Dün “AK PARTİ-CEMAAT VE KÜRT POLİTİKASI” adlı makalemde Diyarbakır’dan bir prof dostumun yazdığı analizi virgülüne dokunmadan, kişinin düşünce hürriyeti ve özgür ifade hakkına duyduğum saygıdan dolayı aktarmıştım.
Çünkü düşünce hürriyeti kişinin namusudur ve bize ne kadar aykırı gelirse gelsin düşüncenin kendini özgürce ifade etmesi için düşünce namusuna saygı duyulmalı ve ifade edilmesine olanak sağlanmalıdır. Dün de dediğim gibi düşünmek hayır demeyi bilmektir ve söz konusu dostumun görüşüne de katılmamın mümkün olmadığını da ifade etmiştim.
Neden katılmadığıma gelince:
Şimdi biz Ak Parti ve Cemaati eleştirebiliriz, yetersiz, eksik ve daha çok demokrasi isteyebiliriz,-ki buda birey olarak hakkımız ancak Ak Parti’ye oy verenlere “AKP konjoktürel bir geçici siyasi parti olduğunu biliyor. Zaten AKP’liler, ya ANASI-KÜRT, babası ne olduğu belli olmayanlar veya, babası Kürt, annesi ne olduğu belli olmayan, kendi ŞAHSİ MENFAATLERİ PEŞİNDE KOŞAN oportünistler topluluğudur“ demenin veya öyle bir iddiada bulunmanın hem etik tarafı yoktur, hem de halkın iradesini hiçe saymak ve saygı duymamaktır.
Söz konusu hocanın yazısını okuyan pek çok okuyucum aradı ve sanki illeri sürülen düşünceler bana aitmiş gibi sitem ettiler. Kimi okuyucum; “Ya Cüneyt bu ne perhiz, bu ne lahana? Adam resmen herkese hakaretler etmiş. Kim bu adını bile vermekten çekinen Prof? "diye tepki gösterenler de oldu.
Bir başka okuyucum; "o ismini vermekten çekinen kahraman; eğitim seviyesine endeksli’ politikalarla AKP, BDP ve diğer rakip partilerin yolunu kesmeye odaklanmaktadır’ derken sanki BDP sütten çıkmış ak kaşık gibi hiç bir argümanı seçim ve populist anlayışına göre şekillendirmediği ve uygulanmadığını zannetmektedir.”diye yazmıştı.
Aslında beni de son yazısıyla şaşkına uğratan hocamızda şunu çok iyi biliyor ki; BDP dolaylı yönden PKK’nin vizesi olmadan asla iş yapamaz. Kandil ve İmralı’dan onay almayana kadar adaylarını belirleyemez. Ak Parti’nin seçimler öncesi Diyarbakır'da 4 seçim bürosu varken, BDP’nin resmi bilinen 27 ve resmi olmayan yüzlerce iken ve bunların hiç birisine saldırı olmazken o topu topuna 4 Ak Parti bürosuna bombaları Ak Parti’mi attırdı yoksa sindirme politikasını her zaman adet edinmiş birileri mi attırdı diye sormak gerekir.
Sevgili hocamız “barış” derken savaşın enstrümanlarını ve aletlerini kullananları mı destekliyor yoksa savaşsız, toplumsal barışın sağlanmasını mı istiyor, doğrusu pek çözemedim.
“İstanbul’da Fethullah Gülen tarafından yaptırılan ve 5000.000 $ a mal olacak bir “CAMİ-CEM EVİ PROJESİ” Alevilerin de oylarını kısmen de olsa, AKP’ye aktarmak için tasarlanmış bir anlaşma PROJESİDİR." Diyen hocaya soruyorum:
Aynı ortamda ve tarihte ilk defa Alevi ve Sünni ibadet yerlerinin birlikte inşaasına başlanması hangi proje gereğidir? Eğer ki Sünnileştirme diyecekseniz bu işin ehli Alevi Dedesi Sayın İzzettin Doğan ve Camiası keşfedemedi de siz mi keşfettiniz sevgili hocam?
Sevgili hocamız;
"BDP veya PKK olsun olmasın “KÜRT-MESELESİNİN ANAHTARI BİZDE” diyor. Konuyu müzakerelere taşımakla birlikte, ÜLKE_BÜTÜNLÜĞÜNDEN vaz-geçmiyor. Zaman kazandıktan sonra da, KÜRT_MESELESİNİ milli mesele olarak değil de, sıradan bir azınlık grubunun sorunu olarak ortaya koymaktadır. KÜRT_MESELESİ sanki küçük bir ÇERKEZ topluluğunun bile değil de, “dini inanç grubu olarak kapışıp yok ettiği herhangi bir milletin artığı toplum statüsünde tartışıyor." derken ayrılıkçı bir Kürt tezini savunmakta ve bu tezini BDP savunmadığı için de BDP’yi eleştirmektedir.
Evet, bende (hatta Öcalan'da) ayrılıkçı bir Kürt politikasını savunmuyorum. Bu tür politikalar yıllardır bir intihar girişimi olduğu gibi bu günde çok küçük bir azınlık hariç savunulmamaktadır, korkarım ki güzel dostum bu konuda yakın bir zaman diliminde fena halde yanılacağını görecektir.
Ben ve çoğunluk Kürtler Türkiye'de kendilerinin vatandaş bağlamında eşit düzeyde haklardan faydalanan, aşağılanmayan, kültürel değerlerine sahip çıkılan insanlar olmak istiyoruz. Tıpkı Lozan anlaşması esnasında Kürtleri azınlık görmeye çalışan İngiliz ve müttefiklerine karşı bir tokat gibi telgraf çeken Kürt milletvekilleri gibi "Türkler ve Kürtler bu ülkenin asıl unsurlarıdır ve azınlık değildir" dedikleri gibi ben de azınlık değilim ve bu ülkenin asıl ve asil bir ferdiyim.
Bununlar birlikte sevgili hocamız; Kürtleri bir İngiliz veya Yahudi gibi kendi soydaşını bir ırk mertebesinde ululadığını; bir zamanlar Ergenekoncu zihniyetin tek şabloncu öğrettiği herkes “Türk”tür öğretisinin tersinden Kürtçe konuşan veya soyunda Kürt olan Kürt ırkındandır ve diğer soy veya ırklara göre üstündür tezini sunmaktadır. Ben ise tam aksine, yüce peygamberimizin dediği gibi "Arabın aceme(arap olmayana) Acemin araba üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvadadır."diyor ve hocamızın bu ifadesini çok ayıpladığımı da ifade etmek istiyorum.
Yine hocamız; "BDP becerirse, Kürt toplumuna hitap tarzını zenginleştirir ise Cemaatin toplamaya çalıştığı, CAMİ_CEM EVİ PROJESİNİ bertaraf edebilir. Gelecekte de İKTİDARDA _Koalisyon ortağı olma fırsatını yakalayabilir."derken; açıkça BDP’ye gülücükler atmakta ve yukarda belirttiğim Cami Cem-evi birlikteliğine karşı çıkmakta ama nedense neden karşı çıktığını da izah etmemektedir.
Keşke bu birlikteliğe yıllar önce yer verilebilseydi.
Çünkü herkes bilir ki Hz Ali'yi(r.a) şehit edenler Haricilerden (Abdurrahman b. Mülcem), Temim kabilesinden Berk b. Abdullah ve Amr b. Bekr bir araya gelerek, Nehrevan'da ölenler için dua edip ardından "Eğer biz canlarımızı hak yolunda vererek de olsa, hak yolundan ayrılan liderleri öldürürsek, memleket onlardan kurtulur. Biz de böylece kardeşlerimizin intikamını almış oluruz." diyerek Hz. Ali (ra), Hz. Muaviye (ra) ve Amr b. Âs (ra)'ın öldürülmesine karar verirler. Hz. Ali'yi İbn Mülcem, Hz. Muaviye'yi Berk, Amr b. Âs'ı da Amr b. Bekr şehit etmiştir.
"AKP, ne Kürt Sorunu ne de “Demokratik Konfederalizm peşinde değildir.” Kürtlerin kolay kandırılacak “EĞİTİM SEVİYESİ DÜŞÜK” , ayrıca da Dini İSLAM İNANCI GÜÇLÜ bir halk olduğunu çok iyi biliyor. AKP, Kürtlere ulaşmada bir sorunla karşılaşmayacağını hesaplıyor. Eğer, bugünün BDP’si ve sivil toplum kuruluşları hatalar yapmazlarsa, AKP’yi en azından bölgede; BERTARAF EDEBİLİRLER." Diyor. Kürtlerin İslam dinine bağlılıkları bir eksik taraf, zayıf nokta gibi gösterilmekte, herhalde iddiasında BDP ne kadar İslam dışı olarak davranırsa, Kürtlüğü ulularsa veya Konfedaralizmi savunursa kazanacağını iddia etmektedir.
Sevgili hocam; bu ifadeler KCK’nin görüşleri ve kendi faşist Anayasalarına koydukları ana maddeleridir. Bir zahmet sadece yazdığım “KCK’nin Kralı-Kral Abdullah” adlı yazımı okursanız orada KCK’nin maddelerini, yine zahmet edip “KCK Modeli Tamamen Kopya Çıktı” adlı dört bölümlük dizi yazımı okursanız orada da hakikati fazlasıyla görürsünüz hocam.