Psikolojik kopuş!

KÜRT meselesi nereye gidiyor? Bu sorunun cevabının araştırılmasında Uludere faciası önemlidir.

Bu facia üzerine devletin bıraktığı izlenim önemlidir. PKK ve BDP’nin bu olayla biraz daha taban kazanıp kazanmadığı önemlidir.Etnik hareketlerde adeta sosyolojik bir kanundur: Tabanı genişleyip militanlaştıkça nihai amacı olan ‘ayrı devlet’e yaklaştığına dair inancı artar, radikalleşir, talep çıtasını yükseltir...
İşte, dün “üniter devlet içinde” diye konuşan, Şeyh Sait’i modernist Mustafa Kemal’le işbirliği yapmadığı için ve “feodal” olduğu için eleştiren, en fazla “demokratik cumhuriyet” diyen PKK-BDP hareketinin bugünkü taleplerine bakın... AB’nin Yerel Özerklik Belgesi’ndeki normal özerkliği reddediyor, “demokratik özerklik” etiketi altında totaliter bir paralel devlet yapılanmasını savunuyor.
Balkan milliyetçilikleri de “Osmanlı şemsiyesi altında” diye başlamıştı, sonrası malum...

PKK ‘kopuş’ istiyor

Türkiye’de Türkler ve Kürtler, başka bir örneği bulunmayacak şekilde iç içe geçmişlerdir. Özellikle şehirleşmenin hızlandığı son otuz yılda üç Kürt’ten biri Batı illerimize yerleşmiştir; aradaki insani, sosyal ve ekonomik bağlar güçlenmiştir. Fakat öbür yanda da Kürt milliyetçiliği ve “psikolojik kopuş” süreci işlemektedir. Onun içindir ki, Kürtler bir realitedir fakat siyaseten ve sosyolojik olarak çok farklı eğilimlere sahiptirler, seçim sonuçları ortada.
Öcalan bu içe içe geçmişliği azaltmak amacıyla “Batı illerindeki Kürtler Doğu illerine göçsün” diye çağrı yapmıştı! (Radikal, 09 Aralık 2010)
Psikolojik kopuşun yanında açıkça fiziki kopuş da istiyor!
Fakat iç içe geçiş sosyal, tarihi ve ekonomik sebeplere dayalı olduğu için öyle bir geriye göç olmadı.
‘Kürt realitesi’ bu şekilde kendi içinde çeşitlenmiş olduğu için, ılımlı geniş kitlelerin kazanılması veya kaybedilmesi hayati derecede önemlidir.

Kitleleri kim kazanacak?

Kürtlerin hepsinde bir dil ve kültür hassasiyeti oluşmuştur fakat siyasi beklentileri farklıdır. Önümüzdeki sorun, keskin milliyetçiliğe kapılmamış ama demokratik talepleri olan Kürtleri kimin kazanacağıdır: Türkiye mi, PKK mı?
Dünya uygulamalarında da ılımlıları ‘kazanmak’ ve terör örgütüne silah bıraktırmak için demokrasi kanallarını genişletme politikaları uygulanıyor. Başarılılar var, başarısızlar var.
Türkiye’de PKK ve KCK gibi yan kuruluşlarıyla elbette mücadele edilecektir. Bu mücadele yürürken, geniş kitlelerin ‘kazanılması’ için sırf ekonomik hizmet yetmez... Ağzımızdan çıkan söz önemlidir, empati önemlidir, acılar karşısında duyarlık önemlidir.

Bölgede oy dağılımı

İdris Naim Şahin’in dili olumsuz örnektir, bölgede olumsuz etkiler yapmıştır. Bunu Sabah’ta Nazlı Ilıcak, Zaman‘da Hüseyin Gülerce, Yeni Şafak’ta Ali Bayramoğlu, Bugün’de Ahmet Taşgetiren de yazdı.
AK Parti’nin bölge ortalamasında BDP’den fazla oy alması Türkiye için hayati derecede önemlidir. AK Parti bunun önemini ‘oy sayısı’ olarak değil, özel bir hassasiyetle dikkate almalı, Kürt vatandaşlarımızla gönül bağlarının hasar görmesine izin vermemelidir. Aksine bu bağları güçlendirmelidir.
Ben Kılıçdaroğlu’nun Tuncelili olmasını da Türkiye için bir kazanç, birleştirici bir faktör sayıyorum, CHP de bölgede daha fazla oy alabilmelidir.
Oy coğrafyası Türkiye’nin geleceğini tayin edecektir!
Sıradan Kürt vatandaşlarımızı rencide eden sözler, tavırlar, duyarsızlıklar, ilgisizlikler neticede PKK’ya yarar, bunu hiç unutmayalım.

(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)