PKK barış istiyormuş!



Karayılan, gazeteci Avni Özgürel’e öyle barışçı şeyler söylemişti ki, Özgürel, “Barış yolu nasıl açılır diye fırsat arayan bir insan gördüm” diyordu...
Doğrusu, Türkiye genelinde de
bir yumuşama beklentisi vardı. PKK silah bırakırsa Öcalan’ın ev hapsine alınabileceği, Kürtçenin seçmeli ders olacağı, ABD ve Barzani’nin PKK’ya silah bıraktırmak için devrede olduğu şeklindeki haberleri
hatırlayın... Buna Leyla Zana’nın BDP’lileri kızdıran çıkışını da eklemek lazım.
Böyle ne zaman silah yerine siyaset yoluyla bir çözüm beklentisi ortaya çıksa, bunu daima PKK sabote etti. Ve dün yine sabote etti!
PKK’nın barış sabotajları
tarihi alacaktır. PKK ateşkes halindedir.
AB ölçüleriyle Kürt meselesinin barışçı
çözümü beklentisi hâkimdir. Fakat 1 Haziran’da PKK, “ateşkesi kaldırdım” açıklamasıyla terörü başlatıyor! Daha önce AB sürecini destekleyen Ahmet Türk bile “AB ölçüleri Kürtleri tatmin etmez” diye konuşmaya başlıyor... Terör o günden beri, iniş çıkışlarla ama aralıksız devam ediyor.
? Yıl 2011, kamuoyunda yine bir iyimserlik var, meğer MİT ile PKK arasında Oslo görüşmeleri sürüyormuş. Tam bu süreçte terör örgütü 14 Temmuz’da Silvan baskını ile dinlenme halindeki 13 askerimizi şehit ediyor... Habur olayının yıldönümü olan 19 Ekim 2011’de de Çukurca saldırısında 26 şehit veriyoruz...
Ve son olay: Türkiye’nin “hızla barışa gittiği” sanılırken, seçimlik dersten, ev hapsinden konuşulurken, Karayılan, Özgürel’e “Saldırı olursa cevap veriyoruz ama merkezin kararıyla karakol baskınları gibi eylemler yapmıyoruz” diyor. (Taraf, 18 Haziran)
Ve 19 Haziran sabaha karşı, Dağlıca yöresinde Yeşiltaş Karakolu’na saldıran PKK 8 Mehmetçik’i şehit ediyor, 19 yaralı!
Emri veren, aynı Karayılan!
Bu saldırıların hepsi ağır silahlarla, kalabalık terörist gruplarca yapıldı. Heronlar, meronlar nerededir?! İstihbarat zafiyeti mi var?! Gelenleri gözetleyen gözcü, nöbetçi yok muydu?! Herhalde Genelkurmay bir açıklama yapacaktır.
PKK’nın terör eylemleri elbette yukarıda saydıklarımdan ibaret değil. Benim verdiğim örnekler siyasetin ve barış umudunun öne çıktığı süreçlerde PKK’nın bunu nasıl sabote ettiğine ilişkindir.
PKK’nın barış istediği, buna devletin yanaşmadığı, güvenlik güçleri bünyesindeki şahinlerin ve “Türk medyası”nın barışı engellediği gibi safça teorileri safsatadır. Devlet gittikçe artan şekilde demokratik ve barışçı çözüm yolunda açılımlar yapmaktadır. MİT kanalıyla masaya bile oturmuştur...
Barışı sabote eden, daima Kandil’dir, gencecik insanların kanlarından siyasi rant ve kudret devşirenlerdir.

PKK’nın temel stratejisinin bütün kodları “Demokratik Özerklik Sözleşmesi”nde vardır: Ne demokrasi, ne Avrupai anlamda özerklik, ne de Kürtçe eğitim... PKK’nın amacı, Kürtlerin evrensel demokrasilerdeki özgürlüklere kavuşması değildir. İşte bu yöndeki her gelişmeyi kan ve ölümle sabote ediyor!
 PKK’nın amacı, bölgede “Önder”in diktatörlüğünde ve silahlı militanların “öz savunma güçleri” diye devriye gezdiği totaliter bir egemenlik kurmaktır. Libya diktatörü Kaddafi’nin “cemahiriye” (cumhurlar, topluluklar) sistemi ile Stalinizmin şef kültü ve demir disiplin ilkelerinin karması bir totalitarizmdir bu!
“Demokratik Özerklik Sözleşmesi” denilen vesikada açıkça “birey demokrasisi değil, topluluklar demokrasisi” denilerek evrensel demokrasi reddediliyor, mahalle ve kent komiteleri adı altında “cemahiriye” sistemi öngörülüyor. Aynı vesikanın 14. maddesindeki “Önderlik Komitesi”, Stalin’in politbürosudur.

Seksen yıllık mesele, sihirli bir reçete yok! Ayrılalım denilse vücudu neresinden keserek ayıracaksın?!
Demokrasiyi geliştirerek Kürt vatandaşlarımızı sisteme kazanmak, PKK’ya karşı da IRA gibi masaya oturuncaya kadar silahlı mücadele etmek.
PKK’nın amacı ise eylemlerle yıldırarak Türkiye’yi masaya oturtmak, şartlarını kabul ettirmek!
Kürt aydınları ve siyasetçileri arasında demokrasiyi içtenlikle benimseyenler seslerini yükseltmelidir: Demokratik ve Batılı bir Türkiye mi? Kamboçya ve Libya türü totaliter bir esaret mi?

(Hürriyet gazetesinden alınmıştır)