Edinburgh Dükü Prens Philip'in Atina Sarayı'ndan Buckingham'a Uzanan İlgi Çekici Hikayesi ve Bu Hikayenin Bizim Tarihimize Dokunan Yönleri
Birinci Dünya Savaşı sonrasında Dünya yeni bir döneme girmiş, savaşın muzaffer devletleri kaybedenlere yönelik pek çok yaptırım uygulama kararı almışlardı. İşte bu kararların verildiği Paris Barış Konferansı'ndan, Yunanistan'ın Anadolu'yu işgal etmesi kararı da çıkmıştı. Aslında bu resmi bir karar olmamakla beraber, İngilizlerin (özellikle Britanya Başbakanı Lloyd George'un) ısrarlı isteğiydi. Yunanlar İngiltere'nin üstü kapalı verdiği bu desteği arkalarına aldıklarını anladıkları andan itibaren hızla Anadolu'yu işgal hazırlıklarına başladılar.
15 Mayıs 1919 günü Fransız ve İngilizlerin korumasındaki Yunan donanması, İzmir Körfezi'ne girerek İzmir'i işgal etti. Böylece, 09 Eylül 1922'ye kadar 2 yıl 3 ay devam ederek Yunan Krallığı ve Ulusu açısından büyük bir felaketle sonuçlanarak "Kücük Asya Felaketi" (Mikrasiatiki Katastrofi) olarak isimlendirilecek olan askeri harekat başlamış oldu. İzmir sonrası Yunan Ordusu hızla ilerleyerek 1 ay gibi kısa bir sürede Balıkesir'den Muğla'ya, Denizli'den Afyon ve Burdur'a kadar tüm Ege Bölgesi'ni işgal etti.
Bu işgal harekatı sırasında Yunan kuvvetlerine Theodoros Pangalos, Dimitrios Gounaris, Anastasios Papoulas, Georgios Hatzianestis ve Nikolaos Trikoupis gibi tecrübeli generallerin yanı sıra Yunan Kraliyet Ailesi mensupları da komuta ediyordu. 1913 yılında suikastle öldürülmüş olan Kral I.Georgios'un küçük oğlu ve İzmir İşgali sırasındaki Yunan Kralı I.Konstantin'in kardeşi olan Yunanistan ve Danimarka Prensi Andreas, Kraliyet Ailesi'nin en tecrübeli asker üyesi olarak Balkan Savaşları'nda da ordu birlikleri yönetmişti. İzmir'in işgaliyle başlayan Küçük Asya Seferi'nde de, II.Yunan Kolordusu'na komuta eden Tümgeneral olarak sorumluluğu hayli yüksek bir görevi vardı. Nitekim Sakarya Meydan Muharebesi'nde, komuta ettiği kolordusu ile Sakarya Nehri'nin kıyısına kadar ilerleyebilmiş ve tam ateş hattındaki cephede birliklerine komuta etmişti. Ancak bu görevinde başarılı olamadığına karar verilerek, üstleri tarafından kızağa çekilerek ateş hattından hayli geriye, İonya Aadaları'ndaki V.Yunan Kolordusu'na atmış ve Küçük Asya Seferi'nden uzaklaştırılmıştı.
Yukarıda da bahsettiğim gibi Prens Andreas, Yunan Kralı I.Georgios'un oğluydu. Andreas'in babası Kral I.Georgios ise Danimarka Kralı IX.Kristian'ın oğluydu. Zaten tam da bu sebepten Yunan Kraliyet Ailesinin üyelerinin ünvanları arasında Danimarka Prensliği de bulunurdu. Prens Andreas'ın doğumundan itibaren "Yunanistan ve Danimarka Prensi" ünvanlarını beraber kullanma sebebi budur.
Prens Andreas sadece İsveç Kraliyeti ile akraba değildi. Eşi tarafından da İngiliz Kraliyet Ailesi'ne akrabaydı. Kraliçe Victoria'nın kızı Alice'in torunu olan Battenberg Prensesi Alice ile evlenmişti. Bu evlilikten Margaret, Theodora, Cecile, Sophia isimlerinde 4 kızı ve Philippos adında da 1 oğlu olmuştu.
Bu büyük yenilgi ve milli utanç sonrası Yunanistan'da yer yerinden oynadı! Hem ordu içinde hem de parlamentoda, bu sefere en baştan beri karşı çıkanlar güç kazandılar ve "bu büyük utancı Helenlere yaşatanlardan hesap sorulmasına" karar verildi. Türk Ordusu'nun İzmir'e girişinden sadece 2 gün sonra Yunanistan'da darbe oldu. Kral I.Konstantin bir daha geri dönmemecesine ülkeden kovularak, yerine büyük oğlu (Prens Andreas'ın ağabeyi) Georgios kral ilan edildi. "Küçük Asya Faciası" adı verilen bu yenilgide payı olduğu düşünülen komutanlar ve siyasetçiler -Prens Andreas da dahil olmak üzere- tutuklanarak Ekim ayında vatana ihanetten yargılanmaya başladılar.
Tarihe "Altılar Davası" diye geçen bu yargılamalar sonucunda "Helen Ulusuna büyük utanç yaşatan" Yunan Kraliyet Orduları Başkomutanı General Hacıanesti, 1922 yılı Başbakanlarından Dimitrios Gunaris, 1922'de Mayıs-Ağustos arasında Başbakanlık yapmış olan Petros Protopapadakis, Dışişleri Bakanı Georgios Baltatzis ve Prens Andreas hakkında idam, General Stratigos hakkında da ömür boyu hapis cezaları verildi.
15 Kasım 1922 günü, hakkında idam kararı verilen Hacıanesti, Gunaris, Protopapadakis ve Baltatzis'in idam kararları uygulandı. Hem anne hem de baba tarafından İngiltere ve Danimarka Kraliyet Ailelerinin üyesi olan Prens Andreas son anda idamdan kurtularak ağabeyi Kral Konstantin gibi "bir daha dönmemecesine" ailesiyle beraber ülkeden sürüldü. Galiba bu "altılar" içinde en şanslısı ömürboyu hapis cezası alan Xenophon Stratigos oldu. Ömürboyu diye girdiği hapisten 1925 yılındaki genel afla çıktı. 2 yıl sonra da İsviçre'de öldü.
İngiliz ve Danimarka Kraliyet Ailelarindeki akrabalarının çabalarıyla idam mangasından son anda kurtulan Prens Andreas ailesini de alarak apar topar bir İngiliz zırhlısı, HMS Calypso gemisi ile Yunanistan'ı terk ederken, "ileride İngiltere Kraliçesi olacak Prenses Elizabeth'in müstakbel kocası" Prens Philip ise henüz 17 aylık idi! Aile sürgün yıllarında, yakın ve zengin akrabalarının olduğu Fransa'ya yerleşti. Prens Andreas ölümüne kadar geçen 22 yıl boyunca Danimarka ve Yunanistan Prensi ünvanını ve Danimarka pasaportunu kullandı. Prens Philip ise henüz 7 yaşındayken, Londra'daki Kensington Sarayı'nda yaşayan anneannesi Victorya Mountbatten'in yanına gönderilerek, gelecekte damat olacağı İngiliz Kraliyet Ailesiyle beraber yaşamaya başladı.
Yunanistan'da geleceği parlak bir prens olarak doğan Philip, belki de ileride Yunanistan'a kral olabilecekken, Yunanca bile öğrenmeye fırsat bulamadan bir meyve kasasının içinde ülkesinden kaçmak zorunda kalmıştı. Tarihin cilvesine bakın ki, el kadar bebekken kaybettiği kendi ülkesindeki Kraliyet hayatını, yakışıklı bir deniz subayı olarak gönlünü çelerek evlendiği Prenses Elizabeth'in İngiltere Kraliçesi olmasıyla 69 yıl boyunca doya doya yaşadı.
Hayatı boyunca hiç Yunanca konuşamamış olsa da, Yunan mirasını da asla unutmayan Prens Philip, hayatı boyunca kullandığı şahsi Kraliyet armasına, Yunan Mitolojisinden yarı-tanrı kahraman Herakles'i ve Yunanistan bayrağını koydurtması, onun gönlündeki aslanın Buckingham damatlığından ziyade aslında Yunanistan Krallığı olduğunu da düşündürtmüyor değil.