyanalar sadece yüzeysel birer kopya. Yine de bizlere o çağın resmini çizip gözümüzde canlandırabilmemize aracı olabiliyorlar. Bunun için minnettarım. Ama asılları kayboldu, yok edildi, gömüldü ya da bir yerlerde tahrip edilerek saklanıyor.
31 Ocak dün itibariyle Netflix listeme düşen Ragnarok dizisi de bu kopyalardan biri. Bir süredir sabırsızlıkla onu bekliyordum. Dün akşam ilk dört bölümü heyecanla bitirdim. Dizi, tam da beklediğim gibi diyebilirim. Hikayenin geçtiği Norveç’in kurgusal Edda kasabasının atmosferi beni büyüledi. İklim değişikliğine dikkat çekmesiyle birlikte yaklaşan kıyameti, dışardan bize şirin gözüken bu küçük kasabada tasvir etmelerine bayıldım. Kasabanın muhteşem doğa manzaralarını her bölümde sık sık görebiliyorsunuz.
Kirliliğin iyice zehirlemeye başladığı, eriyen buzulların, sıcak kışların, sağanak yağışların sarsıcı sonuçlar doğurduğu bir Norveç kasabasında geçen hikayeye sahip Ragnarok, kıyameti yoğun biçimde hissetmekte olan bu kasabadaki kadim bir kötülüğü alt etmek için bir efsanenin doğuşuna odaklıyor sizi.
İklimsel felaketler adım adım dünyayı felakete sürüklerken, İskandinav tanrıları ve korkunç devlerin savaşı da buram buram kan ve güç kokmakta. Günümüzde Thor’u canlandıran Magne karakterinin seçimi oldukça isabetli olmuş. Kasabanın en zengin ailesi olan insanımsılar güçlü ve etkileyici oldukları kadar aynı zamanda da avlanmaları ve yedikleri şeylerle tiksindirici sahnelerde karşınıza çıkabiliyorlar.
Şayet klasik fantastik ve gerilim aramak için diziyi kurcalarsanız hayal kırıklığına uğrayabilirsiniz, en azından ilk dört bölüm için bunu söyleyebilirim. Açıkçası ben bundan çok memnunum. Sürekli gerilim havasını zorla izleyicinin gözüne sokmak için her adımda sahneyi vurgulayan; kapı açılır tokmağa vurgu, merdivenden çıkılır adımlara vurgu ve gerilim müzikleriyle süslenen sıkıcı sahneler yok. Her şey doğal yaşam formunda ilerliyor gibi hissettiriyor.
Evet yine algıları güçlendiren bir dizi daha hayatımıza girmiş bulunuyor. Kendi şehrinizde, yaşadığınız kasabada tekerlekli sandalye ile dolaşan yaşlı bir adam veya süpermarkette yaşlı bir kasiyer kadın görünürde sıradan olsalar da yarı tanrı yarı insan, mitolojik birer kahraman olma ihtimallerinin de olduğunu göz ardı etmemek gerekiyor galiba. Onları tespit ederek tanımak öyle basit bir şey değil elbette. Eğer sizde özel bir şey yoksa gerçek yüzlerini size asla göstermeyeceklerdir. Şayet özelseniz o zaman size farklı yollardan yaklaşacaklarından emin olabilirsiniz : )