Politikanın Fahişeleri'nin öyküsü...

Politikanın Fahişeleri, nitelemesini ilk kez kullanmamın üzerinden yaklaşık yedi yıl geçti.

Bir bakıyorum, “Allah’a şükür siyasetimiz ne güzel temizlendi. Eskiden yaşanan rezillikler nedeniyle Politikanın Fahişeleri, nitelemesi yapılırdı. Şimdi yok” diyen yok.

Hatta virüs partiler arası kıvırmalara, kaymalara neden olmadan öte parti içi kıvırmalara da neden oluyor.

Politika dünyamız henüz politikada fahişeliğe çare bulmuş değil.

Keşke aşısı olsa ve siyasete girenler aşılansa... Ne güzel olurdu değil mi?

 

 

Politikanın Fahişeleri tanımlaması, siyaset dünyamızdaki nitelemeler listesine, 20 Haziran 2006’da girdi.

25 Haziran 2006’da yerel seçimler ve iki milletvekilliği için ara seçimler vardı.

O seçimlerin öncesinde 20 Haziran 2006’da, “Sıkın dişinizi altı gün kaldı” başlıklı yazımı okurlarla buluşturmuştum.

O yazımın son bölümü şöyleydi:

“... Bu ülkenin en önemli gereksinimi kaliteli politika ve politikacıdır.

Kıbrıs Türk halkının politikadan beklentisi yüksektir.

Politika kimsenin ekmek kapısı olamamalı. Bir ülkede profesyonel politika yapanların yani politika ekmek kapısı olanların sayısı ne kadar fazlaysa, o ülkede siyasi kirlilik o kadar fazla, toplumun gereksinimi olan değişim o kadar zordur.

Maalesef Anayasa ve Seçim ve Halk Oylaması Yasası, seçimle gelinen görevlere kısıtlama getirmiyor.

Böyle olunca o koltuğun tadına alışanlar, oturdukları koltuklardan hiç kalkmak istemiyor. Halbuki o koltuklar hizmet için araç. Hizmet için araç olanlar, koltuklardaki varlık araç değil amaç olduğu zaman o toplum hapı yutar.

Partinin ve de iktidar eldeyse devletin tüm olanakları bu amaçla harcanır, halkın parasıyla halka ağır bir nitelemeyle ‘kazık’ atılır.

*           *             *

Seçimde son altı güne girildi.

Seçim heyecanı seçime doğrudan ilgi duyan kesimlerin dışındaki çok geniş kesimleri henüz tam olarak kucaklayamadı.

Çok net bir hissetme olmamakla birlikte bu seçimde katılma oranının en düşük düzeyde olma olasılığı yüksek gibi geliyor bana.

Boykot etmek için değil ama çeşitli başka nedenlerle sandığa gitmemeyi, ya da gitse bile boş oy atmayı düşünenler az değil.

Yanlış yanı ağır basan bir yaklaşımla, partisiyle hesaplaşma için yerel seçimleri fırsat bilenlerden de bahsediliyor.

*            *           *

26 Haziran 2006 Pazartesi günü seçim sonuçlarının siyaset dünyamızda yaratacağı esintiyle güne başlayacağız.

İki milletvekilinin yaratacağı denge yeni hükümet arayışlarını gündeme getirir mi? Göreceğiz.

Yeni dengeyi fırsat bilip koltuk hesabıyla partisinden istifa edenler olur mu? Demokrasi adına işte bunu hiç görmek istemiyorum. Hiçbir zaman bu yönde adım atanları onaylamam ama kafasında istifa olanlar seçimden önce istifa etsinler de bu toplum bilsin.

Ama şimdiden söyleyeyim... İster CTP, ister UBP isterse DP’den, kısaca nereden olursa olsun istifa edenler olursa onlarla ilgili, ‘Politikanın Fahişeleri’ diye yazı yazacağımı şimdiden ilan ediyorum...”

***

Yazımın yayımlandığı gün en yoğun telefon trafiklerimden birini yaşadım.

“Politikanın Fahişeleri” tanımlaması hemen hemen herkese göre “cup” diye yerine oturmuştu.

Ertesi gün 21 Haziran 2006 tarihinde, “Politikanın Fahişeleri”ni köşe yazıma başlık olarak atıp bir gün önceki yazıma gelen desteklere de gönderme yaparak şunları yazdım:

“... Çok sayıda okuyucu görüşü yansıdı bu konuda.

Bir teki bile ‘ağır yazdın, partisinden istifa edip istediği yere gitmek her milletvekilinin hakkıdır’ demedi.

Politikaya, politikacıya güven hep aşağılara doğru kaymışsa bunun pek çok nedeni yanında en öndeki nedenlerden biri daha seçim aşamasından başlayarak politikacıların ezici çoğunluğunun laf kalabalığı içinde kendi çıkarlarını hep önde tutmasıdır.

Hele öyle tipler vardır ki milletvekilliğini yedi sülalesi için ‘silah’ kullanır.

Sanki da milletin değil, yedi sülalesinin vekilidir.

Eniştesine dokundurmaz, genablasının güveyisine iş ister, gomuşusuna hademelik ister... İster oğlu ister...

Ve her defasında söylemese da belli eder, ‘Gaçarım ha!’

Aslında ciddi bir siyasi yapı ve pozitif anlamda disiplin olsa, ‘Ha ....!’ deyip bunları kapının önüne goycan.

*           *         *

Mevcut seçim sistemi ortada.

Kimsenin tek başına bağımsız aday olarak seçilme şansı fiilen yok.

Sisteme göre bütün oylar partinin havuzunda birikir. Önce partinin kaç milletvekili çıkardığı belli olur. Sonra parti içinde seçilmeyi iyi bilenler seçilenler arasında yerini alır.

Yani her vekilin oturduğu koltuk kendinden önce sistem gereği partisinindir.

Bir milletvekilinin partisine egemen olan siyasi anlayışla farklı düşmesi olasıdır.

Siyasi parti spor kulübü değil.

Farklı düşülür ve birlikte yürüyüş azap halini alırsa o zaman yapılacak bir tek şey var. Milletvekilliğinden istifa edip partiye ‘sandalyesini’ geri vermek.

Bunu yapanı ayakta alkışlar, alnından öperim.

Bunun yerine milletvekilliğini hassas denge de şahsı ve yedi sülalesi için kullanmaya kalkanları ise, ‘Politikanın fahişesi’ ilan edip rezil etmek için peşine düşerim.

*          *        *

Tabii böylesi eğilimi olan kişilerle siyasi pazarlık yapanları da onlardan ayrı tutmamak gerekir.

Fahişeleri pazarlayanlara ne denirse, ‘politikanın fahişeleri’ ile pazarlık yapanlar da politikanın ‘O’ sudurlar.

Kimse, ‘Fol yok, yumurta yok’ demesin.

Bu memleket küçük. Mağusa’da biri kaçırsa Lefkoşa’da kokusu duyulur.

Daha şimdiden yol boyuna çıkıp ‘müşteri beklemeye’ başlayanların olduğu kulağımıza geldiği için bu satırları yazıyorum.

En önemlisi hızlı bir şekilde, onların anlayacağı dili seçme nedenim, olan olup bitmeden uyarı görevimizi yerine getirmek isteğidir.

Doğru zamanda uyarımızı yapmak bizim görevimiz.

İş olup bittikten sonra yazsak ne yazar, yazmasak ne yazar...

Şunu herkes aklının bir kenarına not etsin.

Öncelikli görevimiz bu ülkede ahlaklı siyaset yapılmasının koşullarını yaratmaktır.

Siyaset kirli oldu mu kirlilik hayatın her alanına yayılır. Bizler görür ve susarsak rezilliğin, ahlaksızlığın suç ortağı oluruz. Bu nedenle rezillikler karşısında susmak yok. Politikacıların bir birlerine hoşgörüleri var. Ama bizim halk adına, ‘Donu koltuğuna gezip, namus tellallığı yapanlara’ göz yumup hoşgörü göstermemiz mümkün değil.

Hade bakalım görelim şimdi...”

***

Politikanın Fahişeleri, nitelemesini ilk kez kullanmamın üzerinden yaklaşık yedi yıl geçti.

Bir bakıyorum, “Allaha şükür siyasetimiz ne güzel temizlendi. Eskiden yaşanan rezillikler nedeniyle Politikanın Fahişeleri, nitelemesi yapılırdı. Şimdi yok” diyen yok.

Hatta virüs partiler arası kıvırmalara, kaymalara neden olmadan öte parti içi kıvırmalara da neden oluyor.

Politika dünyamız henüz politikada fahişeliğe çare bulmuş değil.

Keşke aşısı olsa ve siyasete girenler aşılansa... Ne güzel olurdu değil mi?

 

Günün sözü:

 

Rezilin suskun tanığı, rezilliğin parçasıdır.


(Havadis gazetesinden alınmıştır)